29 Ocak 2023 Pazar

“Hesap Hataları” ve “Sosyalist Bakireler” Üzerine

“Daha büyük güvenle ve metanetle zafere doğru yürüyebilmemiz için tek bir eksiğimiz var: bütün ülkeler devrimcilerinin, taktiklerinde azami esneklik göstermeleri gereğinin açık ve derin duyusu. Bugün devrimci hareketin en önemli eksiği ve özellikle ilerlemiş ülkelerdeki hareketin en büyük eksikliği işte bu bilincin olmamasıdır ve pratikte bu bilinçten esinlenebilme sanatının olmamasıdır”

(Lenin, “Sol” Komünizm: Bir Çocukluk Hastalığı, abç.)

*

Biz teoride ne kadar uzlaşmak nedir bilmez, en küçük bir prensip pazarlığını en müthiş aykırılık sayarsak, pratikte o kadar "sivrisinekten yağ çıkarmak", ya da "domuzdan kıl koparmak" zorundayız. Buradaki taktik esnekliği işte bu anlama gelir. Esnekliğin burada başlıca iki anlamı vardır.

1-  Eğilip bükülebilir olmak: Okuma kitaplarında hep görmüşüzdür:

Fırtına ortalığı kasıp kavururken sert meşe, ağır gövdesiyle bir milim bile eğilmeye razı olmaz, oysa dere kıyısındaki kurnaz saz, fırtına sürdükçe "yerle yeksan olur", çamurlara doğru eğilir. Fırtına geçtikten sonra meşe, dalı budağı kırılmış bir küstü kütük şeklinde mahvolmuş görünür. Fakat saz, hiçbir şey olmamış gibi, yine ayakta dimdik!.. İşte taktik esnekliği derken, komünizmin anladığı, bu tür yapı ve prensiplerini bozmaksızın eğilip bükülmedir. Meşe ile saz kıssasından çıkarılacak hisse de budur: Burjuvazinin saldırısı fırtınalaştı mı, kırılıp dökülmeden eğilmek, sonra dimdik ve olduğu gibi kalkmak için, fırtınaya uymaktır.

(Dr. Hikmet Kıvılcımlı, “Yol”, “Taktik Ana Halkası: Legaliteden Yararlanma”. abç.)

Hani ne derler?

Benim adım Hıdır, elimden gelen budur.

Bir hezimeti engellemek için elimden geleni yaptım, söylenebilecek gereken her şeyi söyledim. Hiçbir yankı olmadı. Kesin bir suskunluk duvarı var. Olsun. “İyilik yap denize at balik bilmezse halik bilir.

Zaten her yazım sadece günün sorunlarına bir cevap değil, sorunun metodolojisine ilişkin bir derstir de. Belki ilerdeki kuşakların işine yarar. Gerçi giderek hızla değişen teknikteki değişmelerin de artan bir hızla yayıldığı bir çağda artık her şeyi öyle korkunç bir hızla moral yıpranmaya uğruyor ki, yazdıklarımızın yarın bir kullanım değeri olacağı da şüpheli. Ama biz yine de son nefesimize kadar görevimizi yapmaya devam edelim. Yapabileceğimiz başka bir şey de yok zaten.

*

Bugün 29 Ocak, ilki 9 Ocak’ta olmak üzere hepsi başkanlık seçimleri, aday ve HDP’nin izlemesi gereken çizgi üzerine en az 10 yazı yazmışız. Yani iki günde bir yazı. Yazıların tarihleri, başlıkları ve linkleri şunlar:

9 Ocak 2023

HDP’ye (ve Selahattin Demirtaş’a ve Emek ve Özgürlük İttifakı’na) Acil ve Açık Bir Mektup

11 Ocak 2023

Altılı Masa’nın Bize Değil, Bizim Altılı Masa’ya İhtiyacımız Var

12 Ocak 2023

Erdoğan’ı Yenmek İçin HDP'ye Somut Öneriler ve Muhammed, Marks ve Mao'dan Dersler

13 Ocak 2023

“Demokrasi”yi ya da “Barış”ı Kazanmak İçin Değil, Bir Bozgunu Engellemek İçin Erdoğan’ı Yenmek Gereği Üzerine

15 Ocak 2023

Adalet Yürüyüşü ve Başkanlık Seçimi - Birincisinde Komedi, İkincisinde Trajedi

17 Ocak 2023

Yöntem ve Kişi Sorunları Üzerine – Neden Mansur Yavaş? (1)

18 Ocak 2023

Akşener ve Yavaş’ın Adaylığı (2)

20 Ocak 2023

“Esnaf Adam” ya da “Bir İmam Komünist Partiye Üye Olabilir mi?” – Mansur Yavaş’ın Adaylığı (3)

22 Ocak 2023

Akşener’in Oyununu Engellemek ve Kılıçdaroğlu’nun İhtiraslarını Gemlemek Bakımından Yavaş’ın Adaylığı (4)

25 Ocak 2023

Pervin Buldan ve Mithat Sancar’a Açık Mektup – Akşener’in Tuzağına Düşmeyin, Onu Kendi Tuzağına Düşürün

Ayrıca dün (28 Ocak 2023) “Son Altılı Masa toplantısı gösterdi ki, muhalefet doludizgin bir hezimete doğru gidiyor.” diye başlayan, bir yazı boyutunda sayılabilecek bir Tweet dizisi paylaştım. Şuradan gidilebilir.

Keza dün bu twitle geçince en azından “Emek ve Özgürlük İttifakı”ndan TİP ve EMEP’in yanlışlarına karşı yazmayı düşündüğüm yazı yerine aynı şeyleri söyleyeceğimden hareketle eski bir yazıyı yeniden yayınladım:
TİP ve EMEP Eleştirisi 2023 - (HDK-HDP’nin Kendine Sosyalist Diyen Bileşenleri ve Seçimler - 6 Mart 2015)

Arada başka yazılar, twitler, yorumlara cevaplar da var.

Bir de yine bir trajediyle sonuçlanacak bugün izlenen çizginin “Adalet Yürüyüşü” sırasında da aynen izlendiği, ama onun komediyle sonuçlandığına dair ve bu yürüyüş boyunca tıpkı şimdi yaptığımız gibi her adımda yaptığımız öneri ve uyarıları içeren yazıların derlemesini de önceden yapılmış ve sonuçları görülmüş bir deney olarak Adalet Yürüyüşü Yazıları başlığı altında derleyip indirilebilmek üzere emre amade kıldık. (Kitabı indirmek için şu adrese gidiniz: https://disk.yandex.com.tr/d/BXd3B1PYOROYpg)

*

Yapılacak veya yapılabilecek ne kaldı geriye?

Tencerenin dibini kazıdım mı?

Galiba iki küçük iş daha var.

Onları da kısa başlıklarla bu yazıda ele alalım.

*

“Hesap hatası” veya “sonuç rakamı” yanlış mı?

Yöntem ve kişi sorunları” başlıklı yazımızda, yöntemsel ve olgusal veya mantıksal çıkarsama hataları ayrımı üzerinde dururken, bir matematik problemi benzetmesini kullanarak problemin çözümünde, izlenen yol, yöntem hataları ile hesap hataları ayrımı üzerinden konuyu anlatmayı denemiştik.

İzlenen yol doğru mu, akıl yürütmemiz doğru mu diye soruyor ve eğer o doğruysa, o zaman da bir hesap veya çıkarsama hatası var mı diye de soruyorduk.

Bir arkadaş, “İzlediğin yol doğru, mantık ve çıkarsamalar doğru, ama sonuç yanlış, yani hesap hatası var. Sen kazanabilecek olan Yavaş diyorsun. O kazanamaz. Kazanabilecek olan Kılıçdaroğlu’dur” diye itiraz etti.

Bu arkadaşın itiraz ve eleştirisine cevabı en sonu bıraktım. Çünkü Türkiye’de yaşayan herkes bilir ki, durum tam tersidir.

Kimseye böyle bir hesap hatası eleştirisi nedeniyle cevap vermek zorunda kalacağımı düşünmemiştim. Ama böyle düşünen tek arkadaş olduğundan ya da böyle düşünebilecekler Türkiye’de çok küçük bir azınlık olduğundan, bunu en sona bıraktım.

Arkadaş, Yavaş’ın kazanamayacağı sonucuna Yavaş’a Kürtlerin oy vermeyeceği varsayımından hareketle ulaşıyordu.

Kendisine neredeyse bütün anket şirketlerinin sonuçlarının hepsinin Yavaş’ın Erdoğan karşısında en büyük farkla kazanan olduğunu gösterdiğini, bu anketlere katılanlar içinde kendisinin “Yavaş’a oy vermezler" dediği Kürtler de olduğunu hatırlatarak, böylesine ortak bir sonucun manipülasyonla falan açıklanamayacağını söylediğimde de onlara inanılamaz diyordu.
Peki neye inanacağız?
Kendisinin tahminlerine.

Ama dayanabileceğimiz başka bir veri de yok.

Ama bazı basit akıl yürütmeler belki biraz ikna edici olabilir.

Bir adayın bir parti tarafından desteklenmesi sadece o adaya oy getirmez, ona alerjisi olanların ve karşı olanların da oyunun gitmesine yol açar.

Bu konuda da bir istatistik görmüştüm. Kılıçdaroğlu’nun (HDP’nin onu destekleme sinyali vermesine rağmen) Kürtlerden önemli ölçüde oyun gitmesine de (Yanlış hatırlamıyorsam yüzde kırk civarındaydı) yol açtığını, buna karşılık Yavaş’ın (HDP’nin Yavaş’a oy vermeyiz açıklamasına rağmen) en azından yüzde yetmiş kadarının yine de oy vereceği üzerine bir anket sonucu okuduğumu hatırlıyorum ama bulamadım. Belki hafızam da yanıltıyor olabilir.

Kaldı ki Türkiye’de yaşayan herkes, Kürtler arasında Erdoğan’ın ikinci parti olduğunu ve Kürtlerin oldukça tutucu olduğunu da bilir. Yani Kılıçdaroğlu ve Yavaş arasında bir getireceği götüreceği kıyaslaması yapılsa en azından eşit çıkacağı rahatlıkla söylenebilir.

(Kaldı ki, ben “HDP’nin Yavaş’ı Altılı Masa’ya “aday gösterin destekleyelim ve tek adayla çıkalım” şeklinde önermesini istediğimden, HDP dediğim taktiği uyguladığı takdirde, birçok HDP seçmeni partimin işaret ettiğine oy veririm dediğinden, bunu da hesaba katarsak, Yavaş her hâlükârda Kılıçdaroğlu’na büyük fark atar. Böyle bir şey yapmaz yapsa da HDP’ye oy verenler izlemez itirazı da geçersizdir. Çünkü Kılıçdaroğlu’dur bugün HDP’nin bütün belediyelerine kayyum atanmasının ve bütün yönetici ve vekillerinin hapiste olmasının baş sorumlusu. Anayasaya aykırı deyip yine de bu anayasanın HDP için çiğnenmesine onay vermiştir. Şimdi HDP Kılıçdaroğlu’nun iki gülücüğüne bakıp bütün bunları unutmuş bulunuyor. Bu resmen çite standarttır. Ama Madem HDP böyle Kılıçdaroğlu’na yeşil ışık yakınca seçmeni her şeyi unutup ona destek veriyor, aynı şey Yavaş için de rahatlıkla olur.

Hatta Yavaş Kılıçdaroğlu’nun karşısında zemzemle yıkanmış sayılır.

Adam sadece bir “İnşallah” demedim dedi. O kadar. Eski bir ülkücü ama bugün ülkücülüğe devam etmiyor. Bu bir argüman olamaz.

Bugünün Türkiye’sinde HDP’ye veya Selo’ya bir sempati veya yakınlık anlamına gelebilecek bir davranış genel kurmayın yedeği olmuş kitlelerde hemen ters tepmeye yol açmaktadır. Adı adaylıkla geçen birinin böyle bir geri adımı, Kılıçdaroğlu’nun Akşener’i Altılı Masa’ya davet edip onun şantajlarına boyun eğmesi kadar bile büyük bir günah değildir. Bu korkunç büyük günahı affet ve destekle, sonra da küçük bir günahı affedilmez bulup kırmızı çizgi ilen et.

Bu tam anlamıyla çifte standart ve Akşener’in oyununa gelmedir.

*

Belli ki, Kılıçdaroğlu ve CHP’nin HDP ve Kürt hareketi içindeki uzantıları (Ahmet Türk’ten, Celal Doğan’lara ve neredeyse CHP’nin “gençlik kolu” sayılabilecek “Türk Sosyalisti” denen “bileşen” veya “müttefikler”e kadar herkes) ile Kürt hareketine birazcık destek sunan şehirli laikler, HDP’nin Kılıçdoaroğlu’ndan yana ağırlık koymasının ve Yavaş’ı veto etmesinin ardındaki sosyal ve politik güçlerdir.

Ayrıca bütün anketlerde, Yavaş açık ara Erdoğan’ı yenen tek aday adayı. Yani Tüm toplum kesimlerinden oy alıyor. Bunun içinde Kürtler de büyük bir kesim. Onun oyunun düşmesine yol açmayacak kadar büyük bir kesim. Bu hesabı güçlü arkadaşa şu anket belki uyarıcı olur.


Görüldüğü gibi Kılıçdaroğlu Erdoğan’ı ikinci turda bile zar zor geçiyor. Erdoğan’ı en az on puan farkla yenebilecek bir sonuç olmadan o yenilemez.

Kılıçdaroğlu ve Ekrem İmamoğlu Erdoğan’ın oylarında bir düşmeye yol açmak bir yana neredeyse onları stabilize ederken, Yavaş, Erdoğan’ın oylarının düşmesine de yol açarak, neredeyse 20 puana yakın, hiçbir seçim hilesi ile vs. örtülemeyecek kesin bir üstünlük sağlıyor.
Ayrıca bütün şirketlerin yaptığı bütün anketler de rakamlar farklı bile olsa benzer sonuçlar veriyor o halde bunu doğru kabul etmekten başka çare yoktur.

Kaldı ki, Türkiye’yi biraz tanıyan, bunun böyle olduğunu da bilir.

Erdoğan’dan gayrı memnun ama Kılıçdoaroğlu’ndan ve CHP’den hiç hazzetmediği için Erdoğan’a oy vermek zorunda kalan hiç de küçümsenmeyecek, araştırmalarda tarafsızlarda görülen geniş bir kesim vardır ve bu kesim Yavaş’ın adaylığında Erdoğan’ı terk edebilmektedirler.

Erdoğan karşısında büyük fark yaratacak ve hile yapılamayacak zaferi ancak bunlar getirebilir.

Bu çok açıktır.

Yani “hesap hatası” yapan biz değiliz, matematikten anlayan arkadaş.

“Devrimci Bakire” olarak Yaşayıp Ölmek İsteyenler

Peki son derece zeki ve Ortodoks Marksist böyle hesap hatası yapmaması gereken bir arkadaş bile niye böyle bir hata yapıyor?

Kendisinin de şehirli ve laik, yani esas olarak CHP’lilerin kültür dünyası içinde yaşaması da düşünülebilir solun geniş kesimleri gibi.

Ama bu arkadaşın özelinde esas nedenin bu olduğunu sanmıyorum.

Kanımca bunun ardında eski bir ülkücüye oy verilmesini istemeyi devrimci onuruna yedirememek var.

Buna değinmek istiyorum. Çünkü bu eğilim çok güçlü.

Bu konuda yazdığımdan beri, her zaman yazılarımı beğenenler, özelden veya açık beni takdir edip destekleyenler garip (hiç de garip olmayan) bir sessizliğe bürünmüş durumdalar.

Muhtemelen haklı olduğumu için veya ilerde olayların gelişimi büyük bir olasılıkla haklılığımı göstereceğinden elbette açıktan karşı çıkamıyorlar ama bu onları bir sessizlik içinde bırakıyor. Bunların hemen hepsi bir komünistin bir devrimcinin eski bir ülkücüyü desteklemeyi önermesini anlayamıyorlar ve böyle bir önerinin ardında durmayı devrimciliklerine yakıştıramıyorlar.

Bunlar hiçbir pisliğe bulaşmadan kadidi çıkmış devrimci bakireler olarak, yaşayıp ölmek istiyorlar. Kanıtım yok ama sanırım arkadaşımı da derinden derine bu kaygı ve arzu böyle yanlış hesaplar yapmaya itiyor.

Ben bu yaklaşımı tamamen yanlış buluyorum.

VE bunlar en kritik anlarda gereken cesareti gösteremezler. Cesaret ölmeyi ilmek değildir, çoğunluğu oluşturanların kahkahalarına ve alaylarına dayanabilmek, tecrit olmayı lenetlenmeyi göze alabilmektir.

Onun için bu konu üzerine bir iki hatırlatma yapmadan bu seriyi bitirmeyelim.

*

Burada Lenin’e de ilham veren ve Kıvılcımlı’nın Yol kitabının en başına aldığı Çernişevski’den şu alıntıyı zikretmek isterim.

"Tarih yolu, Nevski caddesinin (Moskova'daki en büyük caddenin) yaya kaldırımı değildir. Tarihin yolu, durmaksızın kimi tozlu, kimi çamurlu alanlardan aşar, bataklıklardan, yarlardan ve uçurumlardan geçer. Toza boğulmaktan ve ayakkabılarını kirletmekten korkan kişi her türlü sosyal faaliyetten sakınsın."

Bu kadidi çıkmış devrimci bakire olarak yaşamak isteyen arkadaşlar, ayakkabılarını kirletmekten, toza boğulmaktan, pisliğe ve boka batmaktan  ve daha amiyane tabiriyle devrimci bekaretlerini kaybetmekten korkuyorlar.
Halbuki, gerçek bir devrimci, bırakalım bekaretini yıtirmeyi, fahişelik de yapsa, tıpkı çocuğunu aç bırakmamak için fahişelik yapan bir ananın yaptığının fahişelik olmaması gibi, hiçbir şekilde kirlenmez. Her somut durumda ayrı değerlendirilmelidir. Bazen bakire kalmak en berbet fahişeliktir. Bugün tam da öyle bir durumda bulunuyoruz. Belki de cumhuriyet tarihinin en önemli seçiminde bir hezimetten kurtulmak için Erdoğan’ın yenilmesi gerekiyor. Onu yenmesi en garantili isim eski bir Ülkücü olan Yavaş. Tüm veriler bunu destekliyor. Burada susmak, bu sorundan kaçmak kanımca bakire kalayım derken fahişelik yapmaktır.

Abdestinden emin olan, en esnek taktikmeri uygulamaktan korkmaz ve “Bin kocadan artakalan bîve-yi bakir İstanbul” gibi taptaze ve dimdik ayakta kalır.

Bu yazının en başına epigraf olarak aldığımız alıntılar tam da bu vurguyu yapıyor.

“Kirlenmekten”, “bekaretini kaybetmekten” korkmamalı bir devrimci.

Tam da diyalektik buradadır. En sağlam teori, tutarlılık ve ezilenler için teorik pratik alanında en esaslı işleri yapanlar, pratik ve taktik esneklik alanında da öyle davranabilirler.

Bizzat varlığım buna bir örnek ve kanıttır.

Devrimci bekaretini yitirmek istemeyenler şu an dünyada marksizmin sorunları üzerine bir çalışma yapmak, bir açılım sunmak için bir şeyler yapıyorlar mı?

Bir ürünleri var mı?
Ben yapıyorum. Marksizmin canına okumuş Ulus, Din, Üstyapılar Teorisi, Toplumsal Varlık gibi konulara dalıp, giderayak ulaştığım sonuçları aktarabilmek için elimden geleni yaparken, aynı zamanda verili durumda bir eski ülkücünün aday gösterilip desteklenmesinin en doğru taktik olduğunu savunabiliyorum.

Bu bir örnektir anlayana.

*

Aslında kişi değil yöntem de önerdik: Oydaşma

Ama kimsenin karar alma yöntemleri, evet hayıra ve çoğunluk ve azınlığa dayanan adeta demokrasi kavramıyla özdeşleşmiş karar alma yönteminin yol açtığı sorunlar gibi konularla ilgilenecek havası olmadığından, bunlardan biraz bahsettik mi “yazıyı uzatma onları atla” dendiğinden, bu konular hiç ilgi çekmediğinden, önerdiğimiz yöntemle seçilmesi, daha doğrusu toplumun en farklı kesimlerince en geniş kabul edilebilecek en mümkün kördüğümüz kişiyi, yani Yavaş’ı önermek gibi bir kısa devre yaptık.

Yoksa, Oydaşma yöntemi öyle hafife alınacak bir konu değildir. Karıncaların en kısa yolu bulmasından, Fuzzy (Bulanık) Mantığa, Yapay Zeka’dan, biyolojide birbirinden harika türlerin ortaya çıkışına, teknikte optimum çözümlere, hatta düşüncemize ve çıkarımlarımıza kadar herşey oydaşmanın dayandığı mantıkla ortaya çıkmaktadır.

Aslında devrimciler ve Marksistler tüm dünyada ve kendi bulundukları her yerde Oydaşma yöntemini savunmalı, uygulamalı, tanıtmalıdırlar.

Hatta iddia ediyorum ki, ezilenlerin kurtuluşu büyük ölçüde bu yönteme de bağlıdır.

Ama bunları ele alıp açıklayacak bir durum olmadığından, Oydaşma yöntemiyle yapılacak bir oylamada kim cumhurbaşkanı seçilebilir, yani toplumun en geniş kesimlerinde en az itiraz puanı alacak olan kim olabilir sorusuna verilmiş bir cevap, büyük bir olasılıkla Yavaş olacağından, bütün veriler bunu gösterdiğinden biz Yavaş’ı, Erdoğan’ı yenebilecek en geniş kesimlerin oyunu alabilecek bir isim olarak önerdik.

Bu yöntemde sonuçlar size en yakın olanlar olmaz, size karşı olanlar için en kabul edilebilir olanlar olur. Ya da tersi, size karşı olanların en çok istedikleri olmaz, sizin tarafınızdan karşı tarafın adayları içinde en kabul edileni olabilir.

Bu yöntemle bir Erdoğan’ın, bir Akşener’in, bir Bahçeli’nin, bir kılıçdaroğlu’nun en kabul edilebilir olmaları olanak dışıdır. Hatta aksine onlar en geniş ölçüde reddedilenler olarak ortaya çıkarlar.
Muhtemelen Yavaş böyle bir seçimde en az itiraz puanı olabilecek olduğundan onu öneriyorduk.

Böyle olmasının nedeni onun aynı zamanda tarafsız davranışlarıydı.

Bu ise belki büyük değişiklikler anlamına gelmezdi ama günün acil görevi olan Erdoğan’ı yenme ve bir hezimete uğramama işlevini görebilirdi.

*

Burada eksiğim var.

Evet-Hayır’a dayanan aslında savaştan başka bir şey olmayan ve savaşı dayatan, çözümü aramayan, çözümleri savaşların galiplerinden bekleyen çoğunluk yönteminin insanlığın ve demokrainin en büyük hatalarından birini olduğunu, bugünkü demokrasinin krizinin temelinde bile bu yöntemin bulunduğunun yeterli ve derin bir açıklamasını yapıp buna bağlı olarak Oydaşma yöntemini ele alıp açıklayacak bir kitap yazamadığım için suçlu sayılabilirim

Ama yaşlılık ve sağlık sorunları buna imkan bırakmadı. Belki bunlar hafifletici sebep olarak görülebilir ezilenlerce.

Yine de birkaç video yaparak az çok bir fikir edinilmesine çalıştım.

Fırsat bulursam bu konuda daha yazmam gerektiğini biliyorum.

Oydaşma konusundaki videolarım Youtube kanalımda bulunuyor.

Meraklısı oradan bakabilir.

*

Başka yapılacak ne var?

Belki bir de Anket şirtketlerine yönelik olarak, bir de bu yöntemle (Oydaşma) seçim olsaydı sonucu ne olurdu diye anket yapın diye bir yazı yazmak gerekir.

Sanırım yapabileceklerim bunlardı.

Söyleyebileceğim her şeyi söyledim.

“Söyledim ve ruhumu kurtardım”

 

29 Ocak 2023 Pazar

Demir Küçükaydın

demiraltona@gmail.com

Blog: https://demirden-kapilar.blogspot.com/

Youtube Kanalı: https://www.youtube.com/user/demiraltona

Podcast: https://soundcloud.com/demirden-kapilar

Kitaplarımızı İndirmek İçin:

https://disk.yandex.com.tr/d/MP0-52MFdgdqBg

https://disk.yandex.com.tr/d/2Vez45Mg7W7wzA

https://independent.academia.edu/DemirKucukaydin

Hiç yorum yok: