Erdoğan Bey,
Aslında bu mektuba, “Sayın Erdoğan” diye başlamayı isterdim.
Ama bugün siz Türk devletinin başısınız.
İtikadımca insanların elinde güç ve yetki olduğunda onlara
karşı olabildiğince o yetki ve gücün zorladığı hitaplardan azade olarak hitap
etmek; onlara bir an gibi gelip geçici hayatta aslında bir hiç olduklarını
hatırlatmak için, o kişiye konumundan soyutlayan ifadelerle hitap etmek
gerektiğini düşünürüm.
Hiçbir gücünüz ve yetkiniz olmasaydı, size “Sayın Erdoğan”
diye hitap edebilirdim. Ama şimdi çok büyük yetkileriniz ve gücünüz olduğu için,
size sadece “Erdoğan Bey” diyebilirim.
Ayrıca böyle hitabımın sizin dayandığınız iddiasında
olduğunuz İslam’a da uygun olduğunu düşünüyorum.
İlk Müslümanlar devlet denen şeyi tanımadıklarından ve hepsi
de silahlı olduklarından, kimse onlara çıkıp hot zot edemiyor; etmeye kalkanı
da kılıçlarıyla hizaya getireceklerini çekinmeden ifade ediyorlardı.
Sonra Emevi egemenliği ile birlikte İslam Şark despotluğunca
ele geçirildi. Devlet yani silahlı adamlar ortaya çıkar ve artarken,
Müslümanlar silahsızlandırıldı. Örgütsüz ve her türlü virüsün saldırısına açık
derisi yüzülmüş bir çıplak et haline getirildiler. Buna paralel olarak da
insanları eşitleyen, eşit haklarla donatan ilk İslam’ın özü, uydurma hadislerle
vs. adım adım unutturuldu.
Buna rağmen yoksul ve emekçi halk arasında, ilk doğduğu
günlerin İslam’ının silik yankıları her şeye rağmen yaşamaya da devam etti.
Devletin korkutan ve cezalandıran Allah’ı karşısında ezilenlerin koruyan ve
unutkanlıklar ve hatalar karmaşası insanların hatalarını affeden, Esirgeyip
Bağışlayan bir başka Allah her şeye rağmen yaşadı.
Zaten emeğiyle geçinen insanlardaki bu derinlere işlemiş
geleneklerin yüzü suyu hürmetine hala soluk alınabilecek, küçük ve giderek
azalan alanlar bulunabiliyor.
İşte bütün bu gibi nedenlerle “Erdoğan Bey”.
Neyse, hitaba takmamak gerekir.
Zarfa değil mazrufa bakalım.
Önereceklerim sizin iyiliğinizedir ve kuyuya düşmüş bir
insana, bulunduğu yerden çıkabilmesi için bir ip uzatmak, bir merdiven vermek
gibidir.
*
Siz hızla kendiniz açısından da bir “felakete” gidiyorsunuz.
Bunu size önce göstermem gerekiyor.
Biliyorsunuz, Suriye’de Şam’da Emeviye Camisinde namaz
kılmayı, yani Suriye’de var olan rejimi yıkıp yerine başka bir rejim kurmayı
düşünüyordunuz.
Ama birkaç gün önce şöyle bir beyanat verdiniz:
"Bir terör örgütüyle diğerinin bertaraf edilmeyeceği de
artık kabul edilmelidir. Özellikle 35 yıldır terörle mücadele eden bir ülke
olarak, başta DEAŞ olmak üzere PYD, YPG, El Nusra gibi terör örgütleri bizim
her an karşımızda olan terör örgütleridir. Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve milli
birliğini hiç kimse tehlikeye atmamalıdır. Rusya ile eş güdüm halinde
soruna adalet ve hakkaniyet temelinde bir çözüm bulunması için gayretlerimize devam
edeceğiz."
Burada önemli olan koyu ve italik yerlerdir. Bunu önceden
siz tehlikeye atmıştınız.
Bu söylediklerinizi mantık sonucuna götürünce, sizin “ÖSO”
namlı çetelere doğrudan, El Nusra gibilerine dolaylı desteğinizi kesmeniz
gerekecektir.
Keza aynı şekilde, Suriye Hükümetinden şimdiye kadar
uyguladığınız politikalar nedeniyle özür dilemeniz gerekecektir.
Yani Suriye Hükümetini bu çetelere karşı desteklemeniz
gerekir ki, o güçlü Suriye Devleti ve hükümeti Kürtlere bağımsızlık ve özerklik
olanağı tanımasın, eski Suriye topraklarında tekrar egemen olsun.
Söylediklerinizin mantık sonucu budur. A diyen B de der.
Peki, Esad’tan özür dileyecek misiniz?
Geçmişte bütün söyleyip yaptıklarınızdan sonra bunu yapmanız
zor.
Yapsanız bile o zaman kimse sizin hiçbir sözünüze değer
vermez.
Öte yandan bunu yaptığınızda, Suriye hükümet güçlerini
desteklediğinizde, köşeye sıkışan ve şimdiye kadar destekledikleriniz bu
şeriatçı militanlar Türkiye’ye doğru kaçacaktır.
Bunlara kapıları açsanız, sizin başınıza bela olacaklardır.
Çünkü sizler tarafından kullanılıp sonra da bir paçavra gibi
kenara atıldıkları için bütün tepkilerini size yönelteceklerdir. Hiçbir ihanet
cezasız kalmamalıdır diye düşünecekler ve bu yönde harekete geçeceklerdir.
O zaman Suriye Devleti ve Hükümeti ile birlikte onları
sıkıştırıp imhasına katılmaktan başka yapacağınız bir şey yoktur.
Hâsılı, Suriye’deki tıkanmanız sizi çok kötü sıkıştırmış
bulunuyor.
*
Bu aralar Almanya ve Hollanda gibi ülkelerle zorlayıp
kışkırttığınız gerilimler de bir sürü köprünün atılmasına yol açtı.
Onlardan da özür dilemeden herhangi bir diplomatik ilişki
geliştiremezsiniz.
İç politikaya yönelik olarak ve birkaç puancık evet oyu
arttırabilmek için yaptıklarınız Referandum’dan evet çıksa bile önünüze
getirilecektir.
Haydi Rusya’dan özür dilediniz. Rusya da çıkarına uygun
geldiğinden bunu kabul etti. Ama Avrupa için durum öyle değil.
*
Öte yandan bütün bunlara rağmen büyük bir olasılıkla
Referandum’dan da büyük olasılıkla #HAYIR çıkacak, hem de yukarıda sözü edilen
halkın derinliklerine işlemiş ve bir türlü yok edilememiş gelenekler nedeniyle.
Halk da kendi meşrebince size “Erdoğan Bey” diyecek, kendinize gelmenizi
isteyecek.
*
Ve bütün bunlar bir araya gelince, siz birden bire artık
sizi en çok isteyen ve destekleyen güçlerce bile artık taşınamaz bir yük haline
geleceksiniz.
Aslında şimdiden öyle bir durumdasınız. Elinizdeki sınırsız
güç ve yaklaşan Referandum bunun ortaya çıkmasını ve görülmesini engelliyor.
Bu durumda ister istemez sizi iki büyük tehlike bekliyor.
Birincisi, böyle varlığınızın herkes için bir yük olduğu ve yokluğunuzda
herkesin ferahlayacağı durumlarda, bir şekilde çeşitli güçler sizi yok edecek
eylemler ve girişimlerin, sadece gözlerini kapayarak ya da görmezden gelerek
bile, gerçekleşmesine olanak sağlarlar.
Bir an düşünün, ihanete uğradığını düşünen bir El Nusra militanının
ki bu sizin koruyucunuz bir polis bile olabilir.
Herkes çok ferahlayacaktır. Sadece ülke içindeki güçler
değil, başka ülkeler de.
Kendi partiniz bile böyle bir şeyi isteyecektir. Hem sizden
kurtulmuş; hem de sizi bir kurban olarak kahramanlaştırıp bunun rantını da
yiyebilecektir.
Başında bulunduğunuz Türk Devleti’nin stratejik çıkarları isteyecektir.
Çünkü siz orada olduğunuz sürece kimseyle ilişki kuramaz, kurması için de, siz
devlet başkanı olduğunuzdan, özür dileseniz bile, bir devlet olarak kendini aşağılanma
durumlarında bulacağından, varlığınızdan ise, yokluğunuz yeğ olacaktır.
Hâsılı siz kendinizi tam anlamıyla köşeye sıkıştırdınız.
Sizin varlığınızı isteyecek kimse kalmıyor giderek.
*
Diyelim ki, böyle bir akıbetten kendinizi korudunuz.
Ama Referandum’dan sonra güç dengeleri değişecektir. Şimdiye
kadar sizin gücünüzden korkup ses çıkarmayanlar kafalarını kaldıracaklardır.
Yani bastığınız toprağın altınızdan kaydığını göreceksiniz.
Ve sizin de çok iyi bildiğiniz gibi, bir kere ayağınız
kaydığında bütün birikmiş hınçlar ve şimdiye kadar ortaya çıkarılmamış dosyalar
ortaya çıkacaktır.
Büyük bir olasılıkla, bir süre sonra kendinizi uluslararası
bir mahkemenin sanık saldalyesinde göreceksiniz.
Yani sizi iki alternatif bekliyor.
Biri bir suikasta kurban gitmeniz. Bu herkesin çıkarına
olabilecek en temiz ve sancısız bir operasyon olur.
Diğeri, sizin tıpkı Miloseviç gibi bir mahkemeye
çıkarılmanız ve orada yargılanmanız.
Tabii bir üçüncü alternatif daha var. Suudi Arabistan veya
benzeri bir ülkeye kaçmanız. Ancak bu alternatif de çok zor görünüyor. Çünkü onlar
sizin düştüğünüzü görence size en çok ve ilk vuranlar olacaktır.
*
İşte önerim sizi bu içinde bulunduğunuz kötü durumdan
çıkarmaya, herkes için en sağlıklı yolu açmaya ve güzel bir örnek oluşturmaya
yönelik.
Önerim: referandumu bile beklemeden derhal istifa etmeniz ve
size yapılan suçlamalara karşı suçsuz olduğunuzu kanıtlamak ve insanların
vicdanında olsun beraat etmek için yargılanmaya hazır olduğunuzu ilan
etmenizdir.
Ben sıradan bir yurttaş olarak, sizin tamamen tarafsız bir
mahkemede, en adil biçimde yargılanmanız için her türlü mücadeleye varım ve
milyonlarca insanın da sizin adil bir şekilde yargılanmanız için
çabalayacağınızdan eminim.
Size şunları garanti edebiliriz.
Örneğin bağımsız bir kurumca önerilenler içinden sizin
tarafsız olabileceğini düşündüğünüz yargıçlar sizi yargılayabilir.
Siz rakiplerinize böyle bir hakkı tanımadınız ama size böyle
bir hak tanınabilir.
Ama bizim de bir koşulumuz olacak tabii. Bu da sizin
lehinizedir eğer gerçekten vicdanlarda beraat etmeye layıksanız. Bütün
delillerin ve mahkeme safahatının tüm insanlara açık olması ve tüm mahkeme
safahatının tamamen yayınlanması; tüm dosyaların tüm yurttaşlarca
görülebilmesi.
*
Mahkeme sonunda herhangi bir fiili ceza almayacaksınız.
Sadece insanların vicdanında suçlanacak ve beraat
edeceksiniz.
Hâsılı, size önerim, “ben
bütün yetki ve gücümden azade olarak, tüm yurttaşlarımın bana yaptıklarımın
hesabını sorması için, onların vicdanında beraat edebilmek için kendimi açık
bir yargıya sunuyorum” demeniz.
Bunu yaptığınızda hem insanlığa çok değerli bir örnek sunmuş
olursunuz; hem bu politik tıkanmanın ve toplumdaki kutuplaşmanın aşılmasını
sağlarsınız, hem de kendinizi daha kötü gelişmelerin nesnesi olmaktan korumuş
olursunuz.
*
Sizin çok delikanlı olduğunuz söyleniyor.
Yapın bir delikanlılık ve gösterin delikanlı olduğunuzu.
Önerim özetle böyle.
Tabii daha sağlam garantiler isteyebilirsiniz. Öneri daha
somut ve ayrıntılı olarak tartışılabilir ve gerekli değişiklikler yapılabilir
vs. bunlara da açıktır.
Önemli olan işin özüdür.
Emin olun bu sizin için ve bütün insanlar ve yurttaşlar için
en az acılı çıkış yoludur. Ve son çıkıştır.
13 Mart 2017 Pazartesi
Demir Küçükaydın
@demiraltona
Yazılarımız şu adresteki blogta bulunuyor:
Videolarımız şu adreste:
Yazılarımızı ayrıca ses dosyası olarak şurada paylaşıyoruz.
Direk podcasttan veya indirerek dinlemek mümkün.
Kitaplarımız buradan indirilebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder