30 Aralık 2016 Cuma

“Yaklaşan Felaket ve Kurtulma Çareleri” (1) Demokratik ya da Devrimci Yükseliş ve Bitişi

Yaklaşan Felaket ve Kurtulma Çareleri”, Ekim Devrimi öncesi günlerde, ama Ekim Devrimi’nin olacağının henüz bilinmediği zamanlarda, Lenin’in yazdığı, programatik ve metodolojik olarak çok önemli makalelerden birinin adıdır.
Programatik ve metodolojik olarak getirdiği çok önemli bir yenilik vardır. Can alıcı acil bir sorundan hareketle bir ikili iktidara (“diyarşi”) dönüşebilecek somut talepleri ve teklifleri ortaya koyması[1].
Ne var ki, Lenin’in bunu yazdığı dönemdeki koşullar ve sorunlar ile bugün Türkiye’deki koşullar ve sorunlar arasında en küçük bir benzerlik bulunmuyor[2].
Lenin’in “Yaklaşan Felaket” olarak söz ettiği, açlık ve ekonomik yıkım tehlikesidir[3]. Üst sınıfların kışkırttığı bu tehlikenin devrimi ve dolayısıyla demokratik kazanımları götürmesi, yani çarlığın geri dönmesi tehlikesi vardır. Yani ekonomik bir yıkımın politik bir yıkıma da, devrimin yıkımına da yol açması tehlikesi bulunmaktadır. Lenin’in yazısındaki öneriler, halkın inisiyatifi, örgütlenmesi, kontrolüne dayanan kamulaştırmalar ve merkezileştirmeler ile hem bu açlık ve ekonomik yıkımı önlemeye; hem de bu dönüşüm içinde halkın örgütlenmesini, bir tür ikili iktidar oluşturmasını sağlamaya yöneliktir.

28 Aralık 2016 Çarşamba

Hedef ve Görev Tanımı: Erdoğan Baş Sorundur. Erdoğan Hal Olmadan Hiçbir Sorun Hallolamaz. Nokta!..

Bir mücadelede net ve doğru bir hedef ve görev tanımının hayati önemi vardır. Hedef ve görev tanımlamanız yoksa, net değilse veya yanlış ise, daha baştan yenilgiye mahkûmsunuz demektir.
Çünkü net bir hedef ve görev tanımı, sizin yakalanacak ana halkayı doğru belirlemenizin, strateji ve taktikleri doğru tanımlayıp uygulayabilmenizin olmazsa olmaz koşuludur.
Bugünkü demokratik muhalefetin böylesine güçsüzlüğünün nedeni bir araya gelememesi falan değildir. Muhalefetin bunca zayıflığının nedeni, hedef ve görev tanımındadır. Ya yoktur, ya net değildir, ya da yanlıştır. Bu en açık biçimde muhalefetin dilinde görülebilir. Hala Erdoğan’la aynı amaç ve kaygılar içindeymişler de onu yanlışları hakkında uyarıyorcasına bir dille konuşuyorlar.
Erdoğan kendi hedef ve görev tanımlamaları içinde son derece doğru ve tutarlı hareket etmektedir.

9 Aralık 2016 Cuma

46 Yıl Önce Yayınlanan İlk Yazım


Bugün bilgisayarda bir arkadaşa söz verdiğim başka bir yazıyı ararken aşağıdaki yazıma rastladım.
Sonra gözüm Sosyalist gazetesinin ilk sayısında yayınlandığı tarihe takıldı: 8 Aralık 1970. Bugünün de aralığın sekizi olduğu aklıma geliverdi birden. İlginç bir rastlantı. Aradan 46 yıl geçmiş. Neredeyse yarım yüzyıl.
O zamanlar 21 yaşında, gencecik, işçiler arasında çalışan bir Dev-Genç’liydim. Henüz çok küçük olan yaşıma ve kısa olan politik geçmişime rağmen, ardımda TİP (Türkiye İşçi Partisi), DÖB (Devrimci Öğrenci Birliği), FKF (Fikir kulüpleri Federasyonu), Dev-Genç (Türkiye Devrimci Gençlik Dernekleri Federasyonu), YİS (Yapı İşçileri Sendikası), (FDHKC) Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi örgütlerin içinde geçen yoğun bir mücadele ve deney birikimi vardı.
Ve bu ilk yazı bir bakıma, çok farklı alanlardaki bu deneylerden, işçi hareketine, özellikle de yapı işçilerine ilişkin olanların bir derleme çabasıydı.

3 Kasım 2016 Perşembe

Erdoğan Nasıl Gider? Ne Yapmalı?

“Ne Yapmalı?” Rus aydınlanmasında, devrimci demokrasisinin ve Rus Devrimini yapan aydın ve devrimci kuşakların oluşumunda büyük yeri olan Çernişevski’nin Romanının adıydı.
Troçki’nin de dikkati çektiği gibi, Romandaki Rahmetov tipi, bir sanatçı sezişiyle bir benzeri bir daha gelemeyecek Rus devrimci kuşağının erken yapılmış bir öngörüsü ve prototipi gibiydi.
Ne Yapmalı romanı, yazılışından bir asır sonra, 12 Mart rejiminin karanlıkları dağılırken Türkiye’de de yayınlanmış ve o dönemde radikalleşip politikleşmeye başlayan “78’liler” denen kuşağın sosyalizm ve sol düşünceyle bağlantı kurmasında da çok önemli bir işlev görmüştür.
Lenin, Çernişevski’nin geleneği ile bağı vurgulamak için, örgütlenme konusundaki en önemli eserlerinden birine aynı ismi vermişti: “Ne Yapmalı?”
Daha sonra dünyanın birçok ülkesinde, genellikle sosyalist parti ve gruplar çıkardıkları gazete veya dergilere bu ismi vermişlerdi: Le Amel?(Arapça), Was Tun? (Almanca), Que Fer? (Fransızca), What is to be done? (İngilizce)

31 Ekim 2016 Pazartesi

Okulların Ayrılmasının Yanlışlığı ve Anti Demokratik Karakteri Üzerine



Bu videoda Anadilde Eğitim Hakkı ile Okulların Ayrılmasının yanlışlığı ele alınıyor.
Önce sanki bu sorunların Türkiye’deki Erdoğan Diktatörlüğünü ve Ortadoğu’nun kanamasını durdurmakla ilgisi yokmuş gibi görünmesi ama aslında bunlar için tek yol olduğu; çünkü stratejik ve programatik olarak doğru bir hat olmadan hiçbir başarı kazanılamayacağı vurgulanarak acil bir sorun olduğu anlatılmaya çalışılıyor.
Bundan sonra konuya geçmeden önce bazı çok karıştırılan kavramlar kısaca açıklanıyor.
1)   Anadilde eğitim hakkı” ile “ana dili öğrenme hakkı”nın farkı, birincisinin demokratik, ikincisinin anti demokratik niteliği;
2)   Resmi Dil” ile “Ortak Konuşma Dili” (“Lingua France”)  farkı. Birincisinin karşı devrimci ve anti demokratik karakteri ile ikincisinin demokratik karakteri;
3)   Okulların Birliği” veya ayrılığı kavramlarının mekânsal değil; içeriksel karakteri;
4)   Aydınlanmanın demokratik amaçlardan kaynaklanan, standart tek dil çabalarıyla; gerici bir dile dayanan ulusçuluğun bir dili baskı aracı ve politik olanı (Devleti, ulusu) tanımlama aracı olarak kullanmasının farkı birincisinin demokratik; ikincisinin gerici karakteri.
Bundan sonra kısaca 19. Yüzyılda ve yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde işçi demokrasisinin neden ve hangi gerekçelerle “Okulların ayrılması”na karşı çıktığı; faşit, ırkçı ve gericilerin bunu desteklediğine Lenin’den alıntılarla değiniliyor.
Bu talebin anti demokratik ve karşı devrimci niteliği kısaca açıklanıyor.
Bundan sonra Rojova’da aslında okulların ayrılmasının uygulandığı gösteriliyor. Rojava’nın ve onu destekleyenlerin demokratik özlemleriyle, bu gerçekleşen programın çeliştiği; bunun mücadeleyi zorlaştırdığı gösterilmeye çalışılıyor.
Bu konudaki videoyu isterseniz. Youtube’daki kanalımızdan izleyebilirsiniz. Adresi Şöyledir:
Ayrıca indirmek veya online dinlemek için ses (mp3) dosyası olarak da Soundcloud’ta bulunuyor. Adresi şöyle:
İyi seyirler veya dinlemeler.
Demir Küçükaydın
http://demirden-kapilar.blogspot.de/

19 Ekim 2016 Çarşamba

Demokrasi Nedir ve Türkiye’de Demokrat var mı?

Birkaç gün önce, daha önce yazdığım bir yazıyla ilgili olarak, çok değer verdiğim bir gazeteci arkadaştan şöyle bir eleştiri geldi:
“Demir,
şu paragraf senin yazından alıntılandı:
“Demokrat, ulusun, yani devletin ve politik olanın, bir dille, dinle, tarihle, soyla, ırkla, kültürle vs., tanımlanmasını reddedendir.
Türkiye’de (ve Kürdistan’da) maalesef bu tanıma uyan demokrat yoktur...”
Yoktur?
Böylesi bir genelleme Demir'in tarzı değil diye düşünürdüm. Öyle düşünmeye devam edeyim mi ?”
*
Demokrasi konusuna gelen bu eleştiri ile başlayabiliriz.
Evet, bu benim görüşümdür ve yıllardır birçok yazımda, (her zaman böylesine mantık sonuçlarına varmış ve net biçimde olmasa da) birçok kez ifade ettiğim bir önermedir.

17 Ekim 2016 Pazartesi

Görsel Sunumlarda Yeni Dönem ve İçerik Planlaması Hakkında



(Bu sunum esas olarak videoya kaydedildi ve Youtube'da yayınlandı. buradan izleyebilirsiniz.Ama aynı zamanda ses dosyası olarak indirilebilir. (Burada) Bir wlan olan yerde akıllı telefonunuza indirip yürürken, otobüs veya trende, mutfakta yemek yaparken, veya uyuma zorluğu çektiğinizde uyuyabilmek için :) dinleyebilirsiniz. Aşağıda ayrıca sunum için aldığımız notlar da bulunuyor. Okumayı tercih edecekler veya ayrıca notlara bakmak isteyenler aşağıda onları da okuyabilir).

Epey önce görsel sunumlara başladık ve sadece üç yayın yapabildik
·        21 Nisan – “Sözlü , yazılı ve Görsel Kültür”
·        13 Mayıs – “Doğa Boşluk Sevmez mi?”
·        21 Mayısta da “Hayaller ve Gerçekler”i kaydetmişiz (bunu birkaç gün önce yayınladık)
Neredeyse beş ay geçti.
Arada teorik çalışmalara yöneldik.
Ama, Türkiye’de herşey böylesine freni patlamış kamyon gibi felakete giderken ne mümkün uzun vadeli ve teorik çalışmalara yönelmek.
Bu nedenle yine yazmaya, sözlü ve vizüel (görsel) biçimlerde elimizden geleni yapmaya çalışalım.
Sanki dinleyen varmış gibi.
Yok, ama elimizden başka bir şey de gelmiyor. Eskiler ne demiş, “İyilik yap denize at balik bilmezse halik bilir”, veya bir Ermeni ustanın dediği gibi. “Emek zayi olmaz”.
Böyle olduğunu umalım. Çırpınmaya, debelenmeye devam edelim.

Görsel Sunumlarda Yeni Dönem ve İçerik Planlaması Hakkında



(Bu sunum esas olarak videoya kaydedildi ve Youtube'da yayınlandı. Ama aynı zamanda ses dosyası olarak indirilebilir. Bir wlan olan yerde akıllı telefonunuza indirip yürürken, otobüs veya trende, mutfakta yemek yaparken, veya uyuma zorluğu çektiğinizde uyuyabilmek için :) dinleyebilirsiniz. Aşağıda ayrıca sunum için aldığımız notlar da bulunuyor. Okumayı tercih edecekler veya ayrıca notlara bakmak isteyenler aşağıda onları da okuyabilir).

11 Ekim 2016 Salı

Yirmi Birinci Yüzyılda Din - İndirip Dinleyebilmek için ses dosyası olarak

Akıllı telefonlarla kolayca dinlenebilmesi için ilk elde videoları sadece ses dosyası olarak yükleyeceğim. Ayrıca bu ses dosyaları isteyen tarafından indirilebilecek, böylece sürekli online gereği olmadan da dinlenebilecek.
Aşağıda 2014 yılı Mart ayında Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesinin daveti üzerine orada yaptığımız Din konusundaki sunuş yer alıyor. Elbet isteyen Youtube'dan görüntülü olarak da izleyebilir. Din konusundaki ezberlerin bozulması ve bizim temellendirmeye çalıştığımız bilimsel ve Marksist din teorisini kavramak bakımından bir giriş gibi kabul edilebilir.

10 Ekim 2016 Pazartesi

“Türkiye Nereye Gidiyor?” ve Ne yapmalı?

Başlıktaki konu Mesele’nin Ekim sayısının tartışma konusu olarak belirlenmiş. Bu konuda bir yazı yazmam istendi. 20.000 vuruşu aşmaması gerektiği söylendi. On bin vuruşu aşmamayı deneyelim.
Birinci vuruş: Türkiye diye bir “şey” yoktur.
Bir toprak parçasının resmi adı olabilir ama bu coğrafyanın konusudur, politik veya sosyolojik bir analizin konusu değildir.
Türkiye adı, Frenklerin Osmanlı Devletine ve onun sınırı içinde bulunan topraklara verdiği isimdi. Osmanlı Devleti kendini Roma’nın bir varisi ve devamı olarak görüyor ve o nedenle kendini “Devlet-i Ali” olarak adlandırıyordu.
Osmanlı’nın çöküşü sürecinde, Balkan Savaşı’ndan sonra, Osmanlı “Devlet Sınıfları” Müslüman ahaliden bir ulus yaratırken, bu ulusu, Frenklerin devlete ve ülkeye verdiği isimle tanımladı.

Hayaller ve Gerçekler - (Doğa - Toplum - Bilim ve Politika - 03)

Doğa, toplum Politika ve Bilim diye bir seri halinde görsel, (Video ile) yayına başlamış ve başlangıçta iki tane (Sözlü, Yazılı ve Görsel Kültür; Doğa Boşluk Sever mi?) yapmıştık. Ne var ki, sonraki dönemde buna devam etme imkanı pek olmadı. Arada Hayaller ve Gerçekler diye üçüncü bir program da yapmış ama çok uzun olduğundan yayınlamamıştık. Şimdi yayınlara tekrar başlamayı düşünüyoruz. Biraz hatırlatma ve ısınma bağlamında o zaman uzun diye yayınlamadığımız üçüncü programı da bu vesileyle yayınlayalım. Aynı konuya tekrar dönmek zor oluyor. İsteyen tamamını isteyen atlayarak izler.


https://youtu.be/Q8BYWYz3-J8
Doğa Toplum bilim ve politika bayşlığı altında yayınladığımız üç video şuradan izlenebilir:
https://www.youtube.com/playlist?list=PLX4HUvfzUBeEvMzGYPu6zarxAFHZwTDeq


29 Eylül 2016 Perşembe

“Ermeni’yi Dövdürmeyecektik” – Başkanlık Seçimindeki İlk büyük Yanlış

Sırrı Süreyya’nın zaman zaman anlatmayı sevdiği bir mesel vardır. Bir Türk, Kürt ve Ermeni’nin kısa vadeli ve dar görüşlülükleri, kıytırık imtiyazlarının kölesi olarak bir tek zorba tarafından sırayla dövüldüklerine dair. HDP’nin, 2014 Başkanlık seçimlerinde (aslında Plebisit) yapılan ilk büyük hata da, Ermeni’nin dövdürülmesine rıza göstermeye benzer. Sonra sırayla aynı temel yanlışa dayanan yanlışlar birbirini izledi ve hala da izliyor.
Erdoğan karşısında HDP politikalarının yanlışlığı üzerine bir şeyler yazmayı düşünüyordum. Zaman zaman bir konuda yazmadan önce, daha önce neler yazmışım, nerelerde yanlışım olmuş diye bir muhasebe çıkarmaya çalışırım.
İşte böyle eski yazıları ve olayları gözden geçirirken 2014’teki “Cumhurbaşkanlığı seçimleri” denen gerçekte ise plebisiter bir başkanlık rejiminin onaylandığı dönemdeki yazılara bakınca, demokratik muhalefetin, özellikle de HDP’nin ilk büyük yanlışını bu seçimde yaptığı daha bir netleşti. İşin

20 Eylül 2016 Salı

İhtiyaç Olan Dürüst ve Cesur Gazeteciler Değildir ve Olmamalıdır (Özgür Gündem Dayanışmacıları Mahkemeye Çıkarken Medya ve Yapı Üzerine)

Bugün, Özgür Gündem’le dayanıştığı için Ragıp Duran ve Ayşe Düzkan’ın Mahkemeye çıkarılması vesilesiyle, Yapı’yı sorun etmeyenler, yani demokratların yokluğu bahsinde Medya konusuna girelim.
Yapı’ya yönelik olmayan eleştiri ve programların eninde sonunda bir ahlaki eleştiri ile sonuçlanmasının en tipik örnek örnekleri medya alanında görülebilir.
Açın bakın, Türkiye’de hala iyi kötü muhalif gazetecilik yapan gazetecilerin “havuz medyası” denen yayınlara yönelik eleştirilerinin tamamına, örneğin T24’e, Diken’e vs.. Hepsi iktidarın desteklediği yayınlarda yazanları, son duruşmada, gazeteciliğe uygun davranmamakla; yani bir bakıma “meslek ahlakına” uymamakla eleştirmektedirler. Yani onları gereğinde aç kalmaya ama iktidar organında yazmamaya çağırmakta; onları cesur ve ahlaklı olmaya davet etmektedirler.

19 Eylül 2016 Pazartesi

Yapı ve Politika: Cemaatlerin “Sızma” Hakkını Savunmak

Açın bakın en demokrat bilinenlerin eleştirilerine ve önerilerine, hepsi Politika’nın eleştirisine takılıyorlar ve yapıyı gündeme almayan politika eleştirisinin, bu yapının sürmesi varsayımına dayanan egemen gündeme ayaklarıyla oy vererek, zımnen ve fiilen var olan Yapı’yı savunmak anlamına geldiğini unutuyorlar.
Bir demokrat, bir devrimci ya da bir sosyalist ise Yapı’yı eleştirir, onun alternatiflerini oluşturmaya ve egemen kılmaya çalışır; tartışmayı yapı üzerine çekmeye; gündeme yapıyı getirmeye çalışır.
Bu çabalar günlük politikanın bataklıklarında debelenenlerce ve bir ömür yitirenlerce hor ve etkisiz görülebilir; ütopyacılık olarak değerlendirilebilir.
Ama uzun vadede kalıcı etkiler yaratacak olan; örneğin Gezi gibi, “yıldızın parladığı anlar”da yol açıcı olabilecek olan, her zaman böyle çabaların tortusudur.
Gezi’nin en büyük zaafı böyle bir “tortu”dan, “miras”tan, “hazırlık”tan yoksunluğu idi. O nedenle şimdi izi ve tozu kalmadı.

15 Eylül 2016 Perşembe

ABD Fethullah Güleni Türkiye’ye Vermemelidir

Evet, ABD Fethullah Gülen’i Türkiye’ye vermemelidir.
Bunu başta HDP olmak üzere bütün muhalefet partileri açıktan bir talep ve tavır olarak ortaya koymalıdır.
Erdoğan’ın ABD’den Gülen’i talep etmesi karşısında tarafsız bir bekle gör tavrı fiilen Erdoğan’ın diktatörlüğüne ve darbesine hizmet etmektedir.
Maalesef şu ana kadar muhalefetin bütün tavrı bu oldu. Başta HDP, hiçbiri bu konuda bir tavır açıklamadı. Sanki bir maçın seyircileri gibi davranıyorlar. Bunun derhal değişmesi gerekiyor.
Erdoğan’ın yasa, hak ve hukuk dışı darbe rejimine karşı açık ve net bir duruş hayati önemdedir.
Erdoğan ancak böyle bir tavırla köşeye sıkıştırılıp onun elinden hücum önceliği alınabilir.
Tabii bunun için Erdoğan rejiminin yasa ve hukuk dışı olduğunun ön kabulü gerekir.
Muhalefet ya da muhalif olan herkes, başta HDP olmak üzere, Erdoğan’ın meşru kabul edildiğine dair en küçük bir izlenim verecek her türlü tavırdan kaçınmalıdır.
Erdoğan hiçbir şekilde muhatap alınmamalı; eline geçirdiği yetkileri hak ve hukuku ortadan kaldırıp kendi kişi diktatörlüğünü meşrulaştırmaya çalışan bir darbeci olarak tanımlanıp ona öyle muamele edilmelidir. Politika bu ön kabullerden hareketle yapılmalıdır. Ancak bu takdirde Türkiye’deki gerçek duruma uygun bir politik duruş sergilenebilir. Gerçek durum budur çünkü. Böyle bir durum yokmuş gibi har davranış, duruş ve politika olayların duvarına çarpacaktır ve çarpmaktadır.
Böyle yapılmadığı takdirde, eninde sonunda herkes bu noktaya yine gelecektir ama iyice köşeye sıkışmış; savunulacak hiçbir alan kalmamış, demoralize olunmuş bir şekilde. O zaman ise artık çok geç olacaktır.
Başta HDP olmak üzere muhalif olan herkes her yerde ve her biçimde tavrıyla “alan savunması” ve “pres” uygulamalıdır.
Örneğin hükümetten hala müzakere masasına dönmeyi talep etmek fiilen bu hükümeti ve Erdoğan’ı sanki meşru ve demokratik bir yönetimmiş gibi ele almak anlamına gelmektedir.
Yapılması gereken, Erdoğan mahkemeye çıkmadıkça ve kendini tüm delil, iddia ve savunmaların herkesin erişimine açık; tüm mahkeme safahatının canlı olarak tümüyle yayınlanacağı bağımsız bir mahkeme huzurunda aklamadıkça, Erdoğan’ın tanınmayacağı açıkça ilen etmektir.
Erdoğan orada durdukça, Türkiye’de barışın hayal olacağı; savaşın sürmesinin gerçek nedeninin Erdoğan’ın suçları ve ihtirasları olduğunu söylemek ve buna uygun tavırlar koymaktır.
*
Eğer bu satırların yazarını adam yerine koymuyorsanız, düşmanınızdan öğreniniz. Bakın Erdoğan’a o tam da sizlere ve muhalefete karşı böyle davranıyor.  Tam da böyle davrandığı için sizleri ve tüm muhalefeti hallaç pamuğu gibi atıyor.
Bugün izlenen politik çizginin yanlışlığının nasıl bir şey olduğunu ve ne gibi sonuçlar doğuracağını görmek için örneğin 7 Haziran sonrasında HDP’nin seçim hükümetine bakan verme politikasına bakılabilir.
HDP başlangıçta açık ve net bir tavırla, seçimlerin sonuçlarını tanımayarak bir darbe yaptığını; böyle bir hükümete katılarak oyuna ortak olmayacağını söyleyecek ve inisiyatifi ele alıp Erdoğan’ı ve CHP’yi baskı altına alacak yerde hükümete katıldı ve birbiri ardınca aşağılamalara maruz kaldı; sonunda başlangıçta durması gereken noktaya geldi ve hükümetten çekildi ama bu artık köşeye sıkışmışlık içinde hiçbir etkisi olmayan, moral bozucu bir yenilgiden başka bir şey değildi.
15 Temmuz darbesinden beri bu politikaların ve yeni yenilgilerin tekrarından başka bir şey görmüyoruz. Örneğin Kılıçdaroğlu da Yenikapı’ya gitti ve orada Erdoğan’ın kitlesi tarafından yuhalanıp aşağıladı. Çıkmam dediği saraya çıktı.
HDP’nin bizim önerdiğimiz gibi sıkı bir tavrının olmaması da CHP’nin böyle tuzaklara düşmesini kolaylaştırmaktadır. Çünkü solundan böyle bir baskı yoktur.
Hâlbuki CHP’nin tabanı hiçbir zaman olmadığı kadar, Erdoğan’a karşı açık ve radikal politikaların özlemini duymaktadır ve böyle bir politik çizgiyi desteklemeye hazırdır.
Uzlaşmaz ve radikal bir tavır, CHP’nin tabanında bulacağı yankılar üzerinden, CHP yönetimi ve dolayısıyla da Erdoğan’ın üzerinde bir baskı oluşturur.
Erdoğan aslında yeteneksiz ve çapsız bir politikacıdır. Onun böyle çok yetenekli gibi görünmesinin nedeni karşısındakilerin ondan da daha kötü politikacılar olmasıdır.
*
ABD’nin Fethullah Gülen’i Türkiye’ye vermesine karşı çıkmak ve bunu örneğin Erdoğan’ın da mahkemeye çıkıp yargılanması koşuluna bağlamak, şu anlama gelir: Türkiye’de insan hakları, hukuk vs. geçersizdir; ABD mahkemeleri Fethullah Gülen’i bir darbeden suçlu olarak görse bile, bunun Türkiye’deki mahkemelerde hakka ve hukuka uygun olarak yargılanma olasılığı yoktur.
Bu da gerçek durumdur.
Politikalar gerçek durumdan hareket etmelidir.
Elbette Gülen’in, savunduğu programın Erdoğan’dan bir farkı yoktur. Ama Fethullah Gülen yargılanacaksa Erdoğan da yargılanmalıdır.
HDP’nin böyle (veya daha iyi düşünülmüş ama esası böyle olan) bir duruş sergilemesi; bir politika izlemesi gerekiyor.
HDP böyle bir politika izlemediği takdirde, böyle bir duruş sergilemediği takdirde, sonunda yine bu noktaya varacaktır ama iki seçim arasındaki hükümete katılma yanlışında olduğu gibi artık köşeye sıkışmış olarak ve moral bozucu yenilgilerin ardından.

15 Eylül 2016 Perşembe

8 Eylül 2016 Perşembe

Tasfiye Edilmesi Gereken Fethullah ve Fethullahçılar Değil; Bu Merkezi Bürokratik Devlet Cihazıdır

Fethullahçılara karşı hükümetin yürüttüğü tutuklama, işten çıkarma, malları gasp etme ve diğer tüm uygulamaların gösterdiği ve kanıtladığı bir gerçek var: maalesef Türkiye’de demokrat yok.
Belki demokratik özlemleri olan bireyler hatta eğilimler var ama demokratlar yok. Demokratik bir eğilim; bir hareket, bir parti yok. HDP de dâhil, yok.
Demokrasi her şeyden önce iki varsayımı gerektirir.
Demokrasinin birinci temel özelliği biçimsel (hukuki) eşitliktir.
Yani dil, din, soy, fikir, kültür ne olursa olsun devlet ve hukuk ve diğer insanlar karşısında bir eşitlik.
Bunun ise bir tek yolu vardır. Devletin, yani ulusun dilinin, dininin, tarihinin, kültürünün olmaması; ulusun (veya Devletin) bunlarla veya bunlardan biriyle değil; bunlarla tanımlanmaya karşı tanımlanması.

22 Temmuz 2016 Cuma

Şu An Yaşanan Erdoğan'ın Darbesidir. Bu Noktada Genel Olarak Derbelere veya 15 Temmuz'a Karşı Konuşmak ve Davranmak: Nesnel Olarak Bu darbeyi Dikkatlerden Kaçırmaya; Onun Bir Aracı Olmaya Yol Açar

15 Temmuz Darbe girişimine veya genel olarak darbelere karşı çıkmak; bunun için miting yapmak vs. şu an yaşanan Erdoğan'ın darbesini gözlerden gizlemek; "kuşa bak" yapmaktan başka bir anlama gelmez.
HDP açıkça ve derhal Erdoğan'ın darbeyi bahane ederek şu an gerçekleştirdiği darbesinin içinde bulunduğumuzu ifade etmeli ve bunu tüm mantık sonuçlarına götürerek öyle davranmalıdır.
Bunun bin politik güç ya da odak tarafından açıkça ifade edilmesi hayati önemdedir.
HDP bunu hala yapmadı. Derhal bunu yapmalı ve tüm halkı bu darbeye karşı direnmeye ve birlik olmaya çağırmalıdır. bu çağrının yankı bulup bulmamasının; fiili bir direnmeye yol açıp açmamasının önemi yoktur. Böyle bir tavır ve çağrı bunlara temel olur ve onların yolunu açar. HDP bunu hala yapmadı. Derhal yapmalıdır.
Hala darbe ile Kürdistan'daki savaş bağlantılarından söz edip Kürtlere o kadar kötü davranmanın ne kadar kötü olduğunu AKP'ye veya başkalarına göstermeye çalışmak politika değildir.
Politika kritik anda değişen güç konumlanışlarını ve nitelik değişikliklerini görmek ve buna uygun stratejik, taktik, örgütsel dönüşler yapabilmektir.
Şu an Erdoğan'ın bir darbe gerçekleştirdiği gerçeğini atlayan her söz ve davranış demokrasi mücadelesini zayıflatır ve yok eder; demokrasi güçlerini böler.
22. Temmuz.2016
Demir Küçükaydın

20 Temmuz 2016 Çarşamba

15 Temmuz Darbe Girişimi Üzerine Sorulara Cevaplar

H.Y - Soru:
15 Temmuz 2016 akşamında  içinde çok sayıda general ve bürokratın da bulunduğu bir darbe girişimi oldu. Bu askeri kalkışmayı nasıl tanımlayabiliriz? Darbe girişiminin arkasında hangi güçler olabilir? Darbenin bir AKP kurgusu olduğu yönünde iddiaların doğruluk payı ne olabilir? Bu aşamadan sonra Türkiye'yi nasıl günler bekliyor? Kürdler bu olayı nasıl algıladi, nasıl bir tutum takınmalıdırlar?

D.K. - Cevap:
15 Temmuz darbe girişimi sanırım bir erken doğum ya da düşük olarak tanımlanabilir. Erken doğuma ya da düşüğe  zorlanma da var gibi görülüyor. Büyük olasılıkla darbeciler tasfiye edileceklerdi ve deşifre olmuşlardı. Belki de kasıtlı olarak tasfiye edilecekleri ve deşifre oldukları bilgisi de onları erken ve hazırlıksız bir harekete zorlamak için kendilerine uçurulmuş da olabilir. Bu nedenle hazırlıksız bir şekilde ya devlet başa ya kuzgun leşe demek zorunda kaldıkları görülüyor. Komplo teorilerine uygun düşen bir yığın acemilikleri böyle açıklanabilir.

17 Temmuz 2016 Pazar

Darbe İçinde Darbe İçinde Darbe

Yorum soran ve niye yazmıyorsun diyen ve çok uzun yazdığımdan yakınan okur ve arkadaşlar için kısaca yorumum: Darbe İçinde Darbe İçinde Darbe.
(Açıklaması: (1) Erdoğan'ın darbesi (halen yürürlükte); (2) Erdoğan'a karşı darbe girişimi (Akim Kaldı); (3) Akim kalan darbeyi kullanarak birinci darbenin pekişmesi veya "Update" yapması. (Şu an yaşanan).Sonuç: şu anki rejim: Darbe içinde darbe.
Yapılacak iş: Klişeleşmiş "Demokrasi Güçlerinin Birliği" değildir.
Bugünkü programları, stratejileri ve taktikleriyle; örgüt yapıları ve anlayışlarıyla ne yeni bir güç yaratabilirler; ne de sabrın derinliklerini ve coşkunun zirvelerini harekete geçirebilirler.
Demokrasi güçlerinin her birinin (Kürtler, Aleviler, laikler, inanç olarak Müslümanlar, Demokratlar ve Sosyalistler) kendini program, strateji, taktik olarak baştan yenilemesi gerekir. Bu ise bu güçlerin her birinin kendi içinde var olan yapı, program, strateji ve taktiklere karşı teorik, ideolojik ve politik bir mücadele gerektirir. Her "dış savaş" önce veya yanı sıra bir "iç savaş" gerektirir.
Bu güçlerin hiç birinde gerçekten demokratik program ve stratejiye sahip güçler akımlar ve bunların var olan yapılara karşı bir mücadelesi ve "İç savaşı" görülmüyor. bu olmadan bir şey olmaz.
Her biri içindeki demokratların neyi savunması gerektiğine ilişkin olarak yıllardır yazdıklarımız ortadadır.
Bugün Türkiye'de ve Ortadoğu'da demokratik özlemleri olan muhalefet odakları vardır ama demokratik bir programı olan, ve bu programa uygun strateji taktik ve örgüt biçimlerini hiç olmazsa taslaklaştırmış bir örgüt, yayın vs. bir yana, entelektüel akım; bir çevre bile yoktur.
Bunlar bile ortada yokken yenilgilerin birbirini izlemesi kaçınılmazdır.
Oku ne kadar uzağa atmak istiyorsanız yayı o kadar germeniz; ne kadar ileri sıçramak istiyorsanız, o kadar gerileyip hız almanız ve enerji toplamanız gerekir.

13 Mayıs 2016 Cuma

Doğa Boşluk Sevmez mi?

"Doğa, Toplum, Bilim ve Politika"nın bu "Doğa Boşluk Sevmez mi?" başlıklı bu ikinci programında, doğa yasalarından hareketle toplumsal süreçleri açıklamaya kalkmanın yanlışlığını örnekliyoruz.
Video (Görsel) olarak da, sadece sesli (akustik) olarak da izlenebilir.



Aşağıdaki podcast adresinden sadece sesli olarak izleyebilirsiniz.

21 Nisan 2016 Perşembe

Doğa - Toplum - Bilim ve Politika başlığı altında Video yayınlarına başlıyoruz.





Aşağıdaki adreste soundcloud podcasttan videolar sadece ses olarak da dinlenebilir. Bundan sonra her videoyu böyle sadece ses olarak da koyacağım. İsteyen böyle de dinleyebilir.

16 Mart 2016 Çarşamba

Erdoğan’ın Darbesi Nasıl Engellenebilir?

Siyasi mücadelede verili andaki acil görevin; bu göreve uygun güçlerin ve mücadele biçimlerinin doğru olarak tanımlanması hayati önem taşır.
7 Haziran seçimlerinden beri, artık sorunun “Barış Süreci”, “Kürt Sorunu’nun çözümü”; “Demokratik Anayasa” vs. olmaktan çıktığını; yakalanması gereken ana halkanın; Erdoğan’ın ve darbesinin engellenmesi; Erdoğan’dan kurtulmak için en geniş güçleri bir araya getirmek olduğunu yazıyoruz.
Örneğin Geçen sene 27 Ekim’de şunları yazıyorduk:
“Kuran’ın Ali İmran Suresi’nin 185’inci ayetinde ve bazı mezarlıklarda “Her canlı ölümü tadacaktır.” diye yazar.
Türkiye’de ve hatta Ortadoğu’da yaşayan herkes “Erdoğan’dan nasıl kurtuluruz” sorusuyla karşılaşacaktır. (…)

12 Şubat 2016 Cuma

Gravitasyon (Yerçekimi) Dalgaları ve Dünya Savaşı Olasılığı

Bundan birkaç ay önce, Genel Görecelik Kuramı’nın ilk kez açıklanışının yüzüncü yılını vesile ederek, genel olarak Teoriye ve özel olarak da Marksist Teoriye ve onun sorunlarına dikkati çekmek için yazdığımız “Fizik ve Marksizm (Genel Görecelik Kuramının Yüzüncü Yılı Vesilesiyle)” başlıklı yazıda, geçer ayak şunları yazıyorduk:
“Newton’un çekim kuramında, zaman ve uzay, içinde nesnelerin ve olayların yer aldığı onlardan bağımsız bir sahne gibidir.
Genel Görecelikte ise, uzay-zaman maddenin ayrılmaz bir bileşeni veya özelliği olur; onunla karşılıklı etkileşim içindedir. Kütle uzay-zamanı eğer, eğilmiş uzay zaman kütlenin hareketini karşı olarak etkiler. Bu çok derin, diyalektik ve devrimci bir kavrayıştır.
Genel Görecelik Kuramı, şu ana kadar bütün sınavları başarıyla geçti.
Ancak hala önünde ciddi imtihanlar bulunuyor. Ne var ki, her ne olursa olsun, ilerde daha yetkin bir kuram çıkarsa, bu tıpkı, Newton’un çekim kuramının, Genel Göreceliğin özel bir hali olarak geçerliliğini koruması gibi, o daha geniş kuramın bir özel hali olarak koruyacaktır muhtemelen. Karanlık Madde, Karanlak Enerji, Gravitasyon Dalgaları gibi henüz varlıkları deneyle kanıtlanamamış varsayımlar, önümüzdeki yıllarda fiziğin yoğunlaşacağı ve bu kuramın tekrar sınanacağı alanlar olacaktır.” (Fizik ve Marksizm)

16 Ocak 2016 Cumartesi

“4 maddelik Yeni Bildiri” Üzerine – Her şey Yanlış, Her şey Karmakarışık

Önce aşağıdaki haberi ve haberdeki bildiriyi okuyunuz:
“Aydınlardan 4 maddelik yeni bildiri: Erdoğan rejimi Kürtleri öldüremez; PKK kör terörle sivillere zarar veremez!
Güneydoğudaki çatışmaların bir an önce durdurulmasını talebiyle "Suça ortak olmayacağız" bildirisine imza atan ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından 'ihanet'le suçlanan 1128 akademisyen hakkında başlatılan soruşturmalar ve evlerine polis baskınları eşliğinde gözaltlılara tepkiler sürerken 4 maddelik yeni bir bildiri daha geldi.
Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi ve aralarından Prof. Baskın Oran'ın da bulunduğu 100'den fazla aydın, sanatçı, yazar ve aktivist tarafından hazırlanan bildiride Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a yönelik tepki, 12 Eylül hatırlatması ve PKK'ya kör terör uyarısı var. "Erdoğan rejimi

14 Ocak 2016 Perşembe

HDP Demokrasi Platformu’nun Alternatif Program ve Tüzük Önerileri

Dün HDP’nin Yeniden Yapılanması İçin Bir Girişim  başlıklı yazımızda bu girişimin amaçlarını ifade eden duyuru ve çağrısını yayınlamıştık. Bugün girişimin HDP için önerdiği alternatif Program ve Tüzüğü aktaracağız.
Elbette bu Program ve Tüzüğün kabulü için önce tartışılması; tartışılması için de HDP Konferans ve Kongrelerinin Gündemine alınması gerekir.
Dünyadaki bütün olağan Kongrelerde kongre divanı önce gündem önerilerini alır; lehine ve aleyhine konuşacaklara söz verir ve sonunda o konuların gündeme alınıp alınıp alınmayacağı; alınacaksa hangi sırayla alınacağı üzerine oylama yapar.
Böyle olacağı ve olması gerektiği varsayımından hareketle bu girişim, öncelikle Program ve Tüzük konularının gündeme alınmasına yönelik olarak bir imza kampanyası başlatmış bulunuyor. HDP Delege, Üye ve Sempatizanları ne kadar çok bu gündem önerisini imzalarsa önerinin o kadar görmezden görülme ihtimali azalır. Bu nedenle HDP’nin Program ve Tüzüğünün değişmesini isteyenlerin öncelikle bu imza kampanyasına katılmaları ve yine tanıdıklarını bu imza kampanyasına katılmaya devat etmeleri yerinde olur.
Bu Gündeme ilişkin kampanyanın adı: “HDP'nin Program ve Yapısının (Tüzüğünün) tartışılması ve değiştirilmesinı Gündeme Almak”  başlığını taşıyor. Bu sayfaya gitmek için şu link’i veya Sayfanın adını tıklamak yeter.

13 Ocak 2016 Çarşamba

HDP’nin Yeniden Yapılanması İçin Bir Girişim

HDP bugün Türkiye’de ve hatta Ortadoğu’da gerçek bir demokratik hareketin ortaya çıkıp örgütlenebilmesi ve bölgeyi dönüştürebilmesi için bir umuttur.
Bir tür mezhepçi faşizme doğru hızla yol alan ve bu yolda HDP’yi en büyük engellerden biri olarak gören iktidarın saldırıları karşısında onu savunmak, elbette bir parça adalet ve demokrasi özlemi olan herkesin asgari görevlerinden biridir.
Ancak HDP bugünkü programıyla, demokrasi görevini doğru ve net olarak tanımlamış olmaktan uzak olduğu gibi, aynı zamanda bu görevi başarabilmek için, gerekli yapıya (gerek sosyolojik olarak bileşimi; gerek tüzüksel yapısı ve işleyişiyle) sahip olmaktan da çok uzaktır.

7 Ocak 2016 Perşembe

Demokrasi Mücadelesinin ve/veya HDP’nin Sorunları (3) HDP Programı Neden Demokratik Değildir? Örnek “Resmi Dil”, Ortak Dil (Lingua Franca) ve Ana Dil Hakkı

Nesnel çıkarları demokrasiden yana olan tüm toplumsal güçleri birleştirmenin biçimsel koşullarını önceki iki yazıda ele aldık.
Bunların birincisi, farklı öznelerin bir araya gelmesi ve kendini o taleplerde bulabilmesi için, programın, (taleplerin veya tekliflerin) Radikal, Kapsamlı ve Sistematik olması gerektiği idi. İlk yazıda bunun ne anlama geldiğin göstermeye çalışmıştık.
İkincisi, farklı dillerin (burada linguistik anlamda dilden söz etmiyoruz, farklı paradigmalar; gizli veya açık varsayımlar, problematikler, söylemler, ideolojiler anlamında kullanıyoruz dil kavramını) bir araya gelebilmesi için, sadece somut, herkesin aynı şeyleri anlayacağı bir program olması gerektiğini yine somut örneklerle göstermeye çalıştık.
Ancak bunlar son duruşmada biçimsel özelliklerdir. Bunlar içeriğin ne olması gerektiği üzerine yol gösterici olabilirler ama somut bir şey söylemezler.