#HAYIR’ın kazanabilmesi için #HAYIR’ın bir kitle hareketi
olması gerekiyor. Ama bu da yetmez, bir büyük sosyal hareket haline gelmesi gerekiyor.
Ancak o zaman (Erdoğan diktatörlüğünün kendisine dayanarak
evet almayı planladığı) taşlaşmış ve bu merkezi bürokratik oligarşinin
egemenliğini sürdürmek için sürekli beton döktüğü, “kültürel fay hatlarını”
aşabilir ve toplumdaki temel güçler arasında tektonik hareketlere, kıtaların
yer değiştirmelerine yol açabilir.
Ve ancak kitlesel bir sosyal hareket olduğunda ev ev dolaşmalar,
kampanyalar, seferberlikler vs. başarı getirebilir; sandıklar ve referandum
sonuçları kontrol edilebilir.
Ama bir kitle hareketinin oluşması için önce başlayacak bir kritik kütle gerekir; büyümesi de belli
bir kritik kütleyi aştıktan sonra tüm
dengeleri sarsabilir.
Ama bunun için de bu kavramların ve bu kavrayışın bir
şekilde bilinmesi, yayılması ve üzerine düşünülmesi, gerekiyor.
Bu nedenle, bir düşünsel hazırlık olarak, tartışma ve
konuşmalarda ele alınması için Kritik
Kütle kavramını ele almak yararlı olabilir.
*
Fizikte “Kritik Kütle”
diye bir kavram vardır. Zincirleme nükleer veya termonükleer reaksiyonların
başlayabilmesi için gerekli asgari miktardaki madde anlamına gelir.
Bunun en tipik örneği yıldızların oluşumudur. Soğuk gazlar
bir noktada toplanmaya başladığında oranın kütlesi yani çekim gücü daha büyük olduğundan
daha çok maddeyi çeker, daha çok maddeyi çektiğinden çekim gücü daha hızlı
artar ve bu da daha çok madde çekmeye yol açar. Tabii bu sürecin olabilmesi
için uzaydaki gazların soğuk olması gerekir.
Bu sürecin kendisinin başlaması da bir kritik kütleyi aşmakla
ilgili olmakla birlikte, sonunda bu toplanan kitle öyle bir büyüklüğe erişir ve
gaz topunun merkezinde öyle yüksek basınç ve sıcaklıklar oluşur ki termonükleer
reaksiyonlar başlar ve yıldızlar ortaya çıkar.
Atom bombası yapmak için de yine benzer şekilde bir kritik
kütle gerekir. Atom reaktörlerinin işlevi ise, bu kontrolsüz reaksiyonu kontrollü
hale getirmektir.
*
Bu kavram, daha sonra örneğin dijital ağların kuruluşunda da
kullanılmıştır.
Bir ağı ya da standardı kullananlar belli bir “kritik
kütle”ye ulaştığında o ağ kendini besleyerek büyümeye başlar, fiziki
sınırlarına dayanıncaya kadar da bu büyüme sürer.
Bu süreç aynı zamanda sermayenin yoğunlaşması ve bunun
tekelleşmeye yol açmasından da bağımsız olarak, bir standardın kendisinin bir
tekel yaratması biçiminde de işler. Ve o standart olanı ilk kullanan veya kuran
da bir tekel haline gelir.
Bu Kritik Kütle
kavramı, aynı zamanda belli işlevlerin
kullanılabilmesiyle de bağlantılıdır. Eğer SMS kullananlar belli bir sayıda
değilse buna sahip olmanızın bir anlamı olmaz. Ancak belli bir kritik kütlenin
üzerinde bir kullanım varsa, SMS işlevsel olabilir.
Bu satırların yazarının İnternetin yayılmasından beş-on yıl
öncesinde bile o zamanın ağları üzerinden bir e-mail adresi vardı ama bunu
yıllarca kullanamamıştı, çünkü tanıdığı kimsede, çevresinde e-mail adresi olan
yoktu.
Kritik kütle ve standart arasındaki bu bağlantı nedeniyle,
standart olanlar genellikle ve her zaman en iyi teknikler olmaz. Çoğu kez
önceden başka nedenlerle yayılmış bir teknik bir kere standart olunca kendini
üretmeye başlar ve onu değiştirmek neredeyse olanaksız hale gelir.
Bunun en ilginç örneği klavyelerdeki tuşların yerleridir
(Türkçe F klavye Türkiye’de de bir istisnadır. Türkiye’de nasıl böyle bir
rasyonalizasyon mümkün oldu inanılır gibi değildir.) Daktilo tuşları, henüz ilk
keşfedildiğinde çok ilkel iken ve kâğıda tıklayan harfler birbirine çarpıp
takıldığı için, harflerin yerleri böyle koyulmuştur. Dildeki seslere karşılık
düşen harflerin en kullanışlı yerlere koyulmasıyla ilgisi yoktur. Ama sonra bu
sorun kalktığında daktilo artık o kadar yaygınlaşmıştı ki, bugün dijital çağa
geçtiğimizde bile bu saçma harf dizilişini kullanmaya devam ediyoruz.
Gerçi işin bu yanı pek incelenmemiştir ama kitlelerin
örgütlenme biçimlerinde ve bağlı bulundukları örgütlerde de benzeri bir durum söz
konusu olabilir. Bir örgütü değiştirmeye kalkmak onu tüm sorunları ve
verimsizliğine rağmen daha büyük kayıplara ve zorluklara yol açıyor olabilir ya
da en azından o örgütün destekleyicilerinin gözünde böyle olabilir. Bu durumda,
birlikte yaşanmak zorunda kalınan bir hastalık olan klavyeler gibi, bu örgütler
de varlıklarını sürdürebilirler.
Keza hastalıkların yayılmaları veya çevre felaketlerinde de Kritik Kütle ya da kritik eşik gibi kavramların önemli bir yeri vardır.
Bir gökdelenin tepesinden aşağı atlayan bir insana yere
çarpıncaya kadar bir şey olmaz. Ancak belli bir noktadan sonra, belli bir eşiğin
aşılmasından sonra bir paraşüt açmak bile işe yaramayabilir. Çünkü artık
paraşütün açılacak ve yavaşlatacak zamanı kalmamıştır. İnsanlık için de benzer
bir durum olabilir. Belki kritik eşiği aştık iklim değişikliğinde ve artık geri
“dönülmez akşamın ufkundayız”. Bilmiyoruz. Felaket noktası gelinceye kadar da
belki öğrenemeyeceğiz.
Ama bu aynı zamanda, konumuz açısından geç kalmanın
risklerini de gösterir.
Şu an kimse cevap vermiyor önerimize. Henüz belli bir ölçüde
zaman var gibi görünüyor. Ama belli bir noktadan sonra öyle geç kalınmış olur
ki, artık paraşütün açılacak ve yavaşlamayı sağlayacak zamanı kalmaz. Önerimizi
göz önüne alırsak, öyle geç başlanabilir
ki, artık gerekli büyümenin gerçekleşeceği ve toplumsal güçlerin konumlanışlarını
değiştirebileceği bir zaman kalmamış olabilir.
*
Oyun teorisinde de kritik kütle kavramının bir yeri vardır.
Buna göre hedef kitlenin tamamının ikna edilmesi gerekmez
bir hareketi başlatmak için, belli bir niceliğin ikna olması yeterli olur.
Strateji de buna göre kurulur.
Belli bir nicelik bir kere başlayınca otomatik olarak
kendini besleyen bir süreç ortaya çıkabilir. Buna grup dinamiğinde bir eşik değer de denebilir.
Bu kavram aslında ilk kez, telekomünikasyon ağlarının
kuruluşunda geliştirildi. Bir ağ kurulurken bir sürü yatırım yapılır. Kullanıcıların
öyle bir eşik değeri geçmiş olması gerekir ki, ucuz ve kullanışlı bir ağ
tüketicilere sunulabilsin. Bu nedenle ilk kuruluş yıllarında yatırımcılar bu
eşik değeri bir an önce aşabilmek için zararına bile olsa olabildiğince
kullanıcıyı çekme stratejileri izlerler.
Kaldı ki bu yeni de değildir, gaz yağı satabilmek için gaz
lambalarının 19. Yüzyılda bedava dağıtıldığı bilinir.
*
Önerdiğimiz eylem biçiminin başlayabilmesi için bir kritik
kütle gerekmektedir; ama bu hareketin hızla büyümesi ve Türkiye’deki
dengeleri alt üst edebilmesi için de bir
kritik kütleyi aşması gerekmektedir.
Bu nedenle, hazırlıkların iyi yapılması ve en kısa zamanda
bir kritik kütleye ulaşılması hayati önemdedir.
Geç kalma gibi, yetirince hazırlık yapılmadan bir başlama da
adeta bir düşük sonucu doğurabilir.
Yine yıldızlardan örnek verirsek, normal yıldızların yanı
sıra “düşük” yıldızlar diyebileceğimiz, bir de Kahverengi Cüceler vardır. Bunların içinde de nükleer reaksiyonlar
olur. Ama yetenince büyük bir kritik kütleye ulaşmadığından nükleer reaksiyonlar
başladığı için, diğer yıldızlar gibi parlamazlar; ancak çok güçlü teleskoplarla
görülebilirler.
*
Ama önerimiz bakımıdan en ilginç, birçok paralellikler
içeren ve ilham verici örnek yine özel adı da Kritik Kütle olan, bisikletçilerin dünya ölçüsündeki hareketidir.
Bugünün bütün şehirleri, yolları, yapısı, yaşamı, sistemi
araba üretimine dayanan Fordist bir toplumun ihtiyaçlarına göre oluşmuştur.
Yayaların ve bisikletlerin adeta yaşama hakkı yoktur.
Bu duruma karşı son yıllarda bisikletçiler adı tam da Kritik Kütle olan bir hareket geliştirmişlerdir
ve birçok bakımdan bizim önerimize benzediği gibi onun olabilirliğinin bir
kanıtını da oluştururlar.
Kritik Kütle bisikletçiler
hareketi bugün dünya çapında bir harekettir. Hemen bütün yeni akım ve
hareketlerde olduğu gibi Amerika’da ama adeta bir rastlantıyla başlamıştır.
1992’nin 25 Eylül günü birkaç düzine bisikletçi sık sık
buluşup beraber gezdikleri gibi yine buluşurlar. Bu arada buluşmadan önce bir bisikletçi
dükkânında Ted Whites’ın Return of the
Scorcher filmini seyrederler. Film dokümanterdir ve dünya çapındaki bisiklet
kültürünü anlatmaktadır.
Filmde Çinlilerin (O zamanlar Çin’de neredeyse
herkes bisiklet kullanıyordu) sinyal ve trafik işaretleri olmadan nasıl olup da
trafik akışını hem de trafiğin yoğun olduğu yönleri de dikkate alarak
sağladıkları da anlatılıyor. Buna göre, dört yol ağzına gelen bisikletçi veya
araba duruyor, bu arada diğer yönde trafik akıyor. Duranın arkasında birikenler
belli bir kritik kütleyi aşınca harekete
geçip kavşağı geçiyorlar ve bu sefer diğer taraf duruyor ve kritik kütleye
ulaşmayı bekliyor.
(Aslında İstanbul’da bazı kavşaklarda,
bunun başka bir versiyonunun işlediği bile gözlemlenebilir. Türkiye’de trafik
ışıkları vasıtalara göre düzenlendiğinden, bir yayanın geçebilmesi için
dakikalar beklemesi gerekir. Ama bazı işlek ve trafiğin de çok hızlı olmadığı
kavşaklarda yeşili bekleyenler belli bir kritik kütleye ulaştıklarında, çoğu
kez de durup bekleyecek yer kalmadığından, yayalar araç yoluna dalıp karşıya
geçmektedirler. Otomobiller nezaket icabı değil, mecburiyetten bunu kabullenmek
zorunda kalmaktadırlar.)
Bu bisikletçiler bu filmi gördükten sonra
her ayın son cumasında buluşma ve kendilerine Kritik Kütle adını verme kararı alıyorlar.
Bundan sonra bu hareket giderek yayılıyor ve politik bir
anlam da kazanıyor.
Kritik Kütle esas
olarak şöyle işliyor.
Genellikle bisikletli kişiler görünüşte tesadüfen, organize
olmadan buluşuyorlar. Sonra hep beraber ve hiyerarşik olmayan bir biçimde şehir
içlerinde kitle halinde hareket edip, bisikletçilerin haklarına ve onlar için
daha iyi olanaklar yaratılmasına dikkati çekiyorlar.
Tabi böylece fiilen motorlu araç trafiğini de ciddi ölçüde engellemiş
oluyorlar.
Bu hareketlerin sorumlusu yok, merkezi organizasyonu yok,
birinin ya da birkaç kişinin aklına esiyor, söz, telefon, internet vs. ile
duyuruluyor. Eğer oraya yeterince bisikletli gelmişse, yani “Kritik kütle”
oluşmuşsa “Kritik Kütle” hareketi de
başlamış oyuyor.
Bu hareketler genellikle her ayın son cumasında oluyor. Budapeşte’de
2013’te yapılanına 100.000 kişi katılmış.
*
Bugün internet ve cep telefonları, tıpkı hiçbir merkezi
yönetimi olmadan yine de ahenkli hareket eden sığırcık kuşu ya da sardalye sürüleri
gibi hareketlerin oluşmasına olanak vermektedir.
Bütün medyayı kontrol altına alan iktidarın interneti de
kapatmak ve tam kontrol altına almak için bunca acelesinin nedeni biraz da
budur: hızla ve aniden, tıpkı sardalyeler ya da sığırcık kuşları gibi, geniş
kitlelerin örgütlenebilmesi olasılığı.
Ama bunun için hem sosyal medyaya katılmak, hem de WhatsApp
ve Telegram gibi gruplar kurmaya müsait uygulamalar aracılığıyla gruplar kurmak
ve herkesin mümkün olduğu ölçüde birkaç gruba katılması, bir gruptan gelen
bilgileri ilişkide olduğu diğer gruplara aktarabilmesi çok önemlidir.
Bu mekanizmayı göz önüne getirebilmek ve eskinin
örgütlenmelerinden farkını görebilmek için, son zamanların mucize maddesi Graphan denen Karbon atomlarının iki
boyutlu olarak, bal peteği gibi altı köşeli bağlanması göz önüne alınabilir.
Klasik örgütlerde, üzüm salkımı gibi örgütlenilir. Diyelim ki
bir hücre üç kişidir bunun biri üsteki bir hücreye bağlıdır. Hücrenin diğer
üyelerinin başka hücrelerle bağı yoktur. Sadece bir kişi üstle bağı sağlar. Yani
düşey bir yapılanma söz konusudur aynı zamanda ve örgütlenmenin yapısında bir
hiyerarşi vardır.
Hâlbuki Graphan’da klasik anlamıyla hücre yoktur. Tabiri
caiz ize bal petekleri vardır ama, her üye aslında en az üç bal peteği
aracılığıyla tüm ağa bağlıdır. Herkes her biri başka üç kişiyle bağlı üç kişiyle
bağlıdır.
Tabii insanlar arası ağı böyle mekanik olarak ele almamak gerekir. Bir insan üçten fazla insana da bağlanabilir. Ama önemli olan herkesin en azından üç gruba üye olmasıdır.
Tabii insanlar arası ağı böyle mekanik olarak ele almamak gerekir. Bir insan üçten fazla insana da bağlanabilir. Ama önemli olan herkesin en azından üç gruba üye olmasıdır.
Böylece neredeyse sürtünmesizce herhangi bir bilgi hızla
yayılabilir. Hatta Graphan iki boyutlu bir internet gibi de tasavvur
edilebilir. Herhangi bir yerdeki bir kopukluk, otomatikman diğer yollardan geçebilir
ve enformasyonun akışını engelleyemez.
O halde şimdiden, eğer Evet çıkarsa faşizm koşullarında
direnebilmek ve haberleşmeyi sağlayabilmek için, ama öncelikle de şimdi hızla, Kritik Kütle bisikletçileri gibi kritik
bir başlangıç kütlesine ulaşabilmek için, farklı çevrelerden en az üç gruba
katılmaya, yoksa üç grup kurmaya çalışalım. Ve onlardaki her bir kişi de yine
aynı şekilde en az üz gruba katılmalıdır.
Elimizden geleni yapalım. Böyle bir ağ bile kritik bir anda çok önemli işler görebilir.
Elimizden geleni yapalım. Böyle bir ağ bile kritik bir anda çok önemli işler görebilir.
25 Ocak 2017 Çarşamba
Demir Küçükaydın
@demiraltona
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder