Tom’un bir işçi,
bir öncü işçi, bir sosyalist ve bir insan
olarak önemi ve değeri hakkında birkaç söz etmek istedim.
Çok istememe rağmen Tom’la yakından tanışmak mümkün değildi.
Aradaki dil bariyeri buna engel oluyordu. Ama hakkında duyduklarım, evde
gördüklerim, Tom’un çok özel bir insan oluğu düşüncesini bende uyandırmıştı.
Örneğin Tom’un çok zengin bir kitaplığı vardı. Yani kendini yetiştirmeş entelektüel bir işçiydi. Şu an bulunduğum yerden kitaplara bakıyorum ve gözüme ilişenlerden birkaçı şunlar:
Mario Vargs Llosa –
The Notbooks of Don Rigoberto (Mario
Vargs Llosa - Don Rigoberto'nun Not Defterleri)
William Shekespare
- Julius Cesar (William Shekespare - Julius Cesar)
International Socialism - 52 (Uluslararası
Sosyalizm – 52)
Norman Invasion on
Ireland (İrlanda'da
Norman İstilası)
Big History (Büyük
Tarih)
The Labour Party – A Marxist History – Tony Cliff (İşçi Partisi - Marksist Bir Tarih - Tony Cliff)
Essays in the History
of Ideas (Fikirler
Tarihi Üzerine Denemeler)
Holy Bible (Kutsal
Kitap)
Irish Verse (İrlanda
Şiiri)
Complete Works – W.
Shekespare (Complete
Works - W. Shekespare)
Food in History (Tarihte
Yemek)
State Capitalism in
Russia -Tony Cliff (Rusya'da
Devlet Kapitalizmi -Tony Cliff)
E. P. Thompson – The
Making of the English Working Class (E.
P. Thompson - İngiliz İşçi Sınıfının Oluşumu)
James Connolly –
Selected Writings (James
Connolly - Seçme Yazılar)
Frank Delanet – James
Joyce’s Odyssey - (Frank Delanet
- James Joyce'un Odyssey'i)
The Complete works of
Willam Shakespare (Willam
Shakespare'in Bütün Eserleri)
Ve daha bunlar gibi her konuda yüzlerce kitap.
Kanımca sırf bu birkaç kitabın ilgili oldukları alanların
çeşitliliği bile, Tom’un nasıl özel bir insan olduğu hakkında bir fikir verir.
Ama Tom sadece kendini yetiştiriş bir işçi değildi, bir öncü
işçiydi ve bir sosyalistti, işçi örgütlenmelerinde bulunmuş, mücadelere
katılmış bir insandı.
Bu dünyadaki baskı ve sömürüye karşı mücadelelere katılmış
bir insandı.
Zaten böyle bir yanı olmasaydı muhtemelen entelektüel ve
teorik olarak kendini geliştirecek bir motivasyonu da olmayabilirdi.
Ama ben Tom’un bütün bunarı kapsayan ve bunlardan ayrı
düşünülemeyecek başka bir yönüne, onun örnek bir insan oluşuna, insan olarak
bizlere kattığına değinmek istiyorum. Çünkü bu katkı kolay anlaşılmayabilir.
En değerli şeylerin değerini ancak onları kaybettiğimizde
anlarız. Sağlık gibi, sevdiğimiz yakınlarımız gibi.
Ama bazı şeyler vardır ki, onların değerini anlamak için,
onların yokluğunda dünya nasıl olurdu diye, daha geniş ve derin bir bakış
gerekir.
Ne demek istediğimi anlatabilmek için bir metofora baş
vurmak istiyorum. Ki başvurduğum metafor da başka bir metafora dayanıyor.
Doğa tarihi üzerine birbirinden harika denemeler yazmış
paleantolog ve biyolog, Stephen Jay Gould, canlılaın tarihinin kaseti yeniden
çalınsa bugün başka bir şarkıyı dinliyor olurduk, örneğin omurgalılar ve insan türü
olmayabilirdi diye bir tezi savunur. Bu tezi açıklayabilmek için de kendisi Frank
Capra’nın Harika Bir Hayat (1946)
isimli filmine başvurur.
En iyisi burada sözü Stephen Jay Gould’a bırakayım.
“Olasılığın en büyük
ifadesi (...) Frank Capra'nın başyapıtı It's a Wonderful Life'ın (1946)
sonlarına doğru gelir. George Bailey (Jimmy Stewart), temel ahlak anlayışı
gereği ailesine ve kasabaya destek olmak için kendi kişisel hayallerini
ertelemek zorunda kaldığından, kendine değer vermeyen bir hayat sürmüştür.
Güvencesiz inşaat ve kredi derneği, kasabanın dazlak ve soyguncu baronu Bay
Potter'ın (Lionel Barrymore) entrikalarıyla iflasa sürüklenmiş ve
dolandırıcılıkla suçlanmıştır. George çaresizlik içindeintihar etmeye karar
verir, ancak koruyucu meleği Clarence Odbody, George'un namusunun hemen intihar
etmek yerine bir başkasının kurtarılmasını gerektireceğini bildiğinden, önce
kendini suya atarak müdahale eder. Clarence daha sonra George'u doğrudan yoldan
neşelendirmeye çalışır: "Yaptığın her şeyin farkında değilsin"; ama
George cevap verir: "Ben olmasaydım herkes çok daha iyi durumda olurdu....
sanırım hiç doğmamış olsaydım daha iyi olurdu."
Koruyucu meleği Clarence,
bir anlık ilhamla George'un dileğini yerine getirir ve ona Bedford Falls
kasabasındaki yaşamın, kendisinin yokluğunda yeniden oynatılan alternatif bir
versiyonunu gösterir. Bu on dakikalık muhteşem sahne hem sinema tarihinin en
önemli olaylarından biridir hem de olumsallık ilkesinin şimdiye kadar
karşılaştığım en iyi örneğidir - kasetin yeniden oynatılması tamamen farklı ama
aynı derecede mantıklı bir sonuç verir; küçük ve görünüşte önemsiz
değişiklikler, George'un yokluğu da dahil olmak üzere, biriken farklılıkların
basamaklarına yol açar.
George'un olmadığı
tekrardaki her şey, kişilikler ve ekonomik güçler açısından mükemmel bir anlam
ifade etmektedir, ancak bu alternatif dünya kasvetli ve alaycı, hatta
acımasızdır, oysa George, görünüşte önemsiz olan kendi yaşamıyla, çevresine
nezaket ve yararlanıcıları için eşlik eden başarı aşılamıştır. Küçük kasaba
Amerika'sının cennet gibi bir parçası olan Bedford Falls artık barlar, bilardo
salonları ve kumarhanelerle doludur; adı Pottersville olarak değiştirilmiştir,
çünkü Bailey Building and Loan George'un yokluğunda iflas etmiş ve vicdansız
rakibi mülkü devralmış ve kasabanın adını değiştirmiştir. George'un düşük
faizle ve sonsuz borç affıyla finanse ettiği küçük evlerden oluşan toplulukta
şimdi bir mezarlık bulunuyor. George'un amcası iflasın çaresizliği içinde bir
akıl hastanesindedir; annesi sert ve soğuk, fakir bir pansiyon işletmektedir;
karısı kasaba kütüphanesinde çalışan yaşlanmış bir kız kurusudur; batık bir
nakliye aracında yüz adam ölü yatmaktadır, çünkü kardeşi George onu
kurtaramadan boğulmuştur ve asla gemiyi kurtaracak ve Onur Madalyası kazanacak
kadar büyüyememiştir.
Kurnaz melek davasını
pekiştirdikten sonra olasılık doktrinini açıklar: "Tuhaf, değil mi? Her
insanın hayatı başka hayatlara dokunuyor ve o etrafta olmadığında korkunç bir
boşluk bırakıyor, değil mi? ... Görüyorsun George, gerçekten harika bir hayatın
oldu."
Sanırım Tom’un hayatı da bu anlamda harika bir hayattı,
hayat ona birçok kötü sürprizler hazırlamış olmasına rağmen.
Tom’un olmadığı bir dünya bugünkünden daha kötü olurdu.
Bizler o daha az kötülüğün olduğu dünyanın içinde
yaşadığımız için, tıpkı sağlıklı bir insanın sağlıklı olmanın değerini aklına
getirememesi gibi, bunu pek göremeyiz.
Tom’un esas büyük değeri ve katkısı, kanımca bir işçi, bir
sosyalist ve insan olarak, bu dünyanın daha kötü bir yer olmasını engelleyen
hayatındadır.
Sözlerime yine bir konuyla bağlantılı John Donne’un bir şiiriyle son vermek istiyorum:
“Hiç kimse
tek başına bir ada değildir.
Dünyanın bir parçasıdır herkes…
Herhangi bir insanın ölümü benden bir şeyler
eksiltir
çünkü iç içeyim tüm insanlıkla.
Onun için çanların kimin için çaldığını sorup
durma:
Çanlar senin için çalıyor..”
““No man is an
island,
Entire of itself;
Every man is a piece of the continent,
A part of the main.
If a clod be washed away by the sea,
Europe is the less,
As well as if a promontory were:
As well as if a manor of thy friend's
Or of thine own were.
Any man's death diminishes me,
Because I am involved in mankind.
And therefore never send to know for whom the bell tolls;
It tolls for thee.”
*
Anısı hepimize örnek olsun.
Demir küçükaydın
18 Mart 2024 Pazartesi
Londra
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder