13 Ocak 2018 Cumartesi

Demirtaş’ın Sözleri Nasıl Tahrif Ediliyor? (Basının Manipülasyonları)

Bugün Demirtaş’ın gazetelerde yayınlanan sözleri örneğinde, somut olarak, basının ve HDP çevrelerinin her şeyi nasıl anlamsızlaştırdığını, içini boşalttığını ve somut bir politik tartışmada manipülasyon yaptığını görelim.
Bilindiği gibi bir süre önce, Demirtaş aday olmayacağını söyledi. HDP organları ve yöneticileri ve keza Kürt hareketinin görüşlerini yansıtan diğer yayınlar, bunu sanki Demirtaş’ı başkanlıktan çekilmeye karar vermiş gibi yansıttı ve muhtemelen öyle görmek isteği için öyle yorumlayıp yeni başkan arayışlarına girdi.
Biz bunun üzerine şu tezleri savurduk:
1)      Bir devrimci, bir demokrat olmayı bir yana bırakalım, her dürüst ve sağlıklı düşünen insan hapse girdiğinde veya erken ölecekse örneğin, eşine kendisinden ayrılmasını ve kendisine bağımlı olmayan bir hayat kurmasını önerir ve de önermelidir.
Önermelidir ki diğer taraf eğer bir sorumluluk alacaksa bunu kedi özgür irade ve kararıyla yapsın.

Ulusal Sorunun klasik ayrılma hakkı tartışması da özünde aynı yaklaşıma dayanır.
Bir dille, bir dinle vs. tanımlanmış uluslar bağlamında tartışılırsa, her ulus diğerine ayrılma hakkını tanımalı, ayrılıp ayrılmamayı diğerinin özgür iradesine bırakmalıdır.
Diğeri ayrılmazsa bu onun kendi özgür iradesiyle, hiçbir baskı altında olmayan kararıyla olur ve olmalıdır.
Demirtaş da HDP’nin elini kolunu serbest bırakmak için, önümüzdeki kongrede aday olmayacağını açıklamış ve kendi açısından doğru olanı yapmış bulunuyor.
Yani Demirtaş’ın cevabı yeniden aday gösterilmeyi reddetmemektedir. Bir tür güven tazelemedir. Karşı tarafın özgürce karar vermesi için bir centilmence davranıştır.
2)      Bu doğru davranış karşısında HDP’nin doğru cevabı, Demirtaş’ı tekrar ve ayakta alkışlayarak Başkan seçmek olabilir.”
Yani karşı tarafın bu doğru davranışına karşı doğru davranış onu tekrar oy birliği ile ve ayakta alkışlayarak başkan seçmek olabilir.
Hapse düşen ve uzun bir cezaya çarptırılmış biri eşine beni bekleme hayatını yaşa dediğinde onu özgür bırakmış olur. Ama dışardaki eşin gönlü eğer başkasındaysa bunu fırsat bilip hemen başkasıyla da eş olabilir. HDP’nin yaptığı böyledir.
Ama şöyle bir opsiyon da vardır. Gönlünüz başkasında olsa bile, ahlaki gerekçelerle, birini zor durumunda yalnız bırakmamak için içerdekiyle eşliğinizi de sürdürebilirsiniz. Böyle davranırsanız hem içerdeki eşinizin saygı ve güvenini kazanırsınız, hem kendinizin, hem de herkesin. Kimse kör değildir. Maalesef HDP böyle davranmamaktadır.
3)      Demirtaş’ın yeniden seçilip seçilmemesi örgütsel ya da hukuki bir sorun değil, politik bir sorundur ve politik olarak tartışılmalıdır. Yani Demirtaş’ın yerine başkasını mı seçmek, yoksa ısrarla onu Başkan olarak yeniden seçmek mi demokrasi mücadelesine güç verir diye tartışılmalıdır dedik. Ve bu bağlamda, Demirtaş’ın tekrar seçilmemesinin politik olarak çok yanlış bir adım olacağını, Erdoğan’ın hukuksuzluğunu, meşrulaştırmak, onu güçlendirmek, zor durumda önderi terk etmek, demokrasi güçlerinin moralini bozmak gibi birçok olumsuz sonuçları olacağını savunduk. Maalesef HDP’den hiç kimse sorunu bu şekilde tartışmadı.
Aksine konu, aslında Demirtaş’ın başkan kalması çok isteniyormuş ta örgütsel ve hukuki gerekçeler nedeniyle başkanlıktan uzaklaştırılıyormuş gibi sunuldu. Bunun doğru olmadığı, somut bir gerekçe gösterilemediği; ayrıca Demirtaş’ın aday olmama gerekçeleri arasında böyle hukuki ve örgütsel bir sebep de zikredilmediği, ayrıca böyle sorunlar olsa bile, öncelikle bunların aşılıp aşılamayacağının tartışılması gerektiğini söyledik. Bunlara tutarlı ve ikna edici cevaplar verilemeyince, önceleri herkesi tartışmaya çağıranlar, “klavye militanları” konuşamaz, “bedel ödeyenler” konuşabilir dedi.
Bu durumda da “bedel ödeyenler” yani Kürtler adına Hasip Kaplan” yakışıksız biçimde de olsa “bedeli biz Kürtler ödüyoruz Türkler başkanlığa göz koymasın” diyerek birinci önermenin mantık sonucu olan ikinci önermeyi kürtler açısından ifade etti.
HDP yöneticileri, bu gibi ifadeleri ortaya çıkaran temel ve yapısal nedenlere yönelecek yerde, bürokratik, içi boş, Türk devlet adamlarının bir yığın laf edip hiçbir şey söylemeyerek bir şey söyleme yöntemini izleyerek, bizde böyle bir anlayış olamaz tarzında açıklamalar yaptılar.
Aslında Hasip Kaplan bu çıkışıyla politik bir sorun olarak demirtaş’ın tekrar başkan seçilmesi sorunun tartışılmasını da engellemiş ve aslında HDP yönetiminin Demirtaş’ın aday olmama kararını bir centilmenlik olarak görmeme ve başkasını başkan seçme çabalarına destek vermiş, konuyu Türk mü Kürt mü başkan seçelim noktasına kaydırmış oldu ve fiilen Demirtaş’ın başkanlıktan alınmasına destek vermiş oldu.
Tartışmanın özü itibariyle geçmişi böyledir.
*
Elbette binlerce yıllık Şark Despotluğunun çürüttüğü bir Şark ülkesinde yaşıyoruz. Politik olarak solcu, demokrat, sosyalist, liberal, Müslüman vs. olmak, kimseyi insan veya bu toplumun insanı olmanın kokuşmuşluğundan azade kılmaz, Kıvılcımlı’nın dediği gibi hepimiz “Turhallı bir hallı”yız.
Yani açık bir tartışmayla ikna etmek, argümanları çürütmek gibi bir yola girilecek yerde bir çare olarak şu yola baş vuruldu.
Demirtaş’tan yeni bir beyanat daha alarak işte bakın Demirtaş son sözü söyledi, adam aday olmak istemiyor daha ısrar etmeyin, ortalığı karıştırmayın, İslamcıların deyimiyle nifak çıkarmayın.
Bunu beklemiyor değildik. Aynen de beklediğimiz gibi oldu.
Ama bu Demirtaş’ın sözlerinin anlamı çarpıtılarak yapıldı. Yani manipülasyon yapıldı.
Demirtaş’ın sözleri dikkatlice okunduğunda Demirtaş’ın yukarıda özetlediğimiz yaklaşımı sözleriyle bir kez daha doğruladığı görülmekte.
Ama gazetelerin Demirtaş’ın sözlerini aktarışlarına bakıldığında tamamen içeriğinin boşaltılarak HDP yönetiminin yorumlamak istediği gibi yorumlandığı görülüyor.
Gazetelerin Demirtaş’ın mesajını iki başlık altında verdikleri görülür.
Birisi mahalle dedikodusuna meraklı olanların meşrebine uygun olarak Hasip Kaplan’ın sözleri hakkında söylediklerini önce çıkaranlar. Bunlar esas sorunu, yani Demirtaş’ın adaylığı ve yeniden seçilmesi sorununu doğruda doğruya ikinci plana atanlar. En önemsizi en önemli gibi göstermeye çalışanlar. Bunlarla uğraşmaya bile değmez.
Gelelim diğerlerine.
Önce şu gazetelerin başlıklarına ve haberi verişlerine bakalım. Sonra da Demirtaş’ın sözlerini ayrıntısıyla görelim.
Demokrat Haber:Demirtaş: Kimsenin tasfiye ettiği yok, kararı bizzat ben aldım
ANF (Fırat haber Ajansı):Demirtaş: Aday olmama kararını bizzat kendim aldım
Demokrat haber: “Demirtaş: “Kimsenin tasfiye ettiği yok, kararı bizzat ben aldım”
Cumhuriyet: “Selahattin Demirtaş tartışmalara noktayı koydu, 11 Şubat’ta yapılacak kongrede eş başkanlığa aday olmayacağını açıklaması üzerine başlayan tartışmalara ilişkin konuşan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, “Kimsenin beni tasfiye ettiği yok, kararı bizzat ben aldım. HDP’yi dizayn etmek için pusuda bekleyenler sonuç alamaz” dedi.”
Diken: “Demirtaş konuyu kapattı: Kimsenin beni tasfiye ettiği yok, kararı bizzat aldım”
Bu kadarı yeter.
Demirtaş’ın öne çıkarılan sözü nedir ve neye cevaptır?
Birileri sanki Demirtaş’ın başkanlığa aday olmamasına başkaları karar verdiğini iddia ediyormuş da buna karşı cevap.
Elbet böyle bir iddiada bulunanlar olabilir. Bu bir yandan özel savaş dairesi psikolojik savaş aracı bir iddiadır. Ama diğer yandan bu ulusalcı Türklerin korku ve özlemlerinin dışa vurumudur. Ulusalcı türkler ve Alevilerin geniş bir kısmı Kürt ve PKK alerjileriyle, Kandil ya da Apo’nun Demirtaş’ın öne çıkmasını hazmedemediği için tasfiyesine karar verdiği bu nedenle tasfiye edildiği türünden görüşleri sık sık ve yıllardır dile getirirler.
Bu iddialar yanlış olsa da olgu olarak vardırlar ve aslında ulusalcı Türklerin kendilerini kapsayacak demokratik özlemlere sahip çıkacak bir önderi benimseyebilecekleri mesajıdır sosyolojik anlamıyla. Böyle laflar çıkararak ve bunlara inanarak Demirtaş’ı yitirmekten korktuklarını dışa vururlar
Ama sorun bu mudur?
Hayır.
Esas soru neydi, esas tartışma neydi?
Demirtaş’ın kendi açısından doğru olanı yaptığı, HDP’in elini kolunu serbest bıraktığı, ama şimdi HDP’nin eli kolu serbest olarak Demirtaş’ı tekrar başkan seçip seçmeyeceği ve politik olarak hangi davranışın doğru olacağı.
Bu öneriyi ve tartışmayı hiç görmeden, sanki yokmuş gibi yapıp, üç beş ulusalcı Türkün Demirtaş sempatilerini ve demokrasi özlemlerini saçma ama sosyolojik olarak anlaşılabilir gerekçelerle ifadelerini ciddiye alıp da bu çok önemliymiş gibi bunu mu öne çıkarmaları gerekirdi?
Şunu hiç unutmayalım, öne çıkarılan her şey, aslında gizlenen başka bir şeydir.
Bir parça sorunun ve tartışmanın özünü yakalamak, öne çıkarmak isteyen Demirtaş’ın kendini aday göstermemesinin anlamına ve nedenlerine ilişkin cümleleri öne çıkarır ve en azından tartışmanın tekrar esas rayına oturmasını sağlardı.
Gazetelerin hiç birinin bunu yapmaması ve “Demirtaş noktayı koydu” diyerek Demirtaş’ın seçilmemesini sanki kendisinin istediği ve kararı kendisinin verdiği gibi koyulmaktadır.
İnsanlar bugün Twitter okuyucuları gibi, hiçbir şeyi analiz etmmiyorlar, geçer ayak bakarak anlamlandırıyorlar.
Böyle bir dünyada, yukardaki gibi başlıkların, herkeste “Ya Demirtaş da başkan olmama kararlılığını bir kere daha belirtti artık bize söyleyecek söz kalmaz” diye düşünmelerine yol açar ve açmıştır da.
Bunun adı aslında psikolojik savaştır, manipülasyondur. Bu işleri sadece devlet yapmıyor, işte muhalif basın ve Kürt basını dahil hepsi yapıyor.
Şimdi lütfen bakalım bizim vurguladığımız ve tartışmayı çakmaya çalıştığımız konuda bizzat Demirtaş ne diyor?
Uzun konuşmasının aday olmama kararının gerekçesini açıkladığı en kesin cümlelerinin ne olduğuna bakalım:
"Türkiye siyaseti, yakın tarihin en önemli mücadele ve seçim sürecine doğru ilerlerken, Sayın Figen Yüksekdağ 'yargı- siyaset komplosu' ile 'yasaklı- rehine pozisyonu' ile karşılaşıp, benim de bir tür rehine durumum belirsizliğini korurken, partimizin elini rahatlatarak, büyük kongreye doğru özgürce tartışarak, gidilmesini istedim. Bu noktada aslolan bizim değil, partinin ve mücadelenin çıkarlarıdır. Tek bir arkadaşım bile bana eş genel başkanlığı bırakmam teklifini ve düşüncesini iletmedi" (abç)
"eş genel başkanlık görevini üstlenmeye kendini hazır hisseden arkadaşlarımın, benim durumumun yarattığı duygusal etkenlerden de kaynaklı olarak cesaret ve özgüvenlerinin kırılmasını asla istemem. Bunun önünü ben kendim açmazsam HDP'de inşa etmeye çalıştığımız demokrasi ve kolektif liderlik kültürüne de zarar vermiş olurum" (abç)
 "Eş genel başkanlık mevzusu da politik bir konudur; ama bununla birlikte önümüzdeki dönemin politik ihtiyaçlarına yönelik güçlü bir tartışmayı da hep birlikte yürütmeliyiz. HDP yönetiminin görevi, bu tartışmaların önünü alabildiğine açmak ve dinlemek, anlamaktır. Ben de burada imkanlar ölçüsünde, bu tartışmaları izlemeye çalışıyorum. En nihayetinde HDP'nin daha da güçlenmesi için partim ve halkım benden canımı istese bile bir saniye tereddüt etmem. Bu nedenle ben, hiçbir şekilde geri çekilmiyorum. Partimin önünü yeni eş genel başkanlarla birlikte açmaya çalışıyorum"
Demirtaş’ın uzun konuşmasında konuya ilişkin dedikleri bunlar. Hiç de az değil, dönüp dönüp aynı şeyleri vurgulamış. Tekrar tekrar söyledikleri ise başlıklarda zerrece yer bulamıyor.
Peki bunlar ne anlama geliyor.
Tamı tamına yukarıda da özetlediğimiz bizim yorumumuzun doğru olduğunu gösteriyorlar. Demirtaş, aday olmama gerekçesinin özgür karar vermeyi sağlamak olduğunu söylüyor. HDP organlarını rahatlatmak için aday olmadığını söylüyor: partimizin elini rahatlatarak, büyük kongreye doğru özgürce tartışarak, gidilmesini istedim”; “benim durumumun yarattığı duygusal etkenlerden de kaynaklı olarak cesaret ve özgüvenlerinin kırılmasını asla istemem. Bunun önünü ben kendim açmazsam”; “Partimin önünü (…) açmaya çalışıyorum
Demirtaş’ın vurgusu çok açıktır. Konuşmasında farklı bağlamlarda gelip hep aynı vurguyu yapmaktadır. Özgürce bir karar alınmasını sağlamak.
Şimdi olgular bunlar iken, konunun özünü okuyucuya aktarmak isteyen bir yayın ne yapar?
Esas olarak Demirtaş’ın neden aday olmadığının özü olan bu gerekçeyi öne çıkarır. Örneğin yukarıda aktardığımız yayın organlarının şu şekilde bir başlığı öne çıkardığın var sayalım: Demirtaş aday olmama gerekçesini açıkladı: “Partimin önünü açmak ve özgürce tartışmasını sağlamak için aday olmamaya karar verdim”
Böyle bir başlık hemen elbette şu sonucu da çıkarmayı engellemez.
O halde biz özgürce, hiçbir baskı altında kalmadan, Demirtaş’ı yeniden başkan seçebiliriz.
Ne var ki, bütün yayın organları sanki ağız birliği etmişçesine, Demirtaş’ın asıl vurgusunu ve asım tartışma konusunu gözden uzaklaştırıp, hayali ve ciddiye alınamayacak iddialara cevap verdirerek Demirtaş’ın en az üç kere vurguladığı, ön açmak için aday olmadığı gerçeğini, yani aslında centilmence ve uygarca bir davranış göstererek aday olmadığı gerçeğini, bunun politika dilinde aynı zamanda bir güven oylaması istemek anlamına geldiğini herkes bilir. Hele HDP’nin yöneticileri herkesten çok bilir.
Türkiye’nin şarklı kültüründe belki bilinmez ama uygar insanlar böyle davranırlar bunun devrimcilikle, sosyalistlikle falan ilgisi de yoktur. Şark devletinin soysuzlaşmasına uğramamış, komünal ilişkilerden doğrudan modern kapitalizme geçmiş kuzey ve batı Avrupa’da en gerici partilerin yöneticilerinin bile böyle davrandığı görülebilir.
Sadece bu kadar da değil Demirtaş’ın söyledikleri.
Biz konunun politik bir tartışma konusu olduğunu söylüyorduk. Yani ortada örgütsel örgütsel işleyişe ya da hukuki duruma ilişkin değil, politik olarak ele alınıp tartışılması gereken bir konu olduğunu söylüyorduk. Aynısını Demirtaş ta söylüyor:
Eş genel başkanlık mevzusu da politik bir konudur; ama bununla birlikte önümüzdeki dönemin politik ihtiyaçlarına yönelik güçlü bir tartışmayı da hep birlikte yürütmeliyiz.”
Çok açık değil mi?
Konunun örgütsel ya da hukuki olduğunu söyleyenler kimlerdi?
HDP yöneticileri ve vekilleri.
Biz ise Demirtaş’ın böyle bir şeyden söz etmediğini, HDP yöneticilerinin dediklerinin de gerçeği yansıtmadığını, yani ortada aşılamayacak hukuki veya örgütsel bir sorun olmadığını söylüyorduk.
Demirtaş da aynısını söylemiş oluyor yukarıdaki sözleriyle.
Peki bir parça namuslu, gerçeğin özünü yakalayıp maniple etmek istemeyen bir gazete bu konuşmayı nasıl verirdi?
En azından şöyle: “Demirtaş “başkanlık konusu Politik bir konudur.
Ve böyle bir başlık, aslında HDP yöneticilerinin sorunu koyuşlarının Demirtaş ağzından tekzibi olurdu.
Peki başka ne diyor Demirtaş?
HDP yönetiminin görevi, bu tartışmaların önünü alabildiğine açmak ve dinlemek, anlamaktır. Ben de burada imkanlar ölçüsünde, bu tartışmaları izlemeye çalışıyorum.
HDP yönetimi bunu yapıyor mu?
Hayır yapmıyor.
Şu ana kadar yaptığımız eleştirilerin hiçbirine cevap verilmiş değil.
Hiçbir argümanla kimse ikna edilmeye çalışılmıyor.
Tekrar soruyoruz.
Demirtaş’ın kendini aday göstermemesi, tekrar başkan seçilmemeyi istediği anlamına gelir mi?
Hayır.
Eğer gelmiyorsa sizler niçin aynı şekilde davranıp on yeniden seçmeyi ve adaylığını kendinizin önermesini düşünmüyorsunuz?
Demirtaş’ın veya başka birinin başkan seçilmesi politik bir sorun mudur değil midir?
Eğer politik bir sorunsa, Demirtaş’ı tekrar seçmek mi, yoksa yerine başkasını seçmek mi Türkiye’deki demokrasi mücadelesini ve HDP’yi güçlendirir.
Eğer başkasını seçmek diyorsanız gerekçeleriniz nelerdir?
Size oy verenler, sizin için çalışanlar ikna edilmeye değmiz mi?
Niçin hiçbir argüman ve açık tartışma yok?
Lafa gelince hep halkın karar vermesinden söz ediliyor.
HDP’yi destekleyen, onun için her şeyi yapan HDP’li veya örgütsüz bireyler halktan sayılmıyor mu?
Niçin yokmuşlar gibi davranılıyor ve eleştirilerini diye getirenlere “klavye militanı” gibi ifadelerle saldırılıyor.
Anlaşılan Demirtaş’ın ipi çekilmiş?
Onun ön açması, başkasını onun yerine getirmenin gerekçesine dönüştürülmeye çalışılıyor ve bunun için her türlü manipülasyon yapılıyor.
HDP aslında Demirtaş’ın ipini çekerken, kendi ipini çekiyor.
İntihar ediyor.
Yapmaya çalıştığımız, bu intiharı engellemek, onu yaşatmaya çalışmak, bürokratik vurdumduymazlıktan çıkarmaktır.
12 Ocak 2018 Cuma
Demir Küçükaydın
Bloglar:
Video:
Podcast:
İndirilebilir kitaplar:
Bu yazı ilk olarak şurada yayınlandı:


Hiç yorum yok: