30 Nisan 2017 Pazar

1 Mayıs Vesilesiyle Enternasyonalizme Karşı

Enternasyonalizm kavramı bu gün otantik anlamını çoktan yitirmiş bulunmaktadır. Enternasyonalizm, bu gün büyük ölçüde işçilerin uluslararası dayanışması; hatta işçiler bir yana halkların ve ulusların bir dayanışması olarak anlaşılmaktadır.
Enternasyonalizm, ne işçilerin ne halkların ne de ulusların uluslararası dayanışması değildir.
Bırakalım ulusları, halkları bir yana, onu işçilerin dayanışması olarak anlamak, yorumlamak ve tanımlamak, onun içini boşaltmak demektir.
Çünkü Enternasyonalizm bağımsız birimler arasındaki karşılıklı çıkarlara dayanan; basit bir toplam gibi bir birlik anlayışı ve dayanışma değildir.
Enternasyonalizm, bir ülke proletaryasının çıkarlarının, dünya proletaryasının çıkarlarına tabi olması, her hangi bir ülke proletaryasının dünya proletaryasının zaferi için azami olanı yapmasıdır.
Yani enternasyonalizm, cebirsel bir birlik anlayışına dayanır. İlk bakışta ve kısa vadede bir veya birkaç parçanın aleyhine olan, bütünün, yani dünya proletaryasının çıkarına olabilir. Tıpkı cebirde eksi ile eksinin çarpımının artı sonuç vermesi gibi. Tıpkı askercil ordular savaşında, birliklerin ordunun genel çıkarlarına tabi olması gibi.
Ne var ki, enternasyonalizmin bu otantik anlamı, kendinin enternasyonalist olduğunu söyleyenler ve buna inananlar arasında bile çoktan unutulmuş bulunmaktadır.
Bu günün enternasyonalistleri, gerçek anlamda enternasyonalistler değil, ulusal çıkarlarını daha iyi savunmaya, yeni müttefikler sağlamaya yarayacağı için, enternasyonalizmi dilinden düşürmeyen kaba milliyetçilerdir.
Biz bu yazımızda “Enternasyonalizme karşı” olmaktan söz ederken, bu bayağılaşmış biçimiyle, aslında sığ bir gerici milliyetçilikten başka bir şey olmayan bu günkü egemen enternasyonalizm anlayışını kastetmiyoruz. Hayır.
Otantik biçimiyle de enternasyonalizmin yeterli olmadığını ve giderek yanlışa dönüştüğünü iddia ediyoruz.
Çünkü enternasyonalizm milliyetçiliğin millet anlayışına dayanmaktadır.
Milliyetçilik,bir milletin çıkarlarını öne almak olarak” tanımlanır. Milliyetçiliği Enternasyonalistler de böyle tanımlamaktadırlar ve bu nedenle kendilerinin bir milletin değil, dünya işçi sınıfının çıkarlarını öne aldıklarını söylemektedirler.
İşte temel yanlış buradadır ve işçi sınıfı ve Marksizm bu yanlışın kurbanı olmuştur.
Enternasyonalizm de milliyetçiliği böyle tanımlar ve bu tanımı kabul ettiği için, kendisinin milletin değil sınıfın çıkarını öne aldığını söyler.
Milliyetçiliğin, bir milletin çıkarlarını öne alma olarak tanımlanması, milliyetçiliğin milliyetçilik tanımıdır. Bu tanım milliyetçiliğin ufku içinde bir tanımdır. Milliyetçiliğin tanımına dayanarak milliyetçiliğe ve milletlere karşı bir mücadele verilemez, onlara karşı bir program geliştirilemezdi.
İşte Enternasyonalizm, kendisinin milletin değil sınıfın çıkarını öne aldığını söylerken, aslında milliyetçilerin milliyetçilik tanımını kabul etmiş ve savunmuş olur. Bu nedenle enternasyonalizm aslında içi dışına çevrilmiş bir milliyetçiliktir.
Milliyetçilik, bir milletin çıkarını öne almak değildir; Milliyetçilik, ulusal olanla politik olanın çakışması ilkesini savunmaktır.
Milliyetçiliğin biricik doğru tanımı budur. Bu tanım onu, kendi dışındaki bir duruma göre tanımlar. Yani bu tanım örneğin, politik olanın başka şeylere göre de belirlenebileceğini var sayar. Halbuki, milliyetçiliği bir milletin çıkarını öne almak olarak tanımladığınızda, ulusların dışında başka bir toplumsal var oluş, tasavvurun ve tanımın dışında kalır.
İşte enternasyonalizm, en otantik biçiminde bile, milliyetçiliğin tanımına göre kendini tanımladığı için, onun varsayımlarını kabul ettiği için, milliyetçiliktir.
Ama milliyetçilerin milliyetçilik olarak tanımladıkları anlamda değil, sosyolojik anlamda, Tarihsel Maddeci anlamda, Marksist anlamda.
Enternasyonalizm, milliyetçiliğin millet ve milliyetçilik anlayışlarına dayandığından, ulusal olanla politik olanın çakışması ilkesini hiçbir zaman ve hiçbir şekilde sorgulamadı, dolayısıyla kendisi milliyetçiliğin ufkunun dışına çıkamadı ve dolayısıyla da milliyetçiliğin ne olduğunu hiçbir zaman anlayamadı ve ona karşı hiçbir program geliştiremedi.
Bizzat Enternasyonal sözcüğü bile, yani uluslar arası sözcüğü bile, bu milliyetçi ufkun damgasını taşır. Yani uluslar arası, uluslara karşı değil. Yani a-nasyonal ya da anti-nasyonal değil.
Yine aynı nedenle, işçi hareketi ve Marksizm, burjuva uygarlığı karşısında başka bir program ve başka bir uygarlık tasavvuru geliştiremedi. Bu uygarlığın dini içinde, heretik bir mezhep olarak kaldı. Milliyetçiliğin varsayımlarına dayandığı ve tanımlarını kabul ettiği için, Enternasyonalizm özünde, burjuva uygarlığının dini ve ufku içinde, milliyetçiliğin ufku içinde bir heretik mezheptir.
Halbuki son yıllarda bir çok Marksist’in de eksikliğini hissedip dikkati çektiği gibi, işçi hareketi, burjuvazi karşısında, başka bir uygarlık, baştan aşağı başka bir toplumsal sistem tasavvuru geliştirmek zorundadır.
Bu uygarlığın temel var oluş biçimi olan uluslara ve ulusal olanla politik olanın çakışması ilkesine karşı çıkmadan, yani a-nasyonalist, anti-nasyonalist olmadan, (buradaki anti nasyonalizm, politik olanla ulusal olanın çakışması ilkesini reddetmek olarak anlaşılmalı, yani milliyetçilerin nasyonalizm tanımı anlamında anti ya da a-nasyonalizm değil) ona karşı bir program geliştirilemez.
İşçi hareketinin bayrağına yazdığı, “bütün ülkelerin işçileri birleşiniz” sözleri, bu birleşen işçilerin hedeflerinin belirsizliğinin ve zayıflığının görülmesini engellemiştir.
Bu, “dünyanın bütün işçileri” niçin birleşecek?
Ulusal olanla politik olanın çakışması ilkesine son vermek için.
Yani nasıl tanımlanırsa tanımlansın, ister demokratik ve cumhuriyetçi, her hangi bir dil, din, etniye gönderme yapmayan uluslar olsun, ister bunlara gönderme yapan, ulusal olanı bunlara göre tanımlayan gerici ulusçuluğa göre olsun, politik olanı ulusal olana göre tanımlamaya son vermek için. Ulusal olanı, apolitik yapmak, onu kişinin bir vicdan sorunu yapmak için. Anti-nasyonalizm ya da a-nasyonalizm budur.
Yani kapitalizm öncesinde bütün toplum dinlere göre örgütleniyorduysa ve kapitalizm nasıl tüm toplumsal yaşamı örgütleyen dini “özele ilişkindir, inançtır” diyerek ekonomi ve politika alanından dışladıysa; sosyalizm de, işçi hareketi de kapitalizmin dinine “göze göz, dişe diş” “cezan suçunun cinsindendir” deyip onun dinini de politik ve ekonomik alandan dışlayıp inanç alanına, özel alana atmalıdır.
*
Ama burada iş biter mi?
Hayır?
Bu bir sosyalist devrimin şiarı olur, ama işçi sınıfının gerçek hedefi, ulusal olanı özel, bir inanç ve vicdan sorunu olarak tanımlamak değildir. Bu sadece burjuvazinin siyasi biçimine son vermek olur. Halbuki işçi sınıfı için hedef burjuvaziyi alaşağı etmek, onun siyasi ve ekonomik ilişki ve biçimlerine son vermekle yetinmek değildir; o devleti ve sınıfları yok etmekle de yükümlüdür.
Burjuva uygarlığı, politik olanı, ulusal olana göre tanımlamak için, ekonomik, politik ve özel diye, toplumsal hayatı farklı ilişkilerin geçerli olduğu bölmelere ayırmış ve toplumu öyle örgütlemiştir.
Sosyalist bir uygarlık, sadece meta üretiminin ve sınıfların ortadan kalkması değil; bu burjuva uygarlığının yarattığı özel, politik, ekonomik ayrımını da toplumsal örgütlenmeden yok etmektir. Ancak o zaman burjuva uygarlığının ufkunun ötesine geçebilir.
Bunun için, sınıfların dolayısıyla devletin yok olması gerekir, yani politiğin yok olması gerekir. Bunların yok olması için de meta üretiminin yok olması gerekir; bunlar yok olduğunda, politik gibi özel de yok olur; dolayısıyla özel ve politik ayrımı yok olur.
*
Bundan sonra 1 Mayıs’larda dünya işçilerinin sloganı şu olmalıdır:
“Tüm dünyanın işçileri birleşin ve burjuvazinin dinini, onun diğer dinleri attığı yere atın! Onun özel, kişisel, deyip politik olandan dışladığı yere atın.”
“Nasıl tanımlanırsa tanımlansın ulus ve ulusçuluk kişinin bir inanç sorunu olmalıdır.”
Bu fiilen, bu gün dünyadaki bütün devletlerin ve sınırların reddi demektir.
Bu geleceğin bir sorun değildir.
Üretici güçler, dünya ticareti yani globalleşme öylesine gelişmiştir ki, bu temele uygun biricik üstyapı da bu olabilir.
İmparatorluk bu globalleşmeye burjuvazinin cevabı ve çözümüdür.
İşçi sınıfının cevabı ulusal olanın tıpkı dinler gibi özel bir sorun olmasıdır.
Yani sosyalizm uluslara karşı olmalıdır.
1 Mayıs işçilerin uluslar arası dayanışmasının değil, uluslara karşı yepyeni bir hareketin günü olmalıdır.
İnsanları ulusları yıkmaya, uluslara karşı bir mücadeleye çağırmalıdır.
Türkleri, Kürtleri, Almanları, Fransızları Türklüğü, Kürtlüğü, Almanlığı Fransızlığı bırakıp insan olmaya, öncelikle kendilerine karşı, tıpkı bir zamanlar Muhammet’in puta tapan (totemlere tapan) insanları, Allah’ın birliğini kabule ve kendi nefislerine karşı mücadeleye çağırması gibi.
Bu, hem kendini puta tapar toplumlara (komünlere) göre tanımlamış İslam’ın (ve Hristiyanlığın) ve hem de tek tanrılı dinlerin (uygarlıkların) egemen olduğu bir dünyada, onları özel diyerek politik alandan uzaklaştırarak aynı şeyi yapmaya çalışmış Aydınlanma’nın mirasına sahip çıkmak ve onların vasiyetini yerine getirmek olacaktır.
30 Nisan 2004 Cuma

Bu yazı "1 Mayıs Yazıları" başlıklı derleme kitabımızdandır. Kitap şu adresten PDF, MOBI, EPUB formatlarında indirilebilir: https://yadi.sk/d/ryKoAQKG3HV5A6 

Hiç yorum yok: