Marks’ın iki önemli keşfi vardır. Birincisi Toplum
Bilimi’dir, yani “Sosyoloji”dir.
Diğeri ise o zamanlar Ekonomi Politik denen ve konusu Meta’nın,
yani değişim değerinin ve dolayısıyla emeğin, ortaya çıkışıyla ortaya çıkmış, Sosyoloji’nin
konusu olan Toplum’dan tamamen farklı
kendi özgül yasaları olan hareketin
bilimi.
Marks bu bilimin de kurucusu ve kurduğu an da yok
edicisidir.
Bu iki ayrı bilimi vurgulamak ilk bakışta anlamsız gibi
gelebilir ama Kapital’in kavranması
bakımından bu hayati önemdedir.
Marks ve Engels bu farkın ve tanımlamaların üzerinde fazla
durmamışlardır. Bu nedenle de bu iki alandaki çalışmaları birbirine
karıştırılmıştır ve karıştırılmaktadır. Ama onlar bunların iki farklı ve
birbirinden bağımsız iki farklı alana ilişkin keşifler olduğunun bilincindeydiler.
Ne var ki bunu farklı kavramsal araçlarla ifade ediyorlardı. Biraz bunu
görelim.
Mark Engels birinci keşiflerine, Tarih Bilimi diyorlardı
başlangıçta. Ve örneğin bu bilimin ilk temellerini atıp kendilerini nasıl olsa
aydınlattıklarını söyleyip “farelerin
kemirici eleştirisine” bıraktıkları “Alman
İdeolojisi”nde: Bir tek bilim vardır Tarih bilimi o da doğa ve toplum
tarihi diye ayrılır diyorlar ve kendilerinin toplumun tarihini ele aldıklarını söylüyorlardı.
Engels daha sonraları buna “tarihin materyalist açıklaması” da demiştir. “Tarihsel Maddecilik” diye bilinir. Bu ad yanıltıcıdır, yaptıkları “ismiyle müsemma” değildir; “zarf ile mazruf” birbirine tam uymamaktadır.
Marks ve Engels’in adlandırmalarından, var olan bir bilim içinde, teorilerden
bir teori gibi bir anlam çıkmaktadır.
Aslında yaptıkları bir bilim içinde açıklayıcı bir teori
oluşturmak değil, bizzat o bilimi de kurmaktır. Ve kurdukları Toplum Bilimidir.
Şimdi sosyoloji diye tanımlanan Comte, Weber vs.nin kurdukları söylenen “Sosyolojiler”,
Marks’ın kurduğu bilime karşı kurulmuş ideolojilerdir.
Özetle, Marksizm, Toplum Bilim yani sosyolojidir. Sosyolojinin
kısa adı, “lakabı”dır. “Das Kapital
Marksist bir kitap değildir” derken, Marksist’i bu anlamda kullanıyoruz.
Yani sosyolojik bir kitap değildir demiş oluyoruz.
Mark Engels’in kullanımlarında, adlandırmaktaki aynı
dikkatsizlik Ekonomi Politik alanında da görülür.
Bir yandan zaman zaman ekonomi politiği genel olarak toplumun
ekonomi temeli anlamında kullanırlar; ama diğer yandan, yapılan keşfi ciddi
olarak tanımlamaya gelince onun özgül yasaları olan ayrı bir alan ve bilim olduğunu
ifade ederler.
Ancak bunu böyle açıkça farklı bir alan olarak tanımlamaktan
ziyade, kapitalist toplumun hücresinin meta olduğu gibi, onun analizine bu
hücreden başlandığı veya “insanın
anatomisi maymunun anatomisinin anahtarıdır” gibi ifadelerle açıklarlar.
Sonradan gelenler bunların anlamı üzerine neredeyse hiç
düşünmemişler ve bu da iyice kafa karışıklığına, Marks’ın bir “Ekonomi
Politikçi” olduğu gibi yaklaşımlara; Kapital’in
Kapitalist toplumun alt yapısını ele alan bir sosyoloji kitabı olduğu gibi anlaşılmasına
ve tamamen yanlış sonuçlar çıkarılmasına yol açmıştır.
*
Toplum Bilimi, birbirinden habersizce iki kez kurulmuştur:
İbni Haldun ve sonra Marks-Engels tarafından. Marks ve Engels bunun bağımsız
bir bilim olduğunu belirtmekten ziyade bir “teori”, “incelemelerine kılavuzluk etmiş olan genel sonuç” gibi terimlerle
tanımlamışlardır.
Ama böyle ifade etmemekle birlikte bunun yepyeni bir alanın
bilimi olarak da tanımlarlar.
Örneğin Engels Marks’ın mezarı başında yaptığı konuşmada
Marks’ın bu keşfini şöyle özetler:
“Nasıl ki Darwin
organik doğanın gelişme yasasını bulduysa, Marx da insan tarihinin gelişme yasasını, yani insanların, siyaset, bilim,
sanat, din, vb. ile uğraşabilmelerinden önce, ilkin yemeleri, içmeleri,
barınmaları ve giyinmeleri gerektiği; bunun sonucu, maddi ilksel yaşama
araçlarının üretimi ve, böylece, bir halk ya da bir dönemin her iktisadi
gelişme derecesinin, devlet kurumlarının, hukuksal görüşlerin, sanatın ve hatta
söz konusu insanların dinsel fikirlerinin üzerinde gelişmiş bulundukları temeli
oluşturdukları ve, buna göre, bütün bunların şimdiye değin yapıldığı gibi
değil, ama tersine, bu temele dayanarak açıklamak gerektiği yolundaki, daha
önce ideolojik bir saçmalıklar yığını altında üstü örtülmüş bulunan o temel
olguyu buldu.”
Alman İdeolojisi
ve Ekonomi Politiğin Eleştirisine
Katkı’nın Önsözü’nde bu bilimin en temel kavramlarını açıklar; teorik temelini
kurarlar.
Diğer başka eserlerinde (örneğin Fransız üçlemesi veya
Ailenin Kökeni gibi) bu bilimin somut bir tarihi dönemi açıklamak için uygulaması
ve temel önermelerinin kontrolü, yani olayların mihenk taşına vurulması vardır
İşte tam burada hiç anlaşılmayan noktaya geliyoruz. Marks’ın
bu temel teorik önermesine göre “ekonomik temel” öncelikli olduğuna göre,
buradan kaba bir çıkarsamayla, sanılır ki, Marks, Das Kapital’de kapitalist toplumun bu alt yapısını açıklayacak sosyolojik
temel kavramları ve yasaları formüle ediyor.
Bu Marks’ın Kapital’ini
hiç anlamamak demektir.
Kapital’de toplumun değil, değerin, metaın hareketinin
yasaları incelenir.
Bu toplumdan ve toplumsal hareketten tamamen farklı bir
hareket ve varoluştur. Elbette bu varoluş ve hareket kapitalist ilişkilerin
yaygınlığı ölçüsünde tüm toplumsal hayatı belirler ama farklı karakterde bir
harekettir. Toplumu belirleyen ama toplumsal olmayan bir hareket söz konusudur
burada.
Sosyolojinin, yani Marks’ın formüle ettiği yasalar, toplumsal gelişimin belli bir aşamasında yepyeni bir varoluş ve hareket biçiminin ortaya çıktığını ve bunun tüm toplumsal hareketi kendi yörüngesine çektiğini gösterir. Ama toplumsal tam yaşamı kendi yörüngesine alan o varoluş ve hareket biçimi toplum biliminin konusuna girmez ve toplumsal bir hareket değildir.
Sosyolojinin, yani Marks’ın formüle ettiği yasalar, toplumsal gelişimin belli bir aşamasında yepyeni bir varoluş ve hareket biçiminin ortaya çıktığını ve bunun tüm toplumsal hareketi kendi yörüngesine çektiğini gösterir. Ama toplumsal tam yaşamı kendi yörüngesine alan o varoluş ve hareket biçimi toplum biliminin konusuna girmez ve toplumsal bir hareket değildir.
İşte Marks, Kapital’de
sosyolojik olmayan ama tüm toplumsal hayatı kendi girdabına alan bu yeni ve
başka hareket biçimini inceler. Bu hareket ve varoluş, topluma ilişkin ilk
keşfinden tamamen farklı bir bilim ve bilgi alanıdır. Buna o zamanlar Ekonomi
Politik denmektedir.
Ama Marks’ın yaptığını anlamak için bu da yetmez. Çünkü Marks’ın
Kapital’inin alt başlığı “Ekonomi
Politiğin Temelleri” veya “Ekonomi
Politiğe Giriş” değildir; “Ekonomi
Politiğin Eleştirisi”dir.
Neden böyledir?
Bunun üzerine biraz düşünelim ve neden böyle dediğini
anlamaya çalışalım.
O Zaman Marks’ın ömrünü verdiği temel eserinin niçin “Marksist”
yani Sosyolojik bir eser olmadığını daha iyi görebiliriz.
Ekonomi Politiğin konusunun Sosyolojiden farklı olduğu Engels’in
şu sözlerinde çok daha açık görülebilir.
“Ekonomi politik, meta ile, [yani]
ürünlerin ya bireyler tarafından ya da ilkel topluluklar tarafından birbiriyle
değişildikleri anda başlar.” (Friedrich Engels, "Karl Marks'ın Ekonomi Politiğin Eleştirisine
Katkı'sı")
Yani ekonomi politiğin konusu toplumdan daha farklı bir
varoluş ve harekettir. Diğer bir ifadeyle, Meta’nın ortaya çıkışıyla başlar.
Ekonomi temeli denen üretim, bölüşüm, tüketim ilişkileriyle
meta üretiminin zorunlu ve özsel bir iç ilişkisi yoktur. Üretim ilişkileri veya
üretim, bölüşüm, tüketim ilişkileri, yani toplumun alt yapısı, sosyolojik
kavramlardır; ama meta üretimi ile ortaya çıkan yeni varoluş ve harekette bu sosyolojik
kavramlara ihtiyaç yoktur. Orada mal, para, sermaye, emek, işgücü gibi
kavramlar geçerlidir. Evet daha sonra kapitalist toplumda tüm üretim, bölüşüm
ve tüketim ilişkilerini bu kavramlara dayanan hareket belirler ama bunlar
sosyolojinin kavramları değildir. Sosyolojinin açıkladığı tam da bunun böyle
olduğudur.
Tekrar edelim, bir toplumda pek ala, hiçbir meta ilişkisi
olmadan da üretim, tüketim ve bölüşüm ilişkileri olabilir. Bunlar sosyolojik
olgular ve kavramlardır, bunlar olmadan bir toplum var olamaz.
Ama örneğin değer, mal, para, sermaye, emek, artı değer
vs. gibi kavramlar olmadan da toplum olur; bunlar ekonomi politiğin kavramlarıdır.
Ekonomi Politiğin
olguları, kavramları ve yasaları, yani özünde değer yasası ve onun üzerinde
yükselen tüm hareket, toplumun var oluşu üzerinde ortaya çıkar ama,
toplumsal bir olgu, hareket ya da yasa değildir, bambaşka bir varoluş ve
hareket biçimidir.
İşte Marks bu bilimin de gerçek kurucusudur.
Ama aynı zamanda bu “bilimin” yok edicisidir.
Ekonomi Politiğin konusu, iki kabile ya da iki insan
ellerindeki ürünü veya şeyi değiş tokuş ettikleri anda, ortaya bir değişim
eylemi çıktığı anda ortaya çıkar dedik.
Eğer ortada bir alışveriş yoksa, yani değişim değerleri
değil, kullanım değerleri (Ürünler) üretiliyor, bölüşülüyor ve tüketiliyorsa,
değer yasası geçerli değildir, dolayısıyla ekonomi politiğin konusu olan
olgular yoktur; ama sosyolojinin konusu olan olgular, yani toplum vardır ve var
olmaya devam eder.
Ve insanlığın tarihinin büyük bölümünde ve eğer kapitalizm
yıkılabilirse, ondan sonra bir kozmik felaketle yok oluncaya kadar yaşayacağı (belki
yüz binlerce yıllık) bölümünde de ekonomi politiğin konusu olan olgular
olmayacaktır ama toplum var olmuştur ve olmaya devam edecektir.
Bir insan türü olarak Homo Sapiens 200.000 yıldır (En son Magrep’teki
bulgularla 300.000 yıldır) var. Toplum ise muhtemelen 70.000 Yıldır var.
(Toplum’un ortaya çıkışı ile Homo Sapiens’in ortaya çıkışı
da çok farklı olgulardır. Homo Sapiens, yanı bizim türümüz, doğduğunda alınıp
bizim yaşadığımız toplumda yetiştirilse bizden hiçbir farkı olmayacak insan
türü, 300.000 yıldır var olduğuna göre, 200.000 yıldan fazla bir zaman bir
toplum olmadan, muhtemelen ilişkileri oldukça kompleks bir sürü halinde, bir
memeli türü olarak var olmuştur. Toplum ise, bizim tahminimizce çok sonra,
70.000 yıl önce ortaya çıkmıştır. Toplum, Homo Sapiens’ten başka bir canlı
türüdür. Ama bu canlı türü, yani Toplum, biyolojik genlerini değiştirerek
değil, üretim araçlarını ve ilişkilerini değiştirerek var olur ve bambaşka bir
hareket biçiminin ortaya çıkması anlamına gelir. Aslında bu anlamda bizler Homo
Sapiens denen ayrı bir canlı türü değiliz, Toplum denen yeni canlı türünün
hücreleri gibiyiz. Bir Arı ya da karınca kolonisindeki arı ya da karıncalar
ayrı birer canlı değildirler. O koloninin kendisi bir tek canlıdır. Aslında
Toplum denen canlının yok ettiği ilk canlı türü Homo Sapiens ve diğer insan
türleridir. Bu yoketme süreci muhtemeler burdan 20-30 bin yıl önce
tamamlanmıştır. Bugün yeryüzünde yaşayan bütün insanların 70.000 yıl önce
yaşamış küçük bir popülasyondan gelmelerinin nedeni de budur. Daha önceki
200.000 yıl önce yaşamış Homo Sapiens’lerden hiçbir iz kalmamasının nedeni
budur. Soruna böyle bakmak gerekir. Ama bu ayrı bir konu burada kafaları daha
fazla karıştırmayalım.)
Ama değiş tokuş, yani trampa, yani meta muhtemelen trampa
edilebilecek artı ürün ile ortaya çıkmış olmalıdır ve bu anlamda ekonomi politiğin
konusunun (yani metanın) 10.000 yıldır ortaya çıktığını düşünmek pek yanlış
olmaz. Kaldı ki Kapitalizm ortaya çıkıncaya kadar yayılması çok yavaş olmuştur.
Hatta yakın zamana kadar, yirminci yüzyılın ortalarına
kadar, dünyanın büyük bölümü meta
ilişkilerinin dışında kapalı köy ekonomilerinde yaşıyordu esas olarak.
Tekrar edelim, değişim değeri (değer) ile birlikte ortaya
çıkan hareket veya varoluş, toplumsal hareketten başka bir hareket ve varoluş
biçimidir ve başka yasaları vardır. Kapital’de
neyin söz konusu olduğunu, yani Kapital’in
konusunu anlamak için bu hayati önemdedir. Kapital’in tazeliğinin sırrı
buradadır; eksik gibi görünen yanlarının onun üstünlüğü olmasının sırrı da
buradadır.
Ekonomi Politiğin konusu ve yasaları ile, sosyolojinin, yani
toplum bilimimin konusu ve yasaları ilişkisini anlamak için biyoloji ile
jeoloji (veya fizik) ilişkisi iyi bir analoji sağlayabilir.
Canlı ya da yaşam, kendi benzerini yeniden üreten bir molekül
veya bunun hareketi olarak tanımlanabilir.
Kendi benzerini yeniden üreten moleküller ortaya çıktığı
anda, canlılık denen yeni bir varoluş ve hareket biçimi
ve bu harekete egemen olan esas olarak Darwin’in formüle ettiği yasalar ortaya
çıkar. (Bu tıpkı, iki insanın ellerindeki ürünleri değiştirmesi ile ekonomi
politiğin konusu olan olguların, varoluş ve hareket biçiminin ortaya çıkması
gibidir.)
Canlılar bir kere ortaya çıkınca elbette ortaya çıktıkları
fiziksel koşulları, yeryüzünün kabuğunu ve atmosferini vs., yani dünyayı
belirlemeye ve değiştirmeye başlarlar.
Örneğin dünyanın atmosferinin bileşimini değiştirirler,
bugün neredeyse bütün karaları oluşturan çökeltileriyle yeryüzünün yapısını
değiştirirler. Ama tüm bunlara rağmen yeryüzünün yapısı, fizik yasalarına
indirgenebilecek jeolojinin konusu olan olgulara ve yasalara; kendi benzerini
üreten moleküller ve canlılar ise Darwin’in bulduğu veya biyolojinin konusu
olan yaslarına göre hareket ederler. Canlıları ve evrimini bilmeden bugünkü atmosferin
ve yeryüzünün özelliklerini açıklamak mümkün değildir. Ama yeryüzünün
şekillerini belirleyen fiziksel yasalardır.
Canlılar olmasaydı da dünyanın çekirdeğindeki nükleer reaktörün ısısı, dış
kabuğun içindeki sıvı kesimin hareketi, kıta hareketleri, yani manyetik kutuplar, yanardağlar, depremler vs.
hepsi olacaktı.
Başka bir örnek fizikten verilebilir. Canlı hayat pek ala
son duruşmada moleküllerin ve atomların hareketlerine ve ilişkilerine
indirgenebilir. Ama canlı yaşamın kendi yasaları vardır. Moleküller ya da
atomlar bilinmeden de pek ala canlıların hareketini belirleyen yasalar formüle
edilebilir ve edilmiştir de. Ne Darwin, ne de Mendel atomu veya molekülleri
bilmiyorlardı. Ama buna rağmen evrimin ve kalıtımın yasalarını açıklayabilmişlerdi.
Bunun nedeni biyolojinin yasalarının fizik yasalarından tamamen ayrı olması,
yaşamın tamamen farklı bir varoluş ve hareket biçimi olmasıdır.
Toplumun hareketi ve Toplum bilimi ile metanın hareketi ve
Ekonomi Politik ilişkisi de tıpkı böyledir.
*
İşte tam bu noktada, Kapital’in
alt başlığının hemen hemen hiç anlaşılmamış derin anlamına geliyoruz.
Kapital’in alt başlığı “Ekonomi
Politiğin Eleştirisi”dir.
Elbette ilk ve görünen anlamı, kendinden önce bu ekonomi
politik yasalarını ele alanların bir eleştirisi anlamını taşır.
Ama bu aslında daha sonra Kautsky’nin “Artı Değer Teorileri” başlığıyla yayınladığı diğer ciltlerinin
konusudur. O ciltlerde yaptığı tam da budur. Ama Das Kapital’in alt başlığı budur. Burada daha derin bir anlam
vardır.
Hiçbir bilim kendi konusunu yok etmek gibi bir amaca sahip
değildir. (Zaten böyle bir şey mümkün de olamaz.) Fizik bilimi fizik doğayı yok
etmek gibi bir amaca sahip değildir. Biyoloji, canlıları, yani kendi konusunu
yok etmek gibi bir amaca sahip değildir. Sosyoloji ya da Marksizm, kendi
konusunu yani toplumu yok etmek gibi bir amaca sahip değildir.
Konusunu yok ettiğinde kendisini de yok etmiş olur bu
bilimler.
Ama işte Ekonomi Politik söz konusu olduğunda durum hiç de
böyle değildir. Marks’ın Kapital’i,
kendi konusunu yok etmeye yönelik bir kitaptır
Çünkü Kapital,
kendi konusunu, yani meta üretimini dolayısıyla onun üzerinde yükselen diğer
varoluş ve hareket biçimlerini sadece açıklamakla yetinmez, bir anlamda kendi
konusunun ebediyen var olamayacağını gösterir. Ve göstermekle kalmaz, onun yok
edilmesi için gerekli kavramsal temeli sağlar.
Ama sadece bu kadar değil, önceki teorilerin tek tek
eleştirisinden öte, tümünün birden de tıpkı konusu gibi eleştirisidir.
“Ekonomi politiğin
eleştirisi” alt başlığı aynı zamanda değer yasasını ve egemenliğini tarih
ve toplum üstü ebedi bir varoluş olarak ele alan ve onu daha “rasyonel” olarak
şekillendirmeyi hedefleyen ekonomi politik “biliminin” de eleştirisidir. Aynı
zamanda bu niteliği nedeniyle önceki Ekonomi Politiğin bir bilim olmadığının bilimsel
bir kanıtlamasıdır. Bu nedenle Kapital’i
bir ekonomi Politik Kitabı olarak değil, Ekonomi Politiğin Eleştirisi olarak
tanımlamıştır.
Yani sadece kendi konusunu değil, konusunu ele alan “ekonomi
politik bilimi” denen ideolojiyi de yok etmeye yöneliktir.
Marks’tan önceki ve sonraki, Marks’ın kavram sistemine bağlı
olmayan tüm ekonomi politik eserleri ideolojidir,
çünkü alışverişin, metanın, ortaya çıkardığı varoluş ve hareket biçimini geçici
bir olgu, varoluş ve hareket olarak ele almazlar ve üstüne üstlük onu yok
etmeye değil, yaşatmaya çalışırlar.
Şöyle bir formülasyon daha açıklayıcı olabilir belki:
ekonomi politiğin konusu olan olguların sosyolojinin konusu olmadığının, bunun
tamamen farklı ve geçici bir hareket olduğunun kanıtlanmasının kendisi
sosyolojik bir yasanın kanıtlanmasıdır. Bu nedenle Kapital’in içeriği
sosyolojik yasaları ele almaz ama kanıtladığı şey sosyolojiktir.
Ya da şöyle denebilir: Meta’nın oraya çıkışıyla ortaya çıkan
hareketin kendisinin sosyolojinin konusu olmadığı sosyolojik (Marksist) bir önermedir.
Marks’ın Kapital’de yaptığı ise, Metanın ortaya çıkışıyla
ortaya çıkan hareketi incelemektir. Bu nedenle, Kapital Marksist (sosyolojik)
bir kitap olmadığı için Marksist’tir.
31 Ekim 2017 Pazartesi
Demir Küçükaydın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder