Bu çocuksu
beklentiler ve stratejiler iki bakımdan yanlıştır.
Birincisi, Bloğun Türk Sosyalistleri kanadının hatası, özelleştirmeciliğe, IMF’ye, Avrupa Birliği’ne karşı propagandaya yeterli ağırlık vermemekte değil, aksine demokrasiyi ikinci plana atışındaydı.
Ama bu
yazıda esas ele almak istediğimiz sorun
başka. Yanlışın ikinci yanı. Yani, ekonomik krizin ağırlığının kısa zaman sonra
AKP iktidarının yıpranması ve yığınların ondan uzaklaşması sonucunu yaratacağı
beklentisidir.
Bu beklenti
bir yanıyla, 1930’lar Almanya’sında, Faşistlerin iktidarını devrim öncesinin
son aşaması olarak görmeye benzer. Ama bundan daha derin başka bir metodolojik
yanılgı vardır. Çökkün ve dibe vurmuş bir toplumda kitleleri memnun etmenin çok
daha kolay olduğunu görmez.
Yavaş giden
bir arabayı hızlandırmak için, küçük bir güç uygulamanız yeter. Ama hız
arttıkça hızda aynı oranda bir yükseliş sağlamak için, giderek büyüyen oranda
bir güç harcamak gerekir. Bu mekanik yasallığın benzeri doğa ve toplumda da
vardır.
Paleantolog
ve denemeci Stephan Jay Gould, “Dolu Ev” adlı çalışmasında olanakların çokluğu
ve tüketilmesini, oyun teknikleri ve fizik geliştikçe sayı yapmanın zorlaştığını
gösteriyor ve bunun doğa ve toplumdaki paralellerine dikkati çekiyordu..
Mandel,
benzer bir soruna, Çin ve Rusya’nın Tarım reformları bağlamında değinmişti. Aynı
tedbirler Çin ekonomisi ve tarımı çok geri olduğu için, orada bu muazzam bir
üretim artışı ve zenginleşmeye yol açarken, Rusya’nın makineleşmiş tarımında
hiçbir ilerleme sağlanamıyordu.
Türkiye
Sosyalist hareketinden bir örnek. 1970’lerin ortasında başlayan radikalleşme
dalgasında, en küçük bir grup bile, küçük bir çabayla, binlerce taraftar
kazanabiliyordu. Ama potansiyel taraftar kitlesi kazanılıp paylaşıldıktan
sonra, yeni bir grup veya hareketin bırakalım aynı hızı, yeni taraftar
kazanması bile olanaksız hale gelmiştir. Çünkü artık boş bir alanın fethi
değil, paylaşılmış bir alana girmek söz konusudur. Her hangi bir sosyalist
hareketin bir saman yangını gibi büyümesi için, tam bir çözülüş veya
fethedilmemiş yeni bir kuşak ve radikalleşme gerektirir. (AKP tam da bu
mekanizmayla birinci parti olabilmiştir.)
Son yirmi
yıl, yığınların yaşam düzeylerini öylesine geriletti, toplum ve siyaset öyle
bir çöküntü içinde ki, politika ve ekonomi adeta boş bir alan gibidir. Bir
parça dikkat ve esneklik, küçük iyileştirmeler bile, başlangıç noktasına göre
muazzam bir ilerleme olarak görünür.
Örneğin,
başbakanı bile işine tramvayla giden İsveç’te, Milletvekillerinin halkın
arasında oturması gibi bir uygulama bir anlam taşımaz. Ama Türkiye gibi, gerçek
politik iktidarı elinde tutan Devlet bürokrasisinin, Özel siteler, hastaneler,
lojmanlar, makam arabaları, Ordu Evleri,
Yazlık kamplar vs. ile ayrıcalıklı bir kast olarak yaşadığı bir ülkede, böyle
bir ayrıcalığı reddetmek çok muazzam bir sempati toplar. Bu aynı zamanda,
devlet sınıflarının ayrıcalıklarını kırpma girişimleri için başarılı bir
hamledir.
İnsanların
çocuklarına Kürtçe isim bile koyamadığı bir yerde, Avrupa uyum yasaları
bağlamında ve uygulamada Kürtçe’yi fazla sorun yapmamak ve biraz esnek
yaklaşmak; İşkence karşısında zaman aşımı veya amirin iznini kaldırmak bile
büyük bir ilerleme olarak görülür.
Ekonomide de
öyledir. Yol ve mesken yapımına biraz kaynak ayırarak; Hudut ticaretini açmak;
komşularla iyi ilişkilere girip, savunma harcamalarını kısıp biraz yatırım ve
sosyal harcamalara kaynak ayırmak, çok küçük iyileştirmeler gibi görünse de,
var olan noktaya göre muazzam bir ilerleme olarak ortaya çıkarlar. Bir’e Bir
eklediğinizde, yüzde yüz, ama On’a Bir eklediğinizde, yüzde on artış
sağlarsınız.
AKP politikacıları
gerçek bir demokratikleşme, eşitlik veya refah ifade etmeyen, ama hareket
noktasına göre büyük oranda bir iyileştirme anlamına gelen politikalarla,
devlet sınıflarıyla doğrudan çatışmaya girmeden, geniş yığınların desteğini
sağlayarak onları tecrit edip, açmazlarda bırakarak, pazarlık güçlerini
arttırmak ve politik iktidardan daha büyük pay almayı hedefliyorlar. Ve öyle
görülüyor ki oldukça akıllı politikacılar ve bu hedeflerine ulaşacaklar.
Sosyalistler,
kendilerini kandırmayı bırakıp, ciddi olarak ne yapacaklarını düşünmelidirler.
Kesin olan bir şey var. Bu güne kadar yaptıklarını yapmamaları gerekiyor.
25 Kasım
2002 Pazartesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder