20 Mart 2025 Perşembe

Yanlış Sorular ve Yanlış Tartışmalar

“Soruyu doğru sormak çözümün yarısıdır” derler. Türkiye’deki muhalefet daha soruyu doğru soramıyor. Sorular yanlış olunca, cevaplar da otomatikman yanlış oluyor. Bir düşünürün dediği gibi yanlış bir hayat doğru yaşanmaz.” Yanlış sorulara da doğru cevaplar verilemez.

Yanlış sorular neler? 

Örneğin bu bir darbe midir? Bu tutuklama hukuki mi siyasi mi? Erdoğan CHP’yi Anayasa değişikliğine zorlamak için mi yaptırdı? Bu İmamoğlu sorunu mu yoksa Seçimlerin de sonu mu? Burada durur mu, yoksa yeni dalgalar mı geliyor? Vs., vs..

Bunları uzatmak mümkün.

Bunların hepsi yanlış sorulardır. Her sorunun cevabının şu ya da bu olması yapılması gerekeni değiştirmez. Çünkü somut olarak ne yapmak gerektiğine bir somut öneriye yolu kaparlar.

Maalesef tüm kamuoyu böyle yazılar yazan, yorumlar yapan gazetecilerin ve politikacıların bu yaygın bakış açısını içselleştirmiş bulunuyor.

Doğru soru için önce bazı doğru, denenmiş, sağlam aksiyomlarınızın olması gerekir.

Doğru soru için de baştan doğru bir tespitte bulunmanız gerekir ve bu tespiti de yıllar önceden yapmış olmanız gerekir.

Erdoğan hukuku ve adaleti ortadan kaldırmıştır yıllardır.

Ve peş peşe darbeler yapmıştır, yasa dışıdır.

17-25 Aralık Erdoğan’ın bir darbesiydi. 

2014 yılında hukuken Cumhurbaşkanlığı sistemine daha geçilmemişken bile  Külliye’ye taşınarak ilk darbesini yapmıştı. Çünkü külliyeye taşınmak başka bir binaya taşınmak değildi.  Cumhurbaşkanlığı sistemine uygun olarak yapılmış, var olandan başka bir devlet yapısının var olup işlemesi için bir yapıydı. Cumhurbaşkanı seçildiğinde henüz yetkileri genellikle sembolikti tıpkı Gül’ünkiler gibi. Bu yetkiler için o Külliye anlamsızdı ya da çok anlamlıydı.

2015 seçimlerini kaybettikten sonra bir darbe yaptı. Darbeyle sonraki seçimleri kazandı.

2016 Temmuz ayında önceden haber alınan darbeyi engellemeyip kendi darbesi için kullanarak bir darbe daha yaptı.

2017 Anayasa oylamasını mühürsüz oyları geçerli saydırarak bir darbeyle kazandı.

Darbelerin önceki darbeleri pekiştirdiği bir sistemde yaşıyoruz yıllardır.

*

Peki bu darbeler nasıl mümkün oldu?

Başta CHP olmak üzere muhalefetin iş birliği ile halkı bu darbelere karşı direnmeye ve protestoya çağırmamalarıyla. Hukukun ve parlamentonun hiçbir esamesinin okunmadığı bir ülkede buralarda mücadele ile geriletileceği yalanları ve sahte umutlarıyla.

Halbuki, bırakalım kitleleri protestoya çağırmayı ve direnişi örgütlemeyi, sadece bu sözde parlamentoculuk oyununa katılmasalar ve meclisten çekilseler veya boykot etselerdi bile çoktan bu rejim değiştirilmiş olurdu.

Erdoğan’ın en büyük destekçisi CHP’nin başında bulunduğu muhalefet olmuştur.

En son 2023 seçimlerinde Muhalefet Erdoğan’ı en zayıf zamanında yakalamışken, ortada bir seçim değil, Erdoğanlı mı, Erdoğansız mı referandumu olduğu ortadayken, Erdoğan’a karşı en geniş kesimlerden oy alabilecek bir adayı göstermeyip, anketlerde bile Erdoğan’a karşı kaybeden Kılıçdaroğlu’nu aday göstererek ve onun adaylığının kabulü için küçük partilere vekillik rüşvetleri vererek Erdoğan’a bir zafer bahşeden CHP’dir.

Bu oyun devam etmektedir.

Önemli olan Erdoğan’ın yenilmesi ve uzaklaştırılması iken, ve ona çok büyük bir fark atan bir muhtemel aday kendi saflarına var iken, Erdoğan’a yeni bir zafer hediye etmenin yoluna girmiş bulunmaktadır. 

Halbuki doğru teşhis, bu rejimin yasa dışı bir darbeler serisi rejimi olduğudur.

Bu gibi rejimlerin ancak Halkın direnişiyle yenilebileceğidir.

Gösteri ve Toplantı demokrasi dışı değil, demokrasinin gereği bir mücadele ve davranış biçimidir.

Yurttaşlar hiçbir yerden izin almadan gösteri ve toplantı yapabilirler.

Ama muhalefet daha bunu bile kabul etmiyor. Kendisi demokrat değil. Hukuki yollara baş vurmayı ve mecliste nutuk atmayı sanki tek demokratik bir yöntem olarak görüyor ve bunları bırakalım tartışmayı adını bile anmıyor.

Bunlara baş vurduğunda bunları halkın gazını almak için kullanıyor. Yani aslında iktidarın işine gelecek bir iş yapıyor.

Halbuki soru şudur:

“En temel gösteri ve toplantı hakkı bile kullanılamaz durumdayken, Polis ve mahkemelerin baskısı her türlü muhalefette büyük bir korkaklık ve çekingenlik yaratmışken nasıl bir strateji, taktik ve mücadele biçimleri ile geniş kitleleri harekete geçirip, bu rejime karşı milyonlarca insanın direnişini başlatıp sürdürebiliriz?”dir. Nokta.

Açın bakın, en Komünistinden en Liberaline en muhalif Müslümanından en “Laik”ine kadar, sorunu böyle koyan, bu soruyu soran var mı?

Yok, yok, yok.

O halde, Türkiye’de muhalefete, direnişe can atan canı yanmış milyonlar var ama onları birleştirecek bir strateji izleyen, onların birleşebilmesi için doğru taktik hamleler yapın ve birleşip harekete geçebilmeleri için en uygun biçimleri öneren bir muhalefet yok.

Muhalefetin nerede ve nasıl örgütlenebileceğini ve Erdoğan’ın rejiminin nasıl değiştirilebileceğini öğrenmek istiyorsanız: bu soruyu kimlerin sorduğuna bakın.

HDP bile bu soruyu sormuyor. Kamuoyunun gündemine bu sorunun gelmesi ve bunun milyonlar tarafından gündeme alınıp tartışılmasını sağlamaya çalışmıyor.

*

Çok uzağa gitmeye gerek yok.

Dünkü olaylara bakalım.

Sabah Twitter’de CHP merkezinden halkı “Baba ocağı” CHP binaları önünde toplantıya çağıran bir bildirinin okunuşunu görünce, önce eleştirel bir yorumla aktardım. 

Ama sonra bu yetmez deyip CHP’nin önerisine karşı kısa bir yazı yazdım. Başlığını da şöyle koydum: “İmamoğlu değil Adalet ve Hukuk, CHP'liler Değil Tüm Yurttaşlar, CHP BinalarınınÖnü Değil En Büyük Meydanlar, Bir günlük değil Sürekli”

Dikkat edin bunların hepsi, birleştirici program, birleştirici ve harekete geçirici taktik hamle, eyleme geçirici mücadele biçimleri gibi sorulara cevaplardır ve kamuoyuna yapılmış önerilerdir. Sizin önerileriniz nedir denmektedir.

Bu önerilerde var olan tepki ve yaygın memnuniyetsizliğin darbe rejimine karşı demokratik ve kitlesel bir direnişe çevrilebilmesi için somut adımlar ve önerilerdir.

Bakın dün yapılmış bütün öneri ve yazılara (bırakalım doğruluğu yanlışlığı bir kenara) böyle somut bir konuyu gündeme alan ve somut öneriler getiren var mı?

Yok, yok, yok.

O halde muhalefet yok ve eninde sorunda yine Erdoğan kazanacak.

Erdoğan’ın yenilebilmesi için önce bu soruların gündeme alınması ve milyonlarca kişi tarafından her yerde tartışılması gerekiyor. Ama bunun için de bu soruların ve önerilen cevapların milyonlara ulaşması gerekiyor.

Dünden devam edelim.

Ben dün o yazıyı yazdığımda henüz İstanbul Üniversitesinden öğrencilerin gösterisi yeni başlamıştı. Daha sonraki yüzbinlerin katıldığı gösteriler yoktu ve başlamamıştı.

Sonra kitlesel bir akım oldu büyük kentlerde yüz binlerin katıldığı gösteriler oldu.

Peki ne oldu bu muazzam enerji?

Pazar gününe ertelendi. Aday oylaması ve mitinge. Peki sonra ne olur? Delik bir balon gibi fısss diye bitecektir her şey muhtemelen.

Halbuki dün milyonlara şunlar söylenebilirdi CHP yöneticilerince, haydi onları boş verelim en azından HDP tarafından, gerçekten Erdoğan’ın tek adam rejimine son vermek isteseler.

“Kurtuluş yok tek başına gibi” soyut birlik çağrıları ve “rozet sloganlar” değil, somut birleştirici sloganlar ve davranışlar gerekir.

Örneğin bugün en geniş kesimleri birleştirebilecek parola ve semboller, bırakalım “Demokrasi” gibi, özgürlükler gibi hedefleri bir yana önce “Adalet ve Hukuk” olabilir.

“Adalet ve Hukuk”, tüm birbiriyle çelişen kesimleri bir araya getirebilir. Bu nedenle Adalet ve Hukuk bayrağından başka bir bayrak taşımayalım, diğerleri çelişen kesimleri bölmekte ve dışlamaktadır. Örneğin Türk bayrağı Kürtleri ve kendini Türk kabul etmeyenleri dışlamaktadır, direnişi daraltmaktadır.

Keza İmamoğlu adının öne çıkarılması da katılımı daraltıcı bir etki yapar.

Pazar günü değil, her gün iş çıkışı saatlerinde tüm ülkede meydanlarda iftara kadar protestolar yapalım ve bunları Erdoğan istifa edene kadar sürdürelim.”

Bunlar daha ayrıntılı ve düzgün olarak ifade edilebilir ve genişletilebilir. Önemli olan olmayanın ne olduğun göstermek ve görmektir burada.

Elbet kitleler bu frenleyici politikacıların kontrolünden çıkıp eyleme geçebilir ve radikalleşebilir. Devrim durumlarında olur genellikle böyle şeyler. En radikal devrimciler bile kitlelerin kıçına hayranlıkla arkadan bakar ya da onlara yetişmek için arkalarından koşar durumda olabilir. Bu olasılık her zaman vardır. Ama şimdi böyle bir durum yok görüldüğü kadarıyla. Böyle durumlar olması için, kitlelerin kavrayışında, varsayımlarında ve çıkarsamalarında bu yazıda sözü edilen türden daha önceden ölçülemeyen derin değişikliklerin olması gerekir. Bu olmadığından muhtemelen böyle, önderleri çiğneyip geçen, bir kitle direnişi beklemek henüz bir hayal olarak görünmektedir.

Biz böyle güzel olasılıklardan değil, gerçek durumdan ve en kötü durum varsayımlarından hareket etmeliyiz önerilerimizi yaparken. 

Bugün ne oldu? Dünkü milyonların yerini bir sessizlik aldı. Sadece birkaç üniversitede öğrenci protestoları var. Onların nasıl bir evrim geçireceği ise henüz belli değil.

Büyük bir olasılıkla bu direniş da havası alınmış olarak bir hafta sonra ardında hayal kırıklıkları bırakarak geçmiş olacaktır büyük bir olasılıkla. Şimdiki gidiş bu yöndedir. Çünkü yukarıda belirttiğimiz gibi sorular sorulmamakta, tartışılmamakta ve cevaplar verilmemektedir.

*

Dünkü kitle gösterilerini görünce, muhtemelen benim önerim her şeyin hızla değiştiği bu günlerde eskimiş olabilir. Bir arkadaşım da senen önerilerin eski şu an milyonlar yürüyor diyordu. Elbet olabilir. Kitlelerin hareketlendiği ve kendiliğinden hareketin yaratıcılığının ortaya çıktığı durumlarda, zamanın hızlandığı, yirmi yılların yirmi günlerde geçtiği zamanlarda elbet bunlar doğrudur.

Ama bugün henüz öyle görünmüyor. 

Dünkü önerimi yine tekrarlayayım. “Deliye taşı andırmaya” ya da daha kabasıyla “Eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmeye” çalışayım.

Belki gün gelir birileri bir yerlerde böyle bir davranış başlatabilir.

Tekrar hukuk ve adalet bayrağından bayraksız olarak sessiz biçime doğru geri bir adım atıyorum

Sessizlik, (bayraksızlık, pankartsızlık, slogansızlık) bayrağı tüm yurttaşları birleştirebilecek tek tek bayraktır.

Daha iyisini kitleler kendi deneyleri ve yaratıcılıklarıyla ortaya çıkarana kadar bu iyi ve sağlam bir başlangıç sağlar.

Önerinin yasa dışı hiçbir yanı yoktur. Hiçbir kanun maddesiyle engellenemez ve suç oluşturmaz.

Dün şunları yazmıştık:

“CHP'liler değil, Tüm Yurttaşlar, CHP binaları önünde değil, her kentin ve kasabanın Merkezi Meydanlarında, 

İmamoğlu için değil, Adalet ve Hukuk için, 

Bir seferliğine değil, sürekli, Hükümet ve Erdoğan çekilinceye kadar, her gün aynı saatte, aynı meydanlarda.

Sloganlar atarak, pankart ve flamalar taşıyarak değil, sessizce, (temel yurttaşlık ve insan haklarına dayanma sınırlarında kalarak ve olmayan politik hakları (gösteri, yürüyüş ve protesto hakkı) kullanmaya kalkmadan) bulunmak ve buluşmak.

Hükümet ve Erdoğan çekilinceye kadar bunu sürdürmek gerekir.

Bu yapılabilir ve yapılmalıdır.

Bu biçim ile halkın kendini örgütlemesi ve bugünkü korkusunu atması mümkün olabilir.

Demir Küçükaydın

19 Mart 2025 Çarşamba”

Bugün de bu öneriyi tekrar ediyoruz:

20 Mart 2025 Perşembe


Hiç yorum yok: