Önce Veriler ve Teknik Bilgiler
Bilindiği gibi 20 Nisan Pazar günü Kadıköy Yeldeğirmeni Mahallesindeki
Don Kişot Evi’nde “Gezi’nin Bakiyesi – Forumlar, Dayanışmalar
İşgaller” başlığı altında, Kadıköy’deki Acıbadam, Caferağa, Göztepe,
Özgürlük Parkı, Yel değirmeni ve Yoğurtçu forumları tarafından örgütlenen bir “forum-çalıştay” yapıldı.
Bu toplantı, uzun bir zamandan beri ilk kez, Gezi’den geriye
kalanların geniş katılımlı olarak yaptıkları bir toplantıydı. Gezinin bakiyeleri
(kalıntıları, kılıç artıkları) kendilerini konu ediyorlardı; öznenin ve
nesnenin özdeş olduğu bir toplantıydı.
Toplantı beş saati aşkın sürdü.
Toplantıya katılım 100 ile 120 arasında değişim gösterdi.
Özellikle öğleden sonraki oturumun başlarında maksimum bir katılım düzeyine
ulaşıldı ve salona zor sığıldı.
Toplantının tamamı Çapul TV tarafından videoya alındı ve
canlı olarak yayınlandı.
Bu yayın aynı zamanda şu adreslerden izlenebilir:
Bilebildiğim kadarıyla toplantının yazılı olarak bir özet
protokolü yok.
Ancak Özellikle üçüncü forumun sunumu ve tartışmalarda
söylenenler hakkında hem bir görsel hem de özet bir protokol bulunuyor.
Yapılan sunum grafik olarak şu adreste görülebilir:
Ayrıca aynı adreste, grafik sunumun altında sunumun liste
şeklinde yazılı bir özeti de var. (Bu özeti ve ayrıca bütün diger malzemeleri
bu yazının altına koyacağız..)
Onun da altında tartışma ve eleştiri bölümünde ve son
değerlendirme bölümünde söylenenlerin kısa özetleri de bulunuyor.
Toplantı Hakkında Değerlendirmeler
Kişisel konuşmalardan edindiğim izlenime göre, neredeyse
herkes toplantıdan memnundu. Hemen herkes eksikleri olsa da iyi bir başlangıç
oluğu; devam etmek gerektiği şeklinde görüşler dile getirdi.
Toplantıya ilgili toplantı sonrasında yapılan
değerlendirmelerden yazılı olarak rastladıklarım şunlar:
·
Umut’un Gezi’nin
Bakiyesi’ne Birkaç Not başlıklı yazısı:
·
Bir de Ozan Türköz’ün “GEZİ’NİN BAKİYESİ ÜZERİNE
BİR NOT” başlıklı yazısı. (Bu yazı sadece mail adreslerine yollandığından belli
bir linki yok. Ancak her iki yazıyı da bir belge olarak yine bu yazının altındaki
malzemeler belgeler bölümüne koyuyoruz.)
Gezi’nin Bakiyesi’nin Temel Eksiği ve İlk Veriler
Gezi’nin Bakiyesi’nin temel eksiği bu bakiyenin ne olduğu
üzerine genel bilinen izlenimlerin ötesine giden sistematik, nesnel, güvenilir
bir veriler toplamı ve bilançonun bulunmamasıydı.
Aslında toplantının böyle bir çalışmanın sunuluşuyla
başlaması gerekirdi. Önce veriler olmalıdır ki onların üzerine çalışılabisin.
Bu temel eksiği diğer işlere yoğunlaştığımızdan ve toplantı
öncesinde son anda gördüğümüzden,
“Gezi’nin Bakiyesi
olarak gerçekten ortada ne var? Önce verileri bir toparlayalım ve görelim”
diye düşünerek, hangi forum ve dayanışmalar aktif, bunların sayfaları,
adresleri vs. verileri toplamaya çalışan ve neredeyse iki günümüzü alan bir ön
çalışma yaptık.
(Bu çalışmayı da toplantıdan önce herkesle paylaşmış ve
yayınlamıştık. http://demirden-kapilar.blogspot.com.tr/2014/04/gezinin-bakiyesi-icin-tartsmaya-katk.html
Ayrıca herkesi listedeki yanlışları düzeltmeye davet etmiştik. Birçok cevap
geldi ve liste giderek hem daha doğru hem de daha ayrıntılı hale geliyor. Bu listeyi
sürekli aktüalize edip paylaşmaya ve emre amade kılmaya çalışacağız.)
Bu ön çalışmaya dayanarak, Forumlar listesine ve sayfalarına
bakınca, çoğu forumun Gezi’den sonra, hemen bir hevesle sayfalar açtıkları,
düzenli toplantılar yaptıkları, toplantı protokollerini yayınladıkları ama 2013
Temmuz ve Ağustos aylarından sonra bu gibi çalışmaları durdukları görülüyordu.
Ancak böyle olması forumun katılımcılarının bir ilişki
sürdürmediği ya da tamamen yok olduğu anlamına da gelmiyordu. Özellikle
Facebook veya Twitter’deki izleme ve paylaşımlar aracılığıyla haberleşmenin ve
ilişkinin bir şekilde sürdürüldüğü de seziliyordu. Berkin Elvan’ın cenazesine
yüksek katılım; bu sene 24 Nisan’deki anmaların Ankara ve İzmir’de de yapılmaya
başlanması ve İstanbul’dak katılımın ilk kez bin sınırını aşması gibi olgular “Gezi
Ruhu”nun ve Forumların bir şekilde yaşadığını, rolantide çalıştıını, henüz
ölmediğini, soluk alıp verdiğini gösteriyordu.
Listenin ve sayfaların incelenmesinden çıka ikinci bir sonuç
da şuydu:
Devam eden forum ve dayanışmaların en büyük özelliği, o
mahalle veya bölgeyle ilgili belli bir somut sorun etrafında mücadele ve
dayanaşmayı örgütlemeleri; böyle olanların belli bir hayatiyet gösterdiği idi.
Bu somut sorun da genellikle bir parkın veya yeşillik alanın
korunması gibi noktalarda yoğunlaşıyordu.
Elimizde daha ayrıntılı veriler olmadığından, listeyi yavaş
yavaş geliştindiğimizden bu kadarla yetiniyoruz.
Toplantı Üzerine Değerlendirmeler
Yukarıda da belirttiğimiz gibi, aslında “Gezi’nin Bakiyesi” forumunda, en başta, genel
olarak Gezi benzeri hareketler üzerine genel bir tartışmayla başlamaktan ise, “ortada
gerçekten bir bakiye var mı? Varsa bu nedir?” sorusunu sorarak, verileri toplayan ve sunan, çok daha ayrıntılı
bir olgular yığını ve malzemeyi sitematize edip sınıflayarak ortaya koyan ve
tartışma ve değerlendirmeye temel olacak taslak bir analizle başlamak çok daha
doğru olabilirdi.
Böyle başlanmamış olması bir rastlantı değildir.
Çünkü bu Gezi hareketleri ve toplantılarında hep görülen
genel bir yanlışın somut bir görünümüdür.
Genel ve temel sorunların ne olduğu üzerine bir tartışma (Ki
bu özünde gündem tartışmasıdır ve esas tartışılması gereken her zaman budur) ve
en genel sorundan daha az genele giderek bir tartışma; genelden özele adım adım
ilerleme kavrayışı ve usulü görülmemektedir. Bu çok temel bir yanlıştır.
Birçok tartışma tam da tartışılması gerekeni tartışma dışı
bırakarak, birçok gizli varsayımı kabul ederek ve başkalarının da kabul ettiği
varsayımıyla başlamakta veya gündemler küçük bazı teknik komisyonlar tarafından
böyle belirlenmektedir.
Bu politik naivlikle olduğu kadar kafalardaki konfizyonla da
ilgilidir. Bu konfüzyonda elbette Türkiye’de analitik ve sistemli düşünme ve
davranma geleneğinin yokluğu çok belirleyici bir yere sahiptir.
Ama bu konfüzyonun bir diğer nedeni de “zamanın ruhu”dur (Zeitgeist). “Gezi’nin
Ruhu”nu neredeyse öldürecek kadar zayıflatan da tamı tamına bu “zamanın ruhu”dur.
Nedir bu ruhun özellikleri?
Zamanın ruhuna göre, genel ve temel sorunlar soyut ve riskli
görülmektedir. “Büyük anlatılar bitti”ğine
göre küçük sorunlara yoğunlaşmak gerekmez mi diye düşünülmektedir.
Gezi kuşakarı bu ruhla yetiştiler. Ama Gezi devrimci bir
kabarıştır. Gezi, Devrimci bir “zamanın ruhuyla” hazırlanmamış; hatta bu hafzısını
yitirmiş kuşakların devrimci bir kabarışıdır.
Bu nedenle Gezi’nin bakiyeleri Amerika’yı tekrar ve tekrar
yeniden keşfetmeye mahkumdur. Bu onun unutulmuşları
yeniden öğrenmek için, çok zamana ihtiyacı olduğu anlamına da gelir.
Devrimci yükseliş ve kabarış dönemleri genellemeyi; temel
sorunlara yoğunlaşmayı zorunlu kılar ve besler. Gericilik döemlerinde ise
insanlar genellleme yeteneklerini yitirirler. Bu iki ruh arasında bir çelişki
vardır. Gezi veya gezinin bakiyesi, varlığını sürdürüp radikalleşirse; zamanın
ruhunu da bir kenana atmak; genel ve temel sorunları giderek daha fazla gündemine
almak zorundadır.
Ne var ki, genel sorunlardan kaçma, “zamanın ruhu” ve rasyonel
düşünce geleneği eksikliği; yani akli
değil nakli bir kültür ve düşünce geleneği ile ilgili olduğu kadar; bazı
politik grupların kendi problemaktik ve ön kabullerini dayatmaları, bunları
tartışma konusu yapabilecek tartışmaları ve gündem maddelerini engelleme
çabalarıyla ve bu yönde çaktırmadan yaptıkları manüplasyonlarla da ilgilidir.
Genel ve öncelikle tartışılması gerekenin ne olduğu üzerine
bir tartışma yapmayıp ikincil ve birçok gizli başka varsayımın kabulüne dayanan
tartışma ve kararlar, Gezi’nin
dağılmasının ve ortada pek bir şey kalmamasının en önemli nedenlerinden biridir
ve üzerinde neredeyse hiç durulmayan bir konudur.
Gezi’nin Türkiye’yu yarstığı günlerde, Türkiye çapında genel
bir organ kurma gibi görevi öne koymaktan kaçıp; hatta Taksim Gezi’sindeki
günlerde bile günlerce forumlar kurmaktan kaçınıp; Taksim Gezisi çapında ortak
bir tartışma organı bile kurmaktan kaçınıp, sonunda ne yapılacağını, birçok
foruma bölünük olarak (Sanırım 7 tane forumvardı) tartışması; doğrudan
daemokrasi derken fiiliyette iradeseni Gezi’le ne organik ne de ruhsal hiçbir
ilişkisi olmayan Taksim Dayanışması’na temsil etme durumunda kalması onun
trajedisidir ve tarihin ince bir alayıdır.
Gezi’nin, sonra parklara sığınması; oralarda da, yine
Türkiye çapında tekrar toparlanmaya yoğunlaşacak; bunun araçlarını yaratmaya
yönelecek yerde daha küçük çalışma gruplarına bölünmesi de tamı tamına yukarıda
değinilen özellikleriyle ilgilidir. (Biz bu dönemde hem önerilerimizle Türkiye çapında
bir program ve talepler, ki en somut sembolü beyaz bayraktı Türk bayrağı
karşısında, sorununu gündemleştirmeye çalışıyorduk. Hem de Liquid Demokracy (Feedback) gibi doğrudan
demokrasiyi örgütleyecek bilgisayar platform ve programlarını tanıtıp teknik
hazırlıkları için girişimlerde bulunarak bunun altyapısını ve organlarını
oluşturmak için çalışıyorduk. Ne yazık ki bunları yapacak örgütsel gücümüz
yoktu. Ve örgütlü güçlerce kendi kontrolleri dışında geziciler kitlesinin
örgütlenme aracı olabilecek biçimler kuşkuyla karşılanıyor ve görmezden gelinip
susuşa boğuluyorlardı.
Bu gerici “zamanın ruhu” aynı zamanda kendini haklı
göstermek için, “laf değiliş yapma”nın ardına gizlenerek, kendi dar pratikçi
zehirini şekere bulamaktadır. “Öyle teori ve genel sorunlar üzerine tartışmakla
bir şey olmuyor; iş yapacak adamlar lazım bize iş. İş ise ancak pratikle ortaya
çıkar. Bunun için de, iş yapacak küçük çalışma grupları; ihtisas grupları;
belli alanlarda yoğunlaşmış gruplar kuralım.” Gibi sözlerde ve davranışlarda
yansımaktadır bu zehiri örten şeker.
Genel sorunlar ve teori ile pratik işin böyle karşı karşıya
konulması aslında başka bir genel soruya; pratik ile teorinin ilişkisinin ne
olduğu genel sorusuna verilmiş tamamen yanlış bir teoriye dayanmanın bir
görünümüdür. Nasıl ideolojisizlik mümkün olmazsa, ideolojisizliğin veya
ideolojiler dışı veya üstü olmanın kendisi bir ideoloji ise, teorisizlik de
mümkün değildir.
Genel sorunlardan kaçmak isteyenler ve kendi ön kabullerini
tartışılmsından kaçan örgütler, dar pratikçiliğin ardına sığınarak, insanların
geri yanlarına hitap ederek sürekli çoğunluğu sağlamaktadırlar. Zamanın ruhu
onların bu dar pratikçiliği ve insanların geri yanları için bitek bir toprak
sağlamaktadır.
1960’ların Dev-Genç’i bir devrimci yükseliş döneminin ruhuna
dayanıyordu ve kendisi de bu devrimci yükselişin ruhuna dayanan bir devrimci
yükselişi temsil ediyordu. O zamanlar böyle dar pratikçiliğe kimse değer vermezdi.
Dev-Genç militanları kendi yaşam ve mücadelelerinden bilirdi ki, pratik ve
teori birbirinin karşısında değildir ve dar pratikçilik aslında yanlış bir
teoriyi; teori pratik ilişkisine verilmiş yanlış bir teorik cevabı temsil eder.
Bu nedenle “devrimci teori olmadan devrimci bir hareket ve pratik olmaz”
düsturuna göre hareket etmeye çalışırlardı. Okudukları teorik kitaplar yanlış
bir –teorik genellemeyi veya mekanik bir felsefe anlayışını savunuyor
olabilirdi ama bu hareket noktaları doğruydu. Cebinde Marsist teorisyenlerin
kitaplarını taşıyan, bulduğu küçük aralıklarda bu kitapları okuyan ama
üniversitelerin öz savunmasından; işçi, köylü örgütlenme ve hareketlerine
koşuşturup duran Dev-Genç militanlarının tavrıydı doğru olan.
Şimdi ise, gündemlerin bile bizzat gündemi kendisinin belirlemesi
gereken genel toplantılarda değil; teknik hazırlık gruplarında belirlendiği bir
dünyada yaşıyoruz.
Örneğin İstanbul Forumlar Buluşması diye bir girişim vardı,
hala da var, artık zamansızlıktan toplantılarına katılamıyorum ama toplantılarına
katıldığımda, onların bir hazırlık komisyonu olarak işin teknik boyutunu hazırlamakla yetinmeleri;
neyi nasıl tartışacağını bizzat toplantıya bırakmaları gerekirken; o
toplantının gündemini ve çalışma gruplarını vs. kendilerinin belirlediğini
görünce şaşırmış ve itiraz etmiştim.
Bir dernek kongresinde bile gündemin ilk maddesi gündemin ne
olacağıdır. Genel bir toplantı, temsili ve katılımıyla en genel ve geniş
olduğundan kendi gündemini ancak kendisi belirleyebilir; siz burada yetki
tecavüzü yapıyorsunuz diyerek itiraz ettiğimizde, kimisi pratikçiliğinden,
kimisi ise öyle bir tartışmayı manuple etme şansı olmayacağından, kimisi ise
zamanın ruhunun esiri olduğundan bu itirazları duymak bile istemiyor ve
duymazdan geliyorlardı.
Ama sadece gezi ve bakiyeleri mi böyle?
Hayır. Örneğin HDK ve HDP gibi Kürt hareketinin dinamizmine
dayanın ve onun ateşinde ısınan örgütler de böyle. Oralarda da en temel
sorunlar komisyonlara havale ediliyor. O komisyonlarda örgütlerin
görevlendirdiği bir takım bürokratlar tartışılacak konuları ve gündemleri belirliyorlar.
Böylece en temel sorunlar gündemden kaçırılıyor ve bütün bunlar lafazanlığa
pirim vermeyen pratikçiliğin savunusu sis perdesiyle yapılıyor.
İşin ilginci her türlü örgütenmeye kuşku ile bakan Gezi’nin
çıkmazları ve dağılışı ile herşeyin başı Örgüt diyen HDK-HDP’nın bürokratizmi
ve kabızlığı aynı zamanın ruhundan beslenen; aynı madalyonun iki yüzüdürler.
Bu nedenle, her tartışmanın en geniş katılımla yapılması ve
bizzat katılanların kendi gündemlerini belirlemesi, bu bürokratik egemenliğe ve
bürokratlaşma eğilimine son vermek; hem yayılmak isteyen Gezi Hareketinin; hem
de bir Kürt Hareketi olmaktan çıkıp tüm Türkiye’yi kaplayan bir demokratik
hareket olmak isteyen Kürt hareketinin olmazsa olmazdır.
Bu nedenle sadece parklarda değil, bölgelerde ve tüm Türkiye’de,
herkesin katımıyla, bir tek kişinin bile çoğunluğu kazanabilmek için tüm kitleye
ulaşabilmesi olanaklarının yaratılması ve garanti altına alınmasını sağlayan örgütlenmeler
bunu başarabilirler.
Bu nedenle HDK-HDP’nin demokratik muhalefetin güvenini ve
gerçekten bir dinamizm kazanabilmesi için önelikle örgüt temsiline son verip, bireysel
üyelik üzerinden bireylerin katıldıkları en geniş toplantılarda kararlar alması
üzerinden bir işleyiş kurması gerekiyor.
Elbet aynı görüşteki insanların kendi görüşlerini üstün
kılmak için örgütlenmeleri hakkı inkar edilemez. Ama bireyleri kazanarak,
onları ikna ederek, olmalıdır bu. Yoksa örgütsel temsiller aracılıyla değil.
Bgünkü biçimler en fazla manüplasyona uygun biçimdir.
İşin ilginci ne kadar zıt görünürse görünsen aynı
manüplüsyona uygunluğu Gezi hareketi ve kalıntılarında da görüyoruz. Ayın
madalyonun iki yüzü oluş tekrar karşımıza çıkıyor.
Örneğin Forumlar Koordinasyon diye bir organ var. Sözde
forumların temsilcilerinden oluşuyor. Niye temsilciler bir araya geliyor ki? Gelenler
ne kadar seçilmişler? Birçok forum seçimi ve delegeliği kabul bile etmiyor.
Halbuki, bugünkü imkanlar içinde bile tüm forumlara
katılanlar hepsi doğrudan veya elektronik ortamlarda bir araya gelebilirler. Doğrudan
demokrasiyi dilinden düşürmeyen Gezi, en manüplatif, en doğrudan olmayan bir organa
genel eğilimlerini genel yayılacak işleri terk etmiş bulunuyor.
Tekrardan bıkmayalım. “Genel
ve Temel Sorunlardan kaçılamaz”. Kaçmaya çalışan her adımda bu genel ve
temel sorunlara takılır. Bu ise boşuna zaman ve enerji kaybı, sonunda yılgınlık
ve dağılmıyla sonuçlanır.
Tekrar edelim, “hatalar
bizden hızlı koşarlar”. Tam onlardan kurtulduğumuzu sandığımız anda
karşımıza aşılmaz bir duvar olarak dikilirler.
Bizzat Ermeni Katliamı bile bunun bir kanıtını sunuyor.
Sanki herkes unutmuştu. Şimdi ise Türkiye’deki demokrasi mücadelesinin önüne
çıkmış en temel görevlerden biri olarak duruyor. Çünkü Türkiye’nin toplumsal yapısın en temel
ve genel sorunları orada duruyor.
Bu nedenle, en genel ve temel sorunun ne olduğu üzerine
tartışma; yani gündemin ne olacağı tartışması gereksiz ve boşuna bir tartışma
değil; en temel tartışmadır. Çünkü önceliğinizin ne olduğu sizin programınızı, sınıfsal
eğilimlerinizi; program ve amaçlarınızın dayandığı teoriyi yansıtır.
Bu arka plan tecrübesi ve düşüncelerle, ilk oturumda sunum
yapıldıktan sonra ilk söz alan oldum ve sunumun ardındaki gizli varsayımları,
örneğin krizlerle hareketler ilişkisine dayanan varsayımı ve bunun mekanik niteliğine
vurgu yaparak, asıl tartışılması gerekinin tartışma dışında bırakıldığını; pratik
ve ayrıntılı bir iş yapar görünürken insanın farkına bile varmadan yanlış bir
teorinin savunucusu ve yeniden üreticisi olduğunu göstermeye çalıştım.
İkinci oturumda da bu sefer Türkiye’deki duruma ilişkin
verilerin sıralanmasında çok temel bir verinin atlandığına; işçi sınıfının alt
kesimlerinin son yıllarda durumundaki iyileşmenin atlandığını; Gezi’nin esas
olarak şehirli “laiklere” ve Alevilere dayanmasıyla bunun ilişkisine değindim.
(Zaten toplantıdan önce yolladığım yazı da bu konudaydı.)
En sondaki bölümde de gelecek toplantının gündeminin ne
olması gerektiği konuşulurken, gelecek toplantının gündeminin birinci maddesi
gündeminin ne olacağı olmalıdır dediğimde ne dediğim anlaşılmadı bile.
Zamanın ruhu
egemenliğini sürdürüyordu ve üzerine hiçbir tartışma yapılmadan, kısmen de
zaman da kalmadığı ve herkes yorulduğu bir an önce gitmeye baktığı için gelecek
toplantının gündemi “özyönetim ve
doğrudan demokrasi” olarak belirlendi.
Genel ve temel sorunlardan kaçan bir gündem içinde genel ve
temel sorunları tartışmaktan başka çaremiz yok. Tıpkı Gezi gibi; gerici bir
zamanın ruhu içinde devrimci bir ruhu yaşatmaya çalışmak.
Zamanın ruhu hala egemenliğini sürdürüyor ve çok güçlü.
Altta güreşmek şimdilik biricik strateji olabilir.
Zayflar ve ezilen sınıflar altta güreşirler.
25 Nisan 2014 Cuma
Demir küçükaydın
Ekler:
20 Nisan 2014 Tarihli Toplantının Belge ve Malzemeleri
Toplantının Duyurusu
FORUMLAR,
DAYANIŞMALAR, İŞGALLER, ATÖLYELER FORUMU
Kadıköy forumlar, dayanışmalar, atölyeler, işgaller ( ev ve
bostan), spor turnuvaları, tüketim kooperatifi, kentsel dönüşüm ortak
çalışmaları, göçmen çalışmaları, sokak insanları çalışmaları, cezaevleri,
kadınlar, beyaz yaka dayanışmaları, çocuklar için ortak doğum günü kutlamaları,
film gösterimleri, parklara gezi şehitleri adlarının verilmesi vs.
- FORUM
Dünyada 2007-8 krizi sonrası meydan ve işgal hareketleri
olarak kitle hareketleri; nedenler ve sonuçlar-olasılıklar, ortak yanları
farklılıkları
arap coğrafyası ( tahrir, tunus vs.), atina, madrit, sofya,
avrupa genel grev dalgası, londra, Wall strett'i işgal et, tel-aviv, taksim gezi,
sao paulo
- FORUM
Türkiye'de 2007-8 krizi sonrası kitle hareketleri ve gezi parkı
işgali, forumlar ve dayanışmalar
- FORUM
Park, ev, bostan
işgalleri, mahalle dayanışmaları ve forumları: olasılıklar ve ne yapmalı (Yel
değirmeni, Cagerağa, Acıbadem, Osmanağa, Göztepe Gezi Dayanışmaları, Kriton
Curi Parkı Forumu, Özgürlük Parkı Forumu, Caferağa Mahalle evi, Yeldeğirmeni
Don Kişot Sosyal Merkezi, Kuzguncuk bostanı, İmrahor bostanı, caferağa bostanı,
yeldeğirmeni bostanı)
YÖNTEM:
Çerçeve sunumlar ve forumlar ilişkisi ile toplumsal pratiğin
içinde olanların bilginin kolektif tarzda üretilmesi ve paylaşılması genel
olarak benimsendi. Bu çalışmada forumlar dışında insanların rdan çalışma
gruplarında olmaması üzerine mutabakata
varıldı.
3 başlık içinde çalışma grupları oluşturulacak. Çalışma
grupları mahalle dayanışmaları ve forumlardan katılacak insanlarla
oluşturulacak. Çalışma grupları çerçeve sunumu hazırlama ve sunmada kendi
yöntemlerini oluşturacak.
Özyönetim-kamu/müşterek alanlar, kadın-toplumsal cinsiyet-LGBTİ-alternatif
hayat biçimleri, Gezinin sınıf karakteri gibi başlıklar bu forumda
zenginleştirilerek Mayıs ayında yapılacak.
TARİH : 20 NİSAN PAZAR
YER : YELDEĞİRMENİ
DAYANIŞMASI DON KİŞOT SOSYAL MERKEZİ
Sunum taslağı
·
Gezi’den
dayanışmalara kalan değerler nelerdir?
o
Rekabete karşı dayanışma
o
Tek tipliliğe karşı çoğulculuk
o
Ben bilirimciliğe karşı ortak anlayış ve
forumlar
o
Aç gözlülüğe karşı paylaşım
o
Ön yargılara karşı saygı
o
Baskıya karşı itiraz
o
Hiyerarşiye karşı katılımcılık
o
Çöle ve ıssızlığa karşı çeşitlilik
o
Sınırlara ve dikenli tellere karşı müşterek
alanlar
o
Betona ve asfalta karşı yeşil doğa
o
Ezbere karşı yaratıcılık
·
Neden
Gezi’den yerellere indik?
o
Her yer Taksim, her yer direniş
o
Bu daha başlangıç mücadeleye devam
o
Gezi ruhunu yerellere taşımak isteği
o
Yeniden merkeze gidebilmek için
o
Fiziksel polis şiddetinin sonucu olarak
o
Kentin merkezinde var olabilecek doğal sınıra ulaşıldığı
için
o
Mekanın sınırlayıcılığından çıkma isteği
o
Direnişin verdiği özgüven
·
Yaşayan
forumların özgünlükleri neler? İşleyişleri nasıl?
o
Forumların düzenli toplanmaları
o
Forumlarda kararlar alınıyor olması
o
Yatay işleyişe sahip olması
o
Bir kısmında işgal deneyimlerinin olması
o
Kentsel mücadelenin içinde olmaları
·
Forumlar
bir özyönetim deneyimi midir?
o
Özyönetim değildir? Çünkü özyönetim üretim
ilişkisi gerekmektedir.
o
Kent ve mahalle ölçeğinde özyönetim olabilir.
Kendi ihtiyaçlarını belirleyip, imkanları dahilinde çözümler üretebiliyor.
·
Forumların
yeni katılımcılarla buluşması nasıl sağlanabilir?
o
?
·
İşgal mekânları
hangi ihtiyaçların ürünü olarak ortaya çıktı?
o
İklim koşulları
o
Müşterek alan ihtiyacı
o
Alternatif yaşam alanı ihtiyacı
o
Değişim değerinin karşısında kullanım değerinin
hâkim olduğu mekan/ilişki yaratma ihtiyacı
o
Mahalleyi örgütlemek
o
Gezinin ürün vermesi
o
Komün yaratma ihtiyacı
o
Forumları devam ettirebilme isteği
·
İşgal
doğru bir kavram mı? Alternatif bir kavram olabilir mi?
o
İşgal kavramına yapılan eleştiriler:
o
İşgal negatif bir içeriğe sahip(Irak işgali,
gayrimüslimlerin mülklerinin işgali gibi)
o
İşgal sana ait olmayana yapılıyor
o
İşgal güç ilişkisini tanımlıyor
o
İşgal kavramının pozitif anlamları:
o
Kamusallaştırma, müşterek hale getirme anlamı da
içerir
·
Bizim
yaşadığımız işgal deneyiminin özgünlüğü ne?
o
Mahalle forumları/dayanışmalar tarafından
yapması
o
Kolektif olarak yapılması
o
Barınma amaçlı olmaması
o
Gezi’den sonra olması
o
Kent merkezli olması
o
Gezi’nin ürünü olması
o
Ağırlıklı olarak beyaz yakalı işçiler tarafından
yapılması
o
Kadınların ağırlıklı olması
o
Kadıköy’de olması
o
Alternatif kavram önerileri: Müşterekleştirme,
şenlendirme, toplumsal geri dönüşüm, toplumsal geri kazanım
·
İşgal
için seçilen mekanların özellikleri neler?
o
Hazineye ait olması
o
Mülkiyet problemi yüzünden hukuksal boşluk
olması, kimseye ait olmaması
o
Atıl/kullanılmıyor olması
o
Çevreye zararlı olması
o
Yüksek değişim değerine sahip olması
·
İşgal
mekanlarının sürdürülebilirliğini nasıl sağlayacağız?
o
Katılımcılığı artırarak
o
Alternatif yaşam ilişkileri örerek
o
Yerelin/mahallenin sahiplenmesini ve
kullanmasını sağlayarak
o
Alternatif üretim ve tüketim ilişkilerinin
mekanı olması ile
o
Mekanlarda ihtiyaçları toplumsallaştırarak (
ortak mutfak gibi)
o
Dayanışma ağlarının yaratılması ile
·
Forumlarda/dayanışmalarda/işgal
evlerinde iktidar ilişkilerini nasıl aşacağız, doğrudan demokrasiyi nasıl sağlayacağız?
o
Forumların tek karar alma mekanizması olma
özelliğini koruyarak
o
Mevcut tek otoritenin forum olması ile
o
Ortak akıl ve ortak anlayış olarak forumların
öne çıkarılması ile
o
Yatay işleyişten vazgeçmeyerek
o
Profesyonelliğe karşı gönüllüğün esas olması ile
o
Çoğulculuğu esas alarak
o
Katılımcılığı sağlayarak
o
Birey hukukunu esas alarak
·
Mahalle
örgütlenmesi ve işgal mekanı örgütlenmesi arasındaki bağ nasıl kurulabilir?
o
Evin kullanım değeri ile mahallenin ihtiyaçları
arasında bağlantı kurarak
·
Kent
politikasına mı sıkıştık? Sınıf politikasından koptuk mu?
o
İşyeri artı-değer üretiminin merkezi
o
Kent artı değerin gerçekleştiği mekandır
o
Greif işgali ile dayanışma deneyimi
o
Kent politikası sınıf politikasından ayrı
denemez
o
Kent, sermayenin toplam yeniden üretiminin
sağlandığı alandır
·
Forumlar
sosyal devletin ve belediyenin sosyal hizmetlerini üstlenmeli mi?
o
Belediye ve devlete basınç oluşturulmalı
o
Var olan sosyal haklar konusunda farkındalık
sağlanmalı ve var olmayan haklar için kampanyalar yapılmalı
o
İhtiyacı olan ve ihtiyaç fazlası olanları
buluşturacak mekanizmaları ve sosyal ağları kurabiliriz
·
Tayyip
fişi çekince ortada mı kalacağız?
Alternatif medya araçları oluşturabiliyormuyuz?
·
Gezi
sonrası bostanlar hangi ihtiyacın ürünü olarak ortaya çıktı?
o
Gıdanın ücretsiz ve ulaşılabilir olmasına yol
açmak
o
Organik ve doğal ürüne ulaşılabilmesi
o
Betona ve asfalta karşı toprak
o
Algının değişerek betonlaşmada yeşil alan
farkındalığına varmak
o
Neden geldik istanbula dememek içinJ
o
kent kır arasındaki yabancılaşmayı aşmak için
o
Kentler içinde doğal ekosistemi yönlendirenlerin
insanların değil tüm canlıların olabilmesi
o
Kapitalizmin çevrezımpırtısına karşı J
·
Bostanın;
hobi bahçelerinden, belediyelerin park-bahçeciliği ve peyzaj işlerinden farkı
nedir?
o
Hobi bahçelerinde toprakla ilişki kurmak için
para ilişkisi gerektirmesi
o
Hobi bahçelerinde değişim değeri var bostanda
kullanım değeri var
o
Park-bahçeciliğin ve peyzaj işlerinin
sektörleşmiş olması, üretim ve paylaşıma yönelik olmayıp yalnızca estetik
bakışa yönelerek belediye vitrini olarak kullanılması
·
Karşı Lig
var olan kapitalist toplumsal ilişkiler karşısında ne gibi alternatifler üretme
çabası güdüyor?
o
Dayanışmaların pratik işler üzerinden
samimiyetinin artması
o
Birbirimize dokunabiliyoruz
o
Futbolun eril diline karşı ortak bir kültür
oluşturma çabası
·
Gezi’den
sonra devam eden tek kadın forumu olan Yoğurtçu Kadın Forumu hangi ihtiyacın
ürünü olarak ortaya çıktı?
o
Direnişin içindeki cinsiyetçiliğe karşı kadın
dayanışmasını örmek
|
Taksim Dayanışması
|
Yoğurtçu Parkı
|
Mahalle Dayanışmaları
|
Karar alma süreci, işleyiş ve
temsiliyet
|
Örgütlerin temsiliyeti söz konusu. Meclis ve yürütme var. Meclis
katılıma açık. Kararlar mecliste değil yürütmede alınıyor. Hareketin
içerisindeki çoğunluğu oluşturan bağımsızları temsiliyeti yoktu.
|
Açık bir örgütsel temsiliyet yok. Koordinasyon sonrası yürütme
oluştu. Kararlar forumlarda değil yürütmede alınıyordu. Bireyler git gide
yürütmeden uzaklaştı. Atölyeler yürütmede temsil edilmedi. Forum, atölyeler
ve yürütme arasında kopukluk vardı.
|
Kararlar forumlarda alınıyor. Yürütme yok (Kuruldu ama devam
etmedi.).Örgüt temsiliyeti yok, birey temsiliyeti var. İhtiyaç üzerine
komisyon ve çalışma grupları kuruluyor. Moderasyon ve yazman forumlarda
belirleniyor ve her forumda değişiyor.
|
Ne üretti?
|
Örgütleri bir araya getirdi, hükümetle görüşmede bir taraf
oluşturdu, yoğun katılımlı eylemler organize etti,
|
Yüzün üzerinde atölye, çapulcu pazarı, kadın forumu, mahalle
dayanışmaları, kitlesel eylemler,
|
Atölyeler, işgal evleri ve bostanları, kent hakkı mücadelesi,
dayanışma ağları, Karşı Lig,
Tüketim kooperatifi, Greif çalışma grubu, Bostan dayanışması
|
Forum
|
Son üç güne kadar forum örgütlemedi.
|
Düzenli kitlesel katılımlı forumlar düzenlendi.
|
Forumlar düzenli, katılımı değişerek ve çeşitlenerek devam
ediyor.
|
İşgal
|
Park işgali
|
Park etkin kullanıldı, gündelik hayat üretildi ancak işgal
denemez.
|
Ev ve bostan işgali
|
Tartışma Bölümünde Söylenenlerin Kısa Özetleri
·
Soru sorularak yapılan sunumu doğru buluyorum
ancak köşeli ve net sonuçlara varılan yanıtları doğru bulmuyorum! Bundan
kaçınalım.
·
Açıkhavada ve Yoğurtçu'da neler yapılabilir
bunları tartışmalıyız.
·
Gezi'nin zaafları hiç tartışılmıyor, bu bir
forum konusu olarak tartışılmalı!
·
Forumları nasıl Türkiye çapına yayarız?
·
Bağlı bulunduğumuz siyasi kimliği parkların
dışında bırakmalıyız.
·
Yoğurtçu neden işgal değil?
·
Kentsel Dönüşüme Karşı Mahalleler çalışmagrubu
vurgulanmalı.
·
Yoğurtçu Parkı gibiburası da bizi görmüyor!
·
Düzen partileriyle ilişkiler sorgulanmalı.
·
İşgal gibi çözümler yapan forumları büyüttü.
Neden Abbasağa gibi forumlar işgal yapmadı sorgulanmalı.
·
Forumlar koordinasyonunu oluşturmamız lazım.
·
Karşı Lig Kuşdili gibi alanlard ya da mahalle
aralarında yapılabilir.
·
İşgale aşık olamamak gerekiyor! Kapatıcı br
özelliği var.
·
Psikolojik yapabilme iradesi çok önemli.
·
Tekel gibi... yanyana geliş alanları
zenginleşmeli ve birbirine bakabilmeli.
·
Kendi hakikatimizden tartışmak gerekiyor. Beyaz
yakalılar güvencesiz çalışıyor!
·
İsyan hep soldan yana yükselecek gibi geliyor;
milliyetçilik yönünde de gelişebilir!
·
Sosyalistler neden kitlesellik dağıldı diye
tartışmalı!
·
Nasıl bir Yoğurtçu istiyoruz bunu tartışmalıyız.
·
Barınma amaçlı yapılan işgaller neden başarılı
olamıyor?
·
Bu konuda ayrı bir forum örgütlemeliyiz; çok
boyutlu bir konu.
·
Gezi'nin sınıfla bağ kurma yeteneği olduğunu
düşünmüyorum.
·
Yöntem doğru köşeli bullmuyorum.
·
Enerjimizin bir kısmını Gezi'den bihaber
insanlara ulaşmak için harcamalıyız.
·
Sosyal haklarımıza sahip çıkarak bir
örgütlenmeye gidebiliriz.
·
Koordinasyonumuz yok! Mayıs ayında tüm
dayanışmalar Gençlik Şenliği düzenlesin.
·
Kadıköy'de eğitim mevzusu çok önemli,
Acıbadem'deher yer İmam hatipbu konuda bir şeyler yapmalıyız.
·
Kadıköy'de yeni tarzda siyaset yapma arayışı
var. Doğrudan eylem, doğrudan demokrasi yönünde irade göstermek lazım.
Değerlendirme bölümünde Söylenenlerin Kısa Özeti
·
Gezi'nin bakiyesi derken olumsuz yönleri de ele
alalım.
·
Bugünle ilgili kayıtlar paylaşılmalı, yazılı
hala getirilmeli ve görüşler alınmalı. Demir Abi örnek olsun :)
·
Doğrudan demokrasi ve özyönetim, Kürt
hareketiyle buluşma, Gezi'nin zaafları, işçi sınıfıyla ilişkimiz, Gezi'den
haberi olmayanlarla bağlantı nasıl kurulabilir başlıkları tartışılabilir.
·
Bu evlerin varlığı buraya gelmeyenler için
büyükmoral kaynağı oldu.
·
İşgal konusu büyütülüyor, bu yönde genelleme
yapmak yanlış!
·
Herkes bu forumla ilgili değerlendirmelerini
yazmalı. Birsonraki forumla ilgili konu önerisini yazılı olarak yapmalı.
·
Mikro oluşumlar üzerinden yeni bir siyaset
tarzına odaklanılabilir. Gezi'nin bakiyesi olarak bu küçük örnekleri görüyorum;
işgalevleri, parklardaki çalışmalar gibi. Aktivizm üzerinden somut işler
yapmak. Yereller arası ağlar merkez siyasetinden daha önemli.
·
Yanyana gelmek için bugünki gibi somut işler
yapmalıyız. Kadıköy'deki bu sinerjik durumu karşıdaki forumlara yansıtmalıyız.
Forumlar arası bir koordinasyon şart. Bu sistemi yıkmaya yönelik aday olan tek
yol biziz. 6 ay sonra daha geniş bir forum yapalım, web sitesi vs. kuralım
bunun için. Kendimizi yapabilir kılmaya ihtiyacımız var.
·
Toplu forumlar şart; arkadaşlar anlattı, bana
laf kalmadı :) Forumlar bir özyönetim deneyidir, özlemidir. Özyönetim
meselesinin toplu forumlarda tartışılması gerekiyor.
·
Bir sonraki forumun yeri, zamanı, konusunu
belirleyelim. Tek konulu forumlara yönelmemiz lazım.
·
Var olan forumlar koordinasyonuna katılabiliriz.
·
Karaburun Bilim Kongresi'ne katılabiliriz.
·
1 Mayıs Göçmen işçileri için yurttaşlık hakkı
talebiyle gitmeliyiz.
·
Bugünün dökümünün yapılması önemli. Bugünki
tartışmanın internet ortamında olması ve devam etmesi önemli. Hızlı bir şekilde
koordinasyon kurmayalım. 1 Mayıs'ta ortak ne yapabiliriz; bunu tartışalım.
·
Hepimizi ortak kesen konulardan başlamlıyız:
forumlaryatay demokrasi arayışları ve özyönetim olabilir
·
Forumlar arası koordinasyon yazdan beri
toplanıyor. her pazartesi 19:00 TMMOBda. Buraya katılım önemli.İstanbul
buluşması diye bir çalışma grubu var. mail adresleri üzerinden iletişim
sağlanabilir
·
Cuma 19.00 da kadıköy forumları koordinasyonu
toplansın.
·
25 Mayıs bir sonraki forum toplantısı, yer
Yoğurtçu parkı olsun.
·
Gündemimiz gündemimizin ne olacağı olsun.
·
Bir sonraki çalıştayın konusu : Özyönetim ve
doğrudan demokrasi
·
Cuma saat 19:00 kadıköy forumları toplantsı Don
Kişot ta. 1 mayıs bu toplantıda değerlendirielecek
Ozan Türköz’ün Dğerlendirme ve izlenimleri:
GEZİ’NİN BAKİYESİ ÜZERİNE BİR NOT
20 Nisan Pazar günü, Kadıköy’deki işgal evlerinden birinde
yapılan Gezi’nin Bakiyesi başlıklı tartışma toplantısına katıldım. Önceki gün
aldığım bir e-posta sayesinde haberim olan toplantıya, aynı gün Gezi Parkı’nda
yapılacağı duyurulan toplu kitap okuma ve takas pazarı etkinliğine de katılma
arzum yüzünden geç kaldım. Gezi Parkı’nda yapılması planlanan etkinliğe
katılmak için, sırtımda bir çanta dolusu kitapla oraya gittiğimde, parkın
içinde attığım bir tur sonunda bahsi geçen etkinliğe işaret eden hiç bir
durumla karşılaşamayınca park içinde olan biteni daha dikkatli izlemeye
yöneldim ve fark ettim ki yüzlerce sivil polis park içindeki bütün banklara
yerleşmiş ve diğerleri de bir araya gelen insanlara müdahale ederek
dağılmalarını ve her ne yapacaklarsa başka yerde yapmalarını söylüyorlardı.
Oradan ilk dolmuşa atlayıp Kadıköy’e, Gezi’nin Bakiyesi çalıştayına gittim. İlk
iki, gündem maddesini kaçırdığım toplantıya üçüncü gündemden itibaren katılma
şansım oldu.
Gezi direnişinin başladığı günden beri İstanbul ve
Türkiye’nin bir çok bölgesinde forumlar oluşturulmuş, geneli parklarda toplanan
bu forumların yürüttükleri tartışmalar, başta kendi yerellikleri olmak üzere,
moda terimle “Gezi Ruhu” denen ve kesin tarifi bir türlü yapılamayan soyutluğun
bir şekilde ayakta tutulmasına çaba sarfetmiştir. Erişebildiğim tüm sonuçlarını
uzaktan takip etsem de, Gezi Direnişi’nin ardından ilk defa direnişte yer alan
diğer insanlarla birlikte bir toplantıya katılıyordum. Bunun sebeplerinden biri
yaşadığım yerelde var olan forum girişiminin ağırlıklı olarak ulusalcı,
kemalist, CHP çizgisinde olmasıydı.
Direnişin ardından geçen süre boyunca toplantılarını
yürütmüş, işgal evleri, bostanlar ve başka bir çok pratik uygulamayı da bunun
yanında hayata geçirmiş olan dostlarımı, daha önce tükettikleri kimi
tartışmaların içerisine yeniden çekme kaygısıyla, bu gün yer aldığım toplantının genel bir
değerlendirmesi yerine, aklımı kurcalayan ve açıkçası beni biraz üzen konulara
ilişkin fikirlerimi anlatmayı daha uygun buluyorum.
Yukarıda belirttiğim gibi toplantıya geç kaldığım, ilk iki
gündem maddesini kaçırdığım için, üçüncü oturumdan itibaren izlenimlerimi
aktarıyorum.
Oturumun başlamasıyla birlikte katılımcıların her birine,
üzerinde sonuna soru işareti konmuş 18 madde içeren metinler dağıtıldı
(numaralandırılmamış son soru “Forumların yeni katılımcılarla buluşması nasıl
sağlanabilir?”di), ardından yapılan ilk sunumda bu soruları soranlar, soruların
her birine, önceden hazırladıkları slaytlar eşliğinde cevap verdiler. Belki de
cevaplar soruları üretmişti, bilemiyorum.
Genel çerçeve bu şekilde oluştuktan sonra da, bu maddeler üzerine
katılımcıların fikirlerini paylaştıkları kısıma geçildi.
Aşağıda tamamına yer vereceğim bu soruların üzerinde yürüyen
gündem içerisinde, güncel fabrika direnişlerinin son bilgilerinden, göçmen
kadın işçilerin kendi sunumlarını yaptıkları ve tıpkı Engels’in tarif ettiği
gibi, ilk gece hakkının lordlardan, patronlara geçmesini hatırlatan, erkek
dünyasının bulutlarda dolaşan alçaklığını da bir kez daha hep birlikte
dinledik. İtalya’dan dayanışma için gelen ve karşılıklı deney aktarımının,
enternasyonel ilişkilerde devamını sağlamak açısından çok samimi bir katılım
olduğunu düşündüğüm arkadaşların sunumları da bu bölümde yer aldı.
Bahsi geçe 18 soru içerisinden 17 numaralı soruyu ilk
okuduğumda ne demek istendiğini ve ne sorulduğunu anlamadım. Soru şöyleydi:
“Karşı Lig var olan kapitalist toplumsal ilişkiler karşısında ne gibi
alternatifler üretme çabası güdüyor?” sunum içerisinde soruyu soranlar
tarafından verilen cevabı orada dinlememe rağmen, yazılı olarak elimde
olmadığından buraya alıntılama imkanına da sahip değilim. Ancak “Karşı Lig”in
ne olduğunu anladığımda yaşadığım üzüntüyü anlatabilirim.
Gezi Direnişinin başladığı günlerde İstanbul’un çeşitli
ilçelerinde kurulan 70 kadar forumun, bugün sadece 30’a yakının devam ettiğini
aynı toplantı içerisinde verilen bilgilerden öğrendim. Henüz bir yıl bile
dolmamışken, direnişin merkezi olan şehirde, yerellerde oluşan inisiyatiflerin
yarıdan fazlasının yok olması anlamına gelen bu durum geriye kalanların
kendilerini nasıl ve hangi temellere dayanarak var ettikleri sorusunu
beraberinde getiriyor. İstanbul’da toplantılarını ve pratik çalışmalarını en
aktif şekilde yürütmeye devam eden bir kaç forum ise Kadıköy’ü merkez alan bir
çeperde toplanmış durumda.
Fırumlar arasında ilişki kurmanın bir yöntemi olarak
kurulduğunu düşündüğüm bu “karşı lig”, tahmin edebileceğiniz gibi bir futbol
turnuvası. Niyetlerin samimiyetinden şüphem olmasa da, yöntem olarak sporun
seçilmesini problemli buluyorum.
Spor insanlık tarihinde örgütlü şiddet ve savaşlardan önce
yok. Ve aslında ilk spor karşılaşmaları da çeşitli savaş müsabakaları şeklinde
ortaya çıkıyor. Misal bu gün maraton olarak bildiğimiz uzun mesafe koşuları,
Atina ve Spartalıların yurtlarına saldıran Pers gemilerini karşılamak için
yaptıkları uzun bir koşuya dayanmakta. Spor kendisine içkin olan rekabetçi savaş
ruhunu asla kaybetmeden günümüze kadar ulaşmış durumda. Yenme – yenilme
ilişkisinin var ettiği müsabaka anlayışı, yenileni başarısız ve yetersiz ilan
eden, yeneni ise zaferle ödüllendirerek birinci, egemen yapan bir kurguya
sahip. Uyuarlanışının temellerinde ayırıcı ve dayanışmadan uzaklaştırıcı bir
yapısı olan spor, puan kazanmaya, daha hızlı olmaya, daha güçlü olmaya, rakibi
ezmeye yönelik yapısıyla uygarlığın, sembolik kültürle birlikte getirdiği
egemen olma, yönetme arzusunun bir tezahürü gibi görünüyor. İnsanları
sembollerle (örn: bayraklar) ve sembolik faaliyetlerle bölmenin, tür içi
katliamları mümkün kılmanın unsurlarından biri olduğunu söylersem çok ileri
gitmiş olmam. Ki bu durum tiribünlerde bulunan onbinlerce insanın birbirlerine
küfür etmesini, takımlarını desteklemek için İngiltere’den gelen taraftarların
şehrin göbeğinde, Taksim Meydanı’nda öldürülmelerini ve kimi gazetelerin bu
cinayetleri bir maç skoru gibi manşetlere taşımalarını sağlamaktadır.
Futbolun kökenlerini çok daha gerilere uzatmak mümkün olsa
da endüstriyel çağın başlaması ve ploretaryanın tarihteki yerini almasıyla,
başta İngiltere’de sendika takımları olarak kurulan futbol kulüpleri, tıpkı
Roma’nın yanıltıcı eğlenceleri gibi, toplumsal enerjinin harcanacağı tali,
zararsız alanlar yaratarak, burjuvazinin daha rahat uyumasının araçlarından
birisi haline geliyor. Kapitalizmin gelişimine uygun biçimde muazzam
miktarlarda paraların döndüğü ve milyonlarca insanın futbol ve ona bağlı yan
alanlarda çalıştığı günümüzde, bu faaliyet, eğlendirici olma niteliğini dahi
kaybetmiş durumda ve açıkçası bunda korunmaya değer bir şey yok.
Çocuk dünyasıyla kurulacak ilişkinin de futbol aracılığıyla
yapılacak olması ayrıca düşündürücü. Amerika yerlilerinin çocuklarını,
kurdukları okullarda eğitmeye ve modern (vahşi, barbar olmayan) insanlar haline
getirmeye kararlı sömürgeciler hiç tahmin etmedikleri bir durumla karşılaştı.
Rekabete, puan kazanmaya dayalı ve sonunda bir galibin ortaya çıktığı oyunlar,
bu çocuklar tarafından reddedildi. Toplumsal yaşamlarında egemenlik ilişkisi
bulunmayan, kültürleri doğayı yönetmeyi değil, onunla birlikte yaşamayı öngören
bu çocuklar, arkadaşlarıyla, onlara karşı puan kazanarak daha üstün ya da zayıf
oldukları bu faaliyetleri oyun olarak kabul etmediler.
Örnekleri çoğaltmak mümkün fakat öyle sanıyorum ki nasıl
düşündüğüm anlaşılacaktır. Sporun kendisine yaklaşımım yukarıda anlattığım gibi
olmakla birlikte, spor dalları arasında kanımca en kirli ve en yoz hale gelmiş
olan futbolun, kapitalist toplumsal ilişkilere alternatif üretmek şöyle dursun,
onu yeniden üretmekten başka bir şey yapması çok zor.
Daha önce düzenlenen etkinliklerin derby maç gününe denk
gelmesi üzerine bizzat örgütleyicileri tarafından terk edildiklerini görmüş
biri olarak, karikatürize şekilde devrimin bir derby maçla çakışmamasını
temenni ederim.
Adorno’dan emanet alarak bu konudaki fikrimi şöyle
özetleyeyeyim; yanlış iş doğru yapılmaz.
Bir diğer konu da oluşturulan bostanlar. Bu bostanların
yürütülmesinde hangi ekim tekniklerinin kullanıldığını tam olarak bilemesem de,
doğal, organik gibi ön eklerle bahsedilen bu alanlarda yürütülen faaliyetin,
post-modern kültürün tanımını çoktan yaptığı yeşil aklama anlayışından azade
olabilmesi, doğal ve organik tarım
tekniklerinin kendi içinde oluşan ayrımlara da hakim ve taraf olabilmesiyle
ilgilidir. Asya’da Fukuoka tarafından geliştirilen ve “hiç bir şey yapma”
felsefesine dayandırılan doğal tarım tekniği, toprağı yönetmekten ziyade bir
tür toplayıcılık faaliyetine yakınlığı dolayısıyla kayda değer bir örnek oluşturmakta.
Derrick Jensen ,Tupac Amaru Devrimci Hareketi üylerinden biri ile yaptığı röportajda sorduğu bir soruya şu
yanıtı almıştı: "Kendi yiyeceğimizi kendimiz üretip kendimiz dağıtmak
istiyoruz. Bunu nasıl yapacağımızı gayet iyi biliyoruz; yalnızca bunu yapmamıza
izin verilmesini istiyoruz." Bu anlayış, oldukça temel ve basit bir
yaklaşımı ortaya koyuyor.
Günün sonunda, çantamda ki kitapların sayısı artmıştı,
yazarı tarafından hediye edilen Gezi Direnişi Yazıları kitabını okuyacak
olmanın keyfiyle evime döndüm.
Ozan Türköz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder