Herhangi bir gidişin (prosesin, sürecin) sonuçlarının
kendini ortaya çıkaran koşullar ve nedenler üzerindeki karşı etkisinin
incelenmesi diyalektiğin özüdür. Ama bunun için de öncelikle evrenin bir şeyler toplamı değil bir süreçler karmaşası olduğuna dair bir
kavrayış gereklidir.
Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesi ve fiili bir başkanlık
sistemine geçişini veya bu seçimlerin olası sonuçlarını da bu yöntemle ele
almak gerekir.
Elbette Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olması, bir kişinin yerine
başka bir kişinin gelmesi; aslında çok farklı olmayanlar arasındaki bir değişim
olarak görülebilir. Gerçekten de Gül veya İhsanoğlu, dünyaya bakışları
Erdoğan’dan çok farklı kişiler değildirler.
Ancak bu seçim kişilerin değil de farklı iki yapının;
dolayısıyla bu yapılara ilişkin politikaların seçimidir.
Böyle bir durumda, ezilenlerin seçime adayların kişilikleri
ve eğilimleri olarak değil, onların temsil ettiği veya hedeflediği yapılardan
hangisi bana daha geniş hareket olanakları sağlar diye bakması gerekir.
Güçleri eşit veya birbirine yakın güçlerin arasındaki bir çatışmada,
bu güçlerin ağırlıklarını arttırmak için ezilenlerle kısmi uzlaşmaya daha çok
ihtiyaç duyacakları açıktır. İki kefesinde de eşit ağırlıklar bulunan bir
terazide bir tarafa koyulabilecek küçük bir ağırlık bütün dengeyi alt üst
edebilir. Ama bir taraf zaten yeterince ağırsa, o küçük ağırlığa ihtiyacı
olmaz.
Diğer rakiplerini ezmiş tek bir güçle savaşmak her zaman
daha zordur. Bu nedenle, Erdoğan’ın hedeflediği ve açıkça savunduğu tüm gücün
bir tek elde toplandığı sistem, ezilenler açısından (ki bu ezilenler, ezilen
ulus, sınıf, cins, din vs. fark etmez) daha az bir hareket alanı anlamına
gelir. Bu nedenle rakibin kim olduğuna bile bakmadan, Erdoğan’ın karşısındaki
adaya oy vermek gerekmektedir.
Oy vermeme tavrı ise, her durumda Erdoğan’ın temsil ettiği
ve avunduğu politikaya oy vermek anlamına gelmektedir.
Ancak bu olayın statik yanıdır. Şeyler ya da Yapılar olarak
ele alınması bağlamında bir çözümlemedir.
Bir de olayın dinamik
ya da diyalektik olarak; yani süreç,
gidiş, proses olarak ele alınması gerekir.
Erdoğan’ın seçilme ve seçilmeme olasılıkları birbirine son
derece zıt sonuçlar verecek dinamikleri harekete geçirir.
Seçilmeme durumunu göz önüne alalım. İlk turda oyların yüzde
elli birini almaması Demirtaş’ın yüzde onu aşmasıyla bağıntılıdır. Çünkü “yaşam
tarzı” nedeniyle baskı altında olanların ve Alevilerin boykot etmesi ve
Demirtaş’a oy vermemesi aynı zamanda katılım oranında düşme ve Erdoğan’ın ilk
turda seçilmesi anlamına da gelir.
İlk turda seçilmiş bir Erdoğan, hedeflerine daha pervasızıca
yönelecek, karşı taraf da aynı biçimde daha dağılmış ve morali çökmüş bir
durumda olacaktır.
Ama ilk turda seçilememe, Demirtaş’ın yüzde on aşması, bu
sefer de tam tersi dinamikleri harekete geçirir. Erdoğan cephesinde dağılma ve
tereddütler artar, Erdoğan’ın müttefikleri gayrı memnuniyetlerini dışa vurmaya;
gemiyi terk etmeye başlayabilir. Bunlar kendini besleyen bir süreci
tetikleyebilir.
Öte yandan Demirtaş’ın yüzde onu aşması, birden bire
ezilenlere belli bir moral verir. Bu güne kadar bütün deneyler göstermiştir ki,
ezilenlerin kazandığı zaferler küçük de olsa demokratik denebilecek değişiklikleri
tetiklemiştir. Örneğin Kürt özgürlük hareketi tecrit edilememiş, legal alanda
zaferler kazanmış; bunları Zap, Dağlıca gibi askeri başarılarla desteklemiş ve
böylece Devlet içindeki İnkârcı politikaları çıkışsızlık olarak gören ve Özel
Savaş Dairesine karşı güçlerin inisiyatif göstermelerinin; AKP’nin görüşmelere
mecbur kalmasının koşullarını yaratmıştır.
Benzer şekilde Özgürlük Hareketi, şimdi bir yanda Rojava’da
İŞİD’e karşı direnirken ve zaferler kazanırken; Türkiye seçimlerinde yüzde on
barajını aşarsa; iktidarda kim olursa olsun onu Kürt hareketiyle müzakereye,
tavizler vermeye zorlar. Bu da demokratik güçlere daha geniş bir hareket alanı
demektir.
Aynı dinamik burada da kalmaz, birinci turda yarıdan bir
fazlayı geçememe ikinci turda seçilememe olasılığını arttırır. Havayı değiştirir
çünkü önce. Güçlerin moral durumları değişir. Kendini birinci turda kazanmaya
hazırlamış bir güç bunu başaramayınca bu her iki tarafa da bir başarısızlık olarak
görünür.
İkinci turda seçilememe durumu da olabilir. CHP, İhsanoğlu
gibi bir adayı göstererek, AKP’yi destekleyip de Erdoğan’ın politikalarını
riskli bulan veya memnun olmayanlara da bu protestolarını ifade edecek bir alternatif
sunmaktadır. Bir bakıma Demirtaş’ın, Alevilere ve “yaşam tarzı” gayrimemnunlarına
protestolarını dışa vurmaları için bir olanak sunması gibi; Erdoğan’ın
politikalarını ve tek adamlığını riskli gören AKP’lilerin gayrı memnunluklarına
bunu dışa vurmaları için bir olanak sunmuştur.
Bu durumda Erdoğan seçilemediğinde, birden bire hızlı düşüşü
başlayabilir. Çünkü Erdoğan, bugünkü gücünü, iktidar gücüne borçludur. İhaleleri,
devletin muazzam kaynak ve olanaklarını kullanmasa etrafında kaderini Erdoğan’ın
kaderine bağlamış bir domuz topu oluşturmasa, böyle ayakta kalamazdı.
Ama bu gibi durumlarda ikbal de düşüş de aynı hızla olur.
Erdoğan’ın seçimi kaybedişi müthiş bir türbülansa yol açar. AKP iktidarda
kalmaya devam edebilir ama aynı zamanda tüm güçlerin yeniden bir dizilişi
sürecini de tetikleyebilir. Bu da ezilenler bakımından her zaman iyidir.
Şimdi bir de tersi durumu göz önüne alalım. Zaten esas
tehlike de bu noktadadır ve bu yazı da bu tehlikeye dikkati çekmek içindir.
Erdoğan’ın birinci turda seçilmesi, aynı zamanda “yaşam
tarzı” gayrımemnunları ve Alevilerin protesto için seçim sandıklarına
gitmemesi; Demirtaş’tan uzak durması anlamına gelir. Bu da bir daha böyle
elverişli koşulların olması çok zayıf bir olasılık olduğundan; Kürt Özgürlük
hareketi ve demokratik hareketin böylesi elverişli koşullarda bile yüzde onu
aşamaması; bu sefer Kürt Özgürlük hareketi ve demokratik kesimlerde tam bir
moral bozukluğu ve dağılış anlamına gelecektir.
Ama bu aynı zamanda Erdoğan’ın büyük bir olasılıkla birinci
turda seçilmesi demektir. Erdoğan’ın birinci turda seçilmesi ise (aynı sonuçlar
elbet ikinci turda kazanma için de geçerli olur) Erdoğan ve cephesi için
muazzam bir moral üstünlük olacağı gibi; muazzam bir gücün bir tek kişinin
elinde birikmesi anlamına gelecektir.
Ama süreç burada kalmaz, bu güç daha büyük bir güç açlığını
da beraberinde getirir.
Yani tıpkı bir kara deliğin oluşumu gibi bir durum yaratır.
Kara delikler muazzam çekim güçleriyle çevrelerindeki tüm
maddeyi yutarlar, ama yuttukça daha büyük bir çekim gücünü ulaşıp, olay
ufuklarını da büyütürler. Böylece daha büyük bir “açlık” duyarlar ve bu açlığı
doyuracak; daha çok maddeyi yutacak bir güce ulaşırlar.
Böylece büyücek bir yıldızın patlamasıyla oluşmuş bir kara
delik, milyonlarca hatta milyarlarca yıldızın kütlesine ulaşabilir.
Galaksilerin merkezinde böyle büyük karar delikler bulunduğu gözlemlenmektedir.
Hitler ilk iktidara geldiğinde çok büyük bir gücü yoktu. Ama
iktidarın gücü ve kazandığı zaferin morali ona bizzat tüm rakip güçleri
ezebilecek bir güç sundu. Milyonlarca insanın ölümüne giden yola böyle girildi.
Kimileri Erdoğan’ın kazanmasını basit bir kişi değişimi,
cumhurbaşkanlığına başka birinin geçmesi gibi görüyorlar. Durumun bu kadar
basit olmadığı; bir yapısal farklılığın söz konusu olması bir yana bırakılsa
bile; aynı zamanda farklı sonuçların harekete geçireceği dinamikler de çok
farklıdır.
Seçimi kazanmış bir Erdoğan bugünkünden daha büyük bir güç
ve iktidar açlığı içine girecektir. Ve bu açlığı doyuracak ve daha büyük bir
açlığa yol açacak daha büyük güç elde edecektir.
Buradan Kürtlere sesleniyorum.
Oylarınızı Demirtaş’a verin. Eğer işler ikinci tura kalırsa
İhsanoğlu’na verin. Erdoğan gücüne güç kattığında sözde müzakereye devam etmek
bir yana, müzakereleri de kesip Özgürlük Hareketine karşı savaş başlatacaktır. Bu
gücü arttığı için daha büyük bir güç açlığı içine girecektir. Erdoğan’ın ilk
hedefi, Kürt özgürlük hareketini ezmeye yönelmek olacaktır. Çünkü karşısında
kendisine direnebilecek tek güç o kalacaktır.
Buradan “Hayat tarzı” gayrı memnunlarına ve Alevilere
sesleniyorum.
İstediğiniz kadar Kürtlere gıcık kapın, istediğiniz kadar
Demirtaş’ı beğenmeyin. Burada söz konusu olan, kişileri veya adayları beğenip
beğenmeme değildir. Başka bir yapı ve bambaşka bir dinamiğin harekete
geçirilmesi sorunudur. Yine de oyunuzu ona verin. Hem protestonuzu dile getirmiş
hem de kendi özlemlerinize daha denk düşen bir adaya oy vermiş olursunuz. Ama daha
önemlisi, Erdoğan’ın ilk turda seçilmesini engellemiş olursunuz. Güçlerin en
irisini rakibin en yaralanabilir yerine yığmak her savaşın temel kuralıdır. Şu
an Erdoğan’ın ilk turta seçilememesi esas yakalanacak ana halkadır. Herkes farklı
hedefler ve niyetlerle de davransa bu hedefe kilitlenmek gerekmektedir en kısa
vadede.
İşçi arkadaşlar, sizlere sesleniyorum.
Erdoğan’ın iktidarı döneminde doğrudan veya dolaylı olarak
maddi yaşam düzeyinizde belli iyileşmeler olmuştur veya olabilirdi. Bütün
bunların çok daha iyisinin olabileceğine ilişkin eleştirimizi bir yana koysak
bile, Erdoğan’ın sizin bu desteğinizi, anti demokratik ve mutlak bir güç birikiminin
aracı yapmasına müsaade etmeyin. Bunun ilk kurbanları sizler olacaksınız. Çünkü
artık ekonominin son on yoldaki istisnai elverişli koşulları yoktur. Erdoğan bu
olanakları har vurup harman savurmuş; gerçek bir üretim artışı; sosyal ve
siyasi haklarda bir iyileşme ve demokratikleşme yapmamıştır. Şimdi verdiklerinin
diyetini alacaktır. Ve bu diyeti ilk ödeyenler sizler olacaksınız.
Eğer Erdoğan’ın ve partisinin karşısında kedisine eşit veya yakın
güçte başka güçler de olursa sizin hareket alanınız genişleyebilir ve bu günkü
durumu en azından olsun koruyabilirsiniz.
Bu nedenle, gönlünüz Erdoğan’dan yana olsa bile ona oy
vermeyin ve onu frenleyin.
Gücüne güç kattığında daha büyük bir güç açlığı içine
girecek bir kara deliğin oluşmasına imkân vermeyin.
27 Temmuz 2014 Pazar
Yazıları e-posta ile otomatik
olarak almak isterseniz şu adrese boş bir e-mail yollayınız.
Twitter:
Bloglar:
Kitapları İndirmek İçin:
Videolar:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder