18 Mart 2024 Pazartesi

Tom Dowling’in Anısına

Tom’un ardından birkaç söz etmek istedim. Bunu kardeşimin eşi olduğu için istemedim. Kardeşim’in eşi olması Tom gibi bir insanı tanımama vesile olmuştur.

Tom’un bir işçi, bir öncü işçi, bir sosyalist ve bir insan olarak önemi ve değeri hakkında birkaç söz etmek istedim.

Çok istememe rağmen Tom’la yakından tanışmak mümkün değildi. Aradaki dil bariyeri buna engel oluyordu. Ama hakkında duyduklarım, evde gördüklerim, Tom’un çok özel bir insan oluğu düşüncesini bende uyandırmıştı.

Örneğin Tom’un çok zengin bir kitaplığı vardı. Yani kendini yetiştirmeş entelektüel bir işçiydi. Şu an bulunduğum yerden kitaplara bakıyorum ve gözüme ilişenlerden birkaçı şunlar:

Mario Vargs Llosa – The Notbooks of Don Rigoberto   (Mario Vargs Llosa - Don Rigoberto'nun Not Defterleri)

William Shekespare -  Julius Cesar                 (William Shekespare - Julius Cesar)

International Socialism  - 52                          (Uluslararası Sosyalizm – 52)

Norman Invasion on Ireland                           (İrlanda'da Norman İstilası)

Big History                                                    (Büyük Tarih)

The Labour Party – A Marxist History – Tony Cliff       (İşçi Partisi - Marksist Bir Tarih - Tony Cliff)

Essays in the History of Ideas                         (Fikirler Tarihi Üzerine Denemeler)

Holy Bible                                                     (Kutsal Kitap)

Irish Verse                                                     (İrlanda Şiiri)

Complete Works – W. Shekespare                   (Complete Works - W. Shekespare)

Food in History                                              (Tarihte Yemek)

State Capitalism in Russia -Tony Cliff             (Rusya'da Devlet Kapitalizmi -Tony Cliff)

E. P. Thompson – The Making of the English Working Class  (E. P. Thompson - İngiliz İşçi Sınıfının Oluşumu)

James Connolly – Selected Writings                (James Connolly - Seçme Yazılar)

Frank Delanet – James Joyce’s Odyssey -       (Frank Delanet - James Joyce'un Odyssey'i)

The Complete works of Willam Shakespare     (Willam Shakespare'in Bütün Eserleri)

Ve daha bunlar gibi her konuda yüzlerce kitap.

Kanımca sırf bu birkaç kitabın ilgili oldukları alanların çeşitliliği bile, Tom’un nasıl özel bir insan olduğu hakkında bir fikir verir.

Ama Tom sadece kendini yetiştiriş bir işçi değildi, bir öncü işçiydi ve bir sosyalistti, işçi örgütlenmelerinde bulunmuş, mücadelere katılmış bir insandı.

Bu dünyadaki baskı ve sömürüye karşı mücadelelere katılmış bir insandı.

Zaten böyle bir yanı olmasaydı muhtemelen entelektüel ve teorik olarak kendini geliştirecek bir motivasyonu da olmayabilirdi.

Ama ben Tom’un bütün bunarı kapsayan ve bunlardan ayrı düşünülemeyecek başka bir yönüne, onun örnek bir insan oluşuna, insan olarak bizlere kattığına değinmek istiyorum. Çünkü bu katkı kolay anlaşılmayabilir.

En değerli şeylerin değerini ancak onları kaybettiğimizde anlarız. Sağlık gibi, sevdiğimiz yakınlarımız gibi.

Ama bazı şeyler vardır ki, onların değerini anlamak için, onların yokluğunda dünya nasıl olurdu diye, daha geniş ve derin bir bakış gerekir.

Ne demek istediğimi anlatabilmek için bir metofora baş vurmak istiyorum. Ki başvurduğum metafor da başka bir metafora dayanıyor.

Doğa tarihi üzerine birbirinden harika denemeler yazmış paleantolog ve biyolog, Stephen Jay Gould, canlılaın tarihinin kaseti yeniden çalınsa bugün başka bir şarkıyı dinliyor olurduk, örneğin omurgalılar ve insan türü olmayabilirdi diye bir tezi savunur. Bu tezi açıklayabilmek için de kendisi Frank Capra’nın Harika Bir Hayat (1946) isimli filmine başvurur.

En iyisi burada sözü Stephen Jay Gould’a bırakayım.

Olasılığın en büyük ifadesi (...) Frank Capra'nın başyapıtı It's a Wonderful Life'ın (1946) sonlarına doğru gelir. George Bailey (Jimmy Stewart), temel ahlak anlayışı gereği ailesine ve kasabaya destek olmak için kendi kişisel hayallerini ertelemek zorunda kaldığından, kendine değer vermeyen bir hayat sürmüştür. Güvencesiz inşaat ve kredi derneği, kasabanın dazlak ve soyguncu baronu Bay Potter'ın (Lionel Barrymore) entrikalarıyla iflasa sürüklenmiş ve dolandırıcılıkla suçlanmıştır. George çaresizlik içindeintihar etmeye karar verir, ancak koruyucu meleği Clarence Odbody, George'un namusunun hemen intihar etmek yerine bir başkasının kurtarılmasını gerektireceğini bildiğinden, önce kendini suya atarak müdahale eder. Clarence daha sonra George'u doğrudan yoldan neşelendirmeye çalışır: "Yaptığın her şeyin farkında değilsin"; ama George cevap verir: "Ben olmasaydım herkes çok daha iyi durumda olurdu.... sanırım hiç doğmamış olsaydım daha iyi olurdu."

Koruyucu meleği Clarence, bir anlık ilhamla George'un dileğini yerine getirir ve ona Bedford Falls kasabasındaki yaşamın, kendisinin yokluğunda yeniden oynatılan alternatif bir versiyonunu gösterir. Bu on dakikalık muhteşem sahne hem sinema tarihinin en önemli olaylarından biridir hem de olumsallık ilkesinin şimdiye kadar karşılaştığım en iyi örneğidir - kasetin yeniden oynatılması tamamen farklı ama aynı derecede mantıklı bir sonuç verir; küçük ve görünüşte önemsiz değişiklikler, George'un yokluğu da dahil olmak üzere, biriken farklılıkların basamaklarına yol açar.

George'un olmadığı tekrardaki her şey, kişilikler ve ekonomik güçler açısından mükemmel bir anlam ifade etmektedir, ancak bu alternatif dünya kasvetli ve alaycı, hatta acımasızdır, oysa George, görünüşte önemsiz olan kendi yaşamıyla, çevresine nezaket ve yararlanıcıları için eşlik eden başarı aşılamıştır. Küçük kasaba Amerika'sının cennet gibi bir parçası olan Bedford Falls artık barlar, bilardo salonları ve kumarhanelerle doludur; adı Pottersville olarak değiştirilmiştir, çünkü Bailey Building and Loan George'un yokluğunda iflas etmiş ve vicdansız rakibi mülkü devralmış ve kasabanın adını değiştirmiştir. George'un düşük faizle ve sonsuz borç affıyla finanse ettiği küçük evlerden oluşan toplulukta şimdi bir mezarlık bulunuyor. George'un amcası iflasın çaresizliği içinde bir akıl hastanesindedir; annesi sert ve soğuk, fakir bir pansiyon işletmektedir; karısı kasaba kütüphanesinde çalışan yaşlanmış bir kız kurusudur; batık bir nakliye aracında yüz adam ölü yatmaktadır, çünkü kardeşi George onu kurtaramadan boğulmuştur ve asla gemiyi kurtaracak ve Onur Madalyası kazanacak kadar büyüyememiştir.

Kurnaz melek davasını pekiştirdikten sonra olasılık doktrinini açıklar: "Tuhaf, değil mi? Her insanın hayatı başka hayatlara dokunuyor ve o etrafta olmadığında korkunç bir boşluk bırakıyor, değil mi? ... Görüyorsun George, gerçekten harika bir hayatın oldu."

Sanırım Tom’un hayatı da bu anlamda harika bir hayattı, hayat ona birçok kötü sürprizler hazırlamış olmasına rağmen.

Tom’un olmadığı bir dünya bugünkünden daha kötü olurdu.

Bizler o daha az kötülüğün olduğu dünyanın içinde yaşadığımız için, tıpkı sağlıklı bir insanın sağlıklı olmanın değerini aklına getirememesi gibi, bunu pek göremeyiz.

Tom’un esas büyük değeri ve katkısı, kanımca bir işçi, bir sosyalist ve insan olarak, bu dünyanın daha kötü bir yer olmasını engelleyen hayatındadır.

Sözlerime yine bir konuyla bağlantılı John Donne’un bir şiiriyle son vermek istiyorum:

Hiç kimse tek başına bir ada değildir. 

Dün­yanın bir parçasıdır herkes…

Herhangi bir insanın ölümü ben­den bir şeyler eksiltir

çünkü iç içeyim tüm insanlıkla.

Onun için çanların kimin için çaldığını sorup durma:

Çanlar senin için ça­lıyor..”

 

“No man is an island,

Entire of itself;

Every man is a piece of the continent,

A part of the main.

 

If a clod be washed away by the sea,

Europe is the less,

As well as if a promontory were:

As well as if a manor of thy friend's

Or of thine own were.

 

Any man's death diminishes me,

Because I am involved in mankind.

And therefore never send to know for whom the bell tolls;

It tolls for thee.”

*

Anısı hepimize örnek olsun.

Demir küçükaydın

18 Mart 2024 Pazartesi

Londra

Hiç yorum yok: