14 Ekim 2019 Pazartesi

Rojava’da Son Durum Üzerine Bir Değerlendirme (İstanbul’u Almayan, Diyarbakır’ı da Rojava’yı da Kerkük’ü de Kaybeder)


İki gündür var olan güçlerin çıkarları ve Türkiye, Rusya, Amerika, Avrupa, Suriye bakımından bir kazan kazan kazan kazan kazan durumu oluştuğuna dair bir yazı yazmaya niyetlenmiştim ama Türk devletinin işgalini protesto gösterilerine katılmaktan yazmaya imkan olmamıştı.
Yazamayıp yazmayı düşündüğü yazıda sadece Rojava’nın Türk devletine yem edilmesinden herkesin çıkarlı olduğu bir durum olduğundan söz edecektim. Avrupa Mültecilerden kurtulacaktı, Türkiye oraya mültecileri yerleştirecekti,  ABD Türkiye ile gerilime son vermiş müttefikini memnun etmiş ve daha fazla Rusya tarafına kaymasını engellemiş olacaktı. Rusya ABD’nin bölgeden uzaklaşması ve karşılığında Suriye rejiminin İdlib’i almasını sağlamış ve Rojava’yı suriye hükümeti ile anlaşmaya zorlamış olacaktı, Suriye konumunu pekiştirmiş, İdlib’e de girmiş olacaktı. Hasılı herkes çıkarlıydı ve zımni bir uzlaşma vardı.  Pastadan herkese bir pay düşüyordu. Bunun nasıl tehlikeli bir durum ortaya çıkardığını ele alacaktım. Ama olaylar hızla gelişince yazıyı yazmak anlamsızlaştı. Son gelişmelerden ve dün akşam sıcağı sıcağına attığım twitlerden başlayayım.

12 Ekim 2019 Cumartesi

Tarihin, Marksizm’in ve Kıvılcımlı’nın Kayıp Halkası: Komün


2019’da Tekrar Yayınlanma İçin Kısa Bir Sunuş

Aşağıdaki metin 2001 yılında Almanya’da Wremen kasabası yakınlarında yapılan Kıvılcımlı Sempozymu’na sunduğum bildirinin yazılı şeklidir.
Sunumu sözlü olarak yaptığım 2001 yılı ile yazıya geçirdiğim 2012 yılı arasında teorik evrimimde önemli bir gelişme oldu ve 2004  yılında Marksizm’in Kizi’nin aslında Din’in ve Ulus’un ne olduğu konusunda bir teorisi, daha genel bir ifadeyle bir üstyapı teorisi bulunmaması nedeniyle olduğu, sonucuna ulaştım ve sonrasında Marksist bir Ulus ve Din teorisini oluşturmaya çalıştım. Ve sanırım esas olarak başardım ve alt üst edici sonuçlara ulaştım. Bunları dağınık da olsa yazılarımda işlemeye çalışıyorum.

10 Ekim 2019 Perşembe

“Savaş” ve Demokrasi

Demokrasi mücadelesi başarıya ulaşabilseydi, bu “savaş” yaşanmaz ve aslında bütün Türkiye, Kürdistan ve Ortadoğu nispeten bir barış ülkesine dönüşebilirdi. (“Savaş”ı tırnak içinde yazıyoruz, çünkü “savaş” sözcüğü nötrdür. Ortadaki haksız bir savaştır, bir işgaldir, bir baskı düzenini sürdürmek içindir, bu kahrolası devleti yaşatmak içindir.)
Demokrasi mücadelesi başarıya ulaşamadı. Ulaşamazdı da. Çünkü demokrat yoktu. Demokratlık, her şeyden önce, devletin hiçbir dile, dine, ulusa, ırka vs.  göre tanımlanmaması, böyle tanımlanmaya karşı tanımlanmasıdır.
Yani dil, din, kültür, ırk vs. körü bir devlet ve ulus olmadan demokrasi olmaz.
Böyle bir programı olan bir hareket yoktur. Ne Türkiye’de, ne Kürdistan’da ne de Orta Doğu’da, hatta dünyada da yok.
Yokluğunun nedeni dünyadaki bütün Marksistlerin birer gerici milliyetçi olmasındandır.

29 Ağustos 2019 Perşembe

Tekrar Öcalan, Gandi , King vs. ve Pasif ve Aktif Direnişlerin Toplumsal ve Tarihsel Temelleri

Birkaç gün önce HDP'ye çağrı olarak "HDP Bizi Dinlemiyorsa Bari Öcalan’ı Dinlesin – Öcalan ve Gandi (Devrim’i Korkaklar Yapar)" başlıklı bir yazı yazmış, 7 Haziran seçimleri sonrasından beri  önerdiğimiz, hem birbirleriyle benzer kutuplar gibi birbirini iten ve bir araya gelemeyen tüm muhalefeti birleştirebilecek, hem en geniş katılımı sağlayacak ve mücadeleyi tüm Türkiye'ye yayabilecek biçimi önermiştik. Anaları HDP yöneticilerini büyük işler için doğurduğundan bizim gibi tek tabanca birinin önerisini kaale alan olmadı.
Bugün de Ertuğrul Kürkçü Yeni Yaşam'da, "Öcalan ve Gandi" diye bir yazı yazmış. Kürkçü'nün yazısının bağlamı biraz farklı, (Selahattin Erdem'in kaçırdığımız bir yazısını da ele alıyor) somut bir öneriden ziyade, konuya daha kategorik yaklaşıyor. Aslında bir bakıma aşağıdaki yazıda ifade edilen görüşlere benzer şeyler söylüyor.

22 Ağustos 2019 Perşembe

HDP Bizi Dinlemiyorsa Bari Öcalan’ı Dinlesin – Öcalan ve Gandi (Devrim’i Korkaklar Yapar)


7 Haziran seçimlerinden beri bir savunma dönemine girildiği, bunun için döneme uygun örgüt ve mücadele biçimleri bulmak, önermek ve uygulamak gerektiği üzerine kafa patlatıyor, öneriler yapıyoruz.
Örneğin Programatik ve stratejik düzeyde, Kürt Sorunu’nu değil, Türk sorununu çözmeye yönelik, Kürtlere statü değil, Türklüğün statüsünün yok edilmesi şeklinde özetlenebilecek, yani ulusun dil, din, tarihle tanımlanmaya karşı tanımlanmasından söz ediyoruz.
Şu ana kadar bir tek Allah’ın kulu çıkıp “bu program yanlıştır” bile demedi.
Susarak, yok sayarak eleştiriyorlar.
Örneğin örgütsel düzeyde ilk olarak HDP’ye bileşen hukuku yerine birey hukukunu öneriyor, bu sistemin Hindistan’daki gibi bir kastlaşma yarattığını söylüyoruz.