30 Mart 2017 Perşembe

İdlib ve Zarrab - Ergenekon da Erdoğan da Sıkıştı

Fazla bir yoruma gerek yok. Sadece aşağıda sözü edilen yazılara bakmak bile yeter.
Bir süre önce, Türk devletinin, Erdoğan’ın yeni Osmanlıcı Suriye hükümetini yıkma stratejisinden, Suriye hükümetini destekleme stratejisine geçeceğini yazmıştık.
Bu strateji değişikliğinin nedeni yine aynı amaçtı: Kürt anasını görmesin.
Bu değişikliğin mantıki sonucunun Idlib’i rejim güçlerine vermek zorunda olduğunu, bunun da selefi ve cihatçıların ya tümden imhası ya da Türkiye’ye alınmasıyla son bulacağını, her iki halde de selefi Cihatçıların Türkiye için ciddi problem olacağını yazmıştık.
Bugün T-24’te yayınlanan Metin Gürcan’ın “İdlib ve Türkiye'deki aşırıcı Selefi ağların evrimi” başlıklı yazı, aslında farkına bile varmadan bu strateji değişikliğinin sonuçlarından nasıl sakınılacağını ve bu durumda karşılaşılacak zorlukları tartışıyor.

29 Mart 2017 Çarşamba

Erdoğan İtiraf Etti: İbre #HAYIR’dan Yana

Erdoğan dün Samsun’da “toplu açılış türeni görünümlü mitingte” (Diken) şu sözleri ediyor:
“Gençler, 16 Nisan’da ibreyi ‘evet’ten yana döndürmeye var mıyız?”
Daha sonra sözünün nereye gittiğini fark edince  “Sandıkları ‘Evet’le patlatmaya hazır mıyız?” diyerek düzeltmiş.
Bizim için burada önemli olan, bilinçsiz biçimde, kontrolsüz biçimde söylenen sözdür.
Unutmalar, güdük fiiller, dil sürçmeleri, rastlantısal ya da nedensiz değil; nedenleri olan olgulardır.
Erdoğan’ın bu ifadesi, kafasında, ibrenin #HAYIR’dan yana olduğu bilgisinin veya kabulünün bulunduğunu; dikkat etmeden konuştuğunda, kafasındaki bu kabulü farkına varmadan ele verdiğini göstermektedir.

26 Mart 2017 Pazar

Komplo “Teorileri”, Teori ve Demokrasi Mücadelesi Üzerine

Kimsenin teoriye, Marksizm’e, doğru bir politik çizgi için teorinin önemine ilgi duymadığı bir dönemde yaşıyoruz. Kendini Marksist olarak tanımlayanlar bile artık teoriye en küçük bir ilgi duymuyorlar.
Teori diye komplo “teorileri”nden başka bir şeyin konuşulduğu yok. Devrimci dalganın çekildiği, kitle hareketinin gerilediği dönemler böyledir. İnsanlarda genellikle bir aptallaşma eğilimi baş gösterir. Engels’in “enayiler Sosyalizmi” dediği ırkçılık ve antisemitizm; “enayiler teorisyenliği” denebilecek komplo “teorileri” ortalığı kaplar.
Bunun görmek için Türkiye’de bir kitapçıya girip raflarda sergilenen kitaplara bakmak yeter. Neredeyse kitapların yüzde doksanı komplo teorileridir. Gazetelerdeki yazılar veya internette yazılara yapılan yorumlara ise hiç değinmeye bile gerek yok. Korkunç bir aptallaşma, genelleme yeteneğinin yitirilişi egemen dünyaya, ama en korkunç ölçüde de Türkiye’ye. Bir parça Kürdistan ve Kürtler, orada yükselen mücadeleye bağlı olarak, bu çürüme eğiliminden biraz kendini kurtarmış bulunuyor.

24 Mart 2017 Cuma

Referandum ve Erdoğan Sonrası İçin Düşünmeye ve Hazırlığa Çağrı

Referandum sonrası için düşünmeye ve hazırlığa çağrıda bulunmak, suyu görmeden paçaları sıvama gibi görünebilir.
Çünkü kapitalizme geçişten beri; yani Greenwich Rasathanesi’nin üzerindeki fiktif meridyenin kabulünden ve bir “dünya saatine” geçişten beri; yani örneğin bu Şark despotluğunu, bu Nemrutlar, Firavunlardan kalma antik devleti ve onun egemenliğini sürdürebilmek için modernleştirme çabalarından dolayı, aydınlanmacı Monarklardan biri olarak tanımlanan Abdülhamit tarafından, şehirlerin meydanlarına saatler dikilmeye başladığından beri, hızlanan bir zaman içinde yaşıyoruz.
Bu nedenle dünyada her an, her şey ve bütün dengeler değişebilir.

23 Mart 2017 Perşembe

Türkiye’ye Demokrasi Niye Hiç Gelmeyecek? Medya Örneği

Türkiye’ye demokrasi gelmeyecek.
Çünkü hiç kimse yapıyı eleştirmiyor, ya hep politikalar eleştiriliyor; ya da ahlaki eleştiriler yapılıyor.
Örneğin gazetecileri alalım.
Bütün elde kalan ve neredeyse sadece internette sesini duyurabilen muhalif ve demokrat olma iddiasındaki gazeteciler hep, namuslu ve dürüst gazeteci olmaktan söz ediyor.
İktidarın gazeteleri satın alması, korkutması, el koyması karşısında, ya iktidarın gazeteleri kontrol altına almaması gerektiği; yani iktidara gelince ahlaklı olunması gerektiği; ya da gazete patronlarının ve sahiplerinin iktidarın baskılarına dayanması gerektiği, tabii yine ahlaklı olunması gerektiği türünden bir yaklaşım bütün basına egemen.
Kimsenin aklına bunu sorgulamak bile gelmiyor.
Bu yaklaşım sorgulanmadıkça da demokrasi gelmez.
Bir demokrat önce bu yaklaşımın yanlışlığı üzerine yoğunlaşır.

22 Mart 2017 Çarşamba

Gergerlioğlu ve Lenin (Demokrasi Mücadelesinin Sorunları)

Ezilenlerin mücadelesinin, ezilenlerin kendi yapısından gelen ciddi sorunları vardır.
Ezilenler, sömürülenler, baskı altındakiler, mazlumlar ancak kendilerini doğrudan ilgilendiren sorunlardan dolayı harekete geçer, örgütlenir ve direnirler. “Dil ağrıyan dişi kurcalar.”
Ama bir baskı ve sömürü biçimine karşı mücadele etmek, başka baskı ve sömürü biçimlerine karşı mücadeleyi veya duyarlılığı otomatik olarak yaratmaz. “Tok açın halinden anlamaz
Hatta bir baskı biçimine karşı mücadele edenler diğer baskı ve sömürü biçimlerine uğrayanlara karşı sadece duyarsız olmazlar; bizzat kendileri sorunun bir parçası olabilirler.
Örneğin bir işçinin uğradığı sınıfsal bir baskı ve sömürü onu otomatikman ulusal baskıya, kadınların uğradığı baskıya, Alevilerin uğradığı baskıya vs. karşı duyarlı yapmaz.

21 Mart 2017 Salı

Erdoğan Kaybetti

Erdoğan kaybetti. Referandum sonucu büyük bir olasılıkla #HAYIR çıkacak.
Ama #HAYIR çıkmasa da Erdoğan kaybedecek.
Çünkü kendi cephesini böldü.
Her biri tek tek küçük ama bir araya gelince büyük bir güç yığdı karşısına.
Son günlerde görülen son derece önemli iki gelişme Erdoğan’ın sonunun habercisidir.
Biri Mazlum-Der’deki gelişmelerdir. Mazlum-Der’e bile kayyum atandı, kongre hileleriyle Mazlum-Der ele geçirildi ve çoğu şubesi kapatıldı.
Diğeri “İslami Kesimin Önde Gelen Yazar ve Siyasetçileri”nin, Hak ve Adalet Platformu Adı Altında Bir Araya Gelmesidir.
Güçlünün haklılığı değil, haklının güçlülüğünden yana olmalıyız!” diyen bu yazar ve siyasetçiler bir bildiri yayınladı[1] ve #HAYIR için çalışmalara başladılar.
Bu gelişme aslında Ali Bulaç, Fehmi Koru, Levent Gültekin gibi isimlerde görülen genel eğilimin, bu sefer kolektif bir tavır alışa ve eyleme yönelmesi ve bir nitelik değişimi göstermesidir.
İşte Erdoğan’ın yenilgisini hazırlayacak gelişmelerin içerdeki tepe noktası budur.

19 Mart 2017 Pazar

Korkut Boratav, Perry Anderson, Habermas, Zizek Diğerleri ve Devrim Kavramı Üzerine

Dün Korkut Boratav’ın İleri Haber’de, “Neo-faşizm ve düzen dışı sol” başlıklı bir yazısı yayınlandı.
Boratav yazısında, Le Monde diplomatique’in Mart 2017 tarihli son sayısında yayınlanan, Perry Anderson’un denemesini vesile ederek, bir bakıma dünyadaki sosyalist entelijansiyanın bugünkü bunalım ve neo-faşizm karşısındaki çıkış ve alternatif arayışlarını kısaca özetliyor ve kendi konumunu açıklıyor.
Korkut Boratav, politik olarak, her ne kadar 60’ların dünyasından izler taşıyan ulusalcı bir çizginin dışına çıkamıyorsa da bir iktisatçı ve bilim adamı olarak her zaman izlemeye, yazılarını kaçırmamaya çalıştığım, bilimsel namusuna saygı duyduğum bir iktisatçıdır.
Perry Anderson ise, devrimci ve eleştirel Marksizm’in, Troçki ve Kıvılcımlı’nın yanı sıra devam ettirmiş (Alevilikten bir kavramla ifade edersek) bir “süreği”, yani “Batı Marksizmi”ni ve “Eleştirel Teori”yi (Frankfurt Okulu) bana tanıttığı için teorik evrimimde çok önemli bir rol oynamıştır.

18 Mart 2017 Cumartesi

Alman İstihbarat Teşkilatı Başkanı’nın 15 Temmuz Yorumları

Bundesnachrichtendienst (BND) Almanya’nın dış ülkelere yönelik (Auslandsaufklärung) tek haberalma servisidir.
Bunun başkanı olan Bruno Kahl 15 Temmuz’a ilişkin olarak birtakım değerlendirmelerde bulundu ve Alman basınında yayınlanan bu değerlendirmelerin Türkçede de çevirisi yayınlandı, örneğin TR724’te.
Biz 15 Temmuz’un hemen ardından, somut bir bilgi veya istihbarata dayanmadan; ama toplumsal güçlerin konum ve çıkarlarından hareketle, yani tümden gelimle birtakım değerlendirmelerde bulunmuştuk.
Alman İstihbarat Teşkilatı Başkanı Kalh’ın değerlendirmeleri ise, somut verilerden hareketle, yani tümevarımla 15 temmuz hakkında benzer sonuçlara ulaşıyor.
Elbet bu beyanatın şimdi verilmesinin politik bir anlamı olabilir.
Muhtemelen Erdoğan’ın gerginlik politikasına karşı bir uyarı gibi bir işlevi olabilir. Yani örneğin “Bizi fazla konuşturma” gibi bir anlamı olabilir.

17 Mart 2017 Cuma

Erdoğan’ın Kumarı, Ya Herro Ya Merro

Erdoğan şu sıralar hayatının kumarını oynuyor. Tüm söz ve davranışlarıyla bütün köprüleri atıyor, Kürtçeden Türkçeye geçmiş deyimle “ya herro ya merro” diyor.
Neden hayatının kumarı?
Erdoğan en küçük bir geri adım attığında, elindeki gücü biraz olsun kaybettiğinde hızla düşüşü başlar ve öylesine büyük suçlar işlemiş bulunuyor ki uluslararası bir mahkemede veya Yüce Divan’da sanık sandalyesine oturması kaçınılmazdır.
Bu nedenle ne yapıp edip bulunduğu yerde bulunmak, daha büyük bir güç ele geçirmek ve hep ileri gitmek zorundadır.
Erdoğan bulunduğu yerde kalabilmek için HER ŞEYİ yapmaya hazırdır.
Bu tespitten yola çıkmadıkça Türkiye’de doğru dürüst bir politika yapma olanağı yoktur.
Erdoğan’ın şimdiye kadar başarılı olmasının nedeni, karşısındakilerin kararsızlığından başka bir şey değildir.

16 Mart 2017 Perşembe

Çağımızın En Büyük Hilesi: Tanımlar Üzerinden Egemenlik

Çağımızı ve onun en temel sorunlarını anlamak ve çözebilmek hem son derece kolaydır; hem de son derece zordur. Esher’in resimleri belyki de bu zorluğun imgesel ifadeleridir.
Bunun nedeni egemenliğin bizzat tanımların kendisi aracılığıyla kurulmuş olmasıdır.
Yani o egemenliğe karşı çıkarken bile o tanımları sorgulamadan, kabul ederek karşı çıktığınız için, o egemenliği yaymaya ve güçlendirmeye devam edersiniz.
Sizin öznel niyetleriniz ile tarihsel ve toplumsal olarak nesnel yaptıklarınız birbiriyle çelişir.
Aslında bu son iki yüz yılda Marksizm’in ve Marksistlerin kaderi bu olgu üzerinden açıklanabilir.
Çağımızın iki temel sorunu Din ve Ulus’tur (veya Ulusçuluk).
Bu iki temel sorun da aynı yapıdaki, yani tanımın kendisi aracılığıyla egemenlik diyebileceğimiz, iki “hile”ye dayanmaktadır.

14 Mart 2017 Salı

Erdoğan Rejiminin Karakteri ve Faşizm Üzerine

Erdoğan’ın şimdiki ve kurmak istediği rejimin karakteri sorunu, son zamanlarda, en azından kendine Marksist diyenler arasında bir tartışmaya yol açtı.
Erdoğan’a ve oturtmak istediği rejime karşı mücadelenin acil önemi nedeniyle bu konuda yazmaya hem gerek görmedik hem de zaman ve enerjimiz olmadı.
Gerek görmedik, çünkü artık yeni kuşaklar Marksizmi ve Marksist kategorileri bilmemekle kalmıyorlar, ayrıca ona ilgi de duymuyorlardı. Bu durumda o kategorilerin bilimsel ve dakik tanımlamasının ve bu tanımlamalara dayanacak rejim tanımlamalarının bir anlamı kalmıyor. Yeni kuşaklar için bu tartışmalar, bizim için kapitalizm öncesi çağların teolojik tartışmalarından daha fazla bir şey ifade etmiyorlar.
Bu nedenle, böyle marksizmin kategorileri ve buna bağlı olarak Erdoğan rejiminin karakteri konusundaki tartışmaya, konuyu somut olarak izlenecek tatikler veya stratejiler bağlamında girmeyi daha hayata yakın  ve somut bulduğumuzdan, girmedik.
Yoksa bu topa girmeyiş, bu konularda bir görüşümüz olmadığı anlmamına gelmiyordu.
Aslında bu bağlamda bir tartışma hemen 12 Mart sonrasında 12 Mart rejiminin karakterine ilişkin olarak yapılmıştı.

13 Mart 2017 Pazartesi

Erdoğan’a Açık ve Adil Bir Teklif

Erdoğan Bey,
Aslında bu mektuba, “Sayın Erdoğan” diye başlamayı isterdim.
Ama bugün siz Türk devletinin başısınız.
İtikadımca insanların elinde güç ve yetki olduğunda onlara karşı olabildiğince o yetki ve gücün zorladığı hitaplardan azade olarak hitap etmek; onlara bir an gibi gelip geçici hayatta aslında bir hiç olduklarını hatırlatmak için, o kişiye konumundan soyutlayan ifadelerle hitap etmek gerektiğini düşünürüm.
Hiçbir gücünüz ve yetkiniz olmasaydı, size “Sayın Erdoğan” diye hitap edebilirdim. Ama şimdi çok büyük yetkileriniz ve gücünüz olduğu için, size sadece “Erdoğan Bey” diyebilirim.
Ayrıca böyle hitabımın sizin dayandığınız iddiasında olduğunuz İslam’a da uygun olduğunu düşünüyorum.

11 Mart 2017 Cumartesi

Ses (Audio) Dosyası Olarak Yazılar ve Videolar - Online veya indirilerek de dinlenebilir

Yazılarımızı sesli olarak okunmuş şekilde dinleyebilmek için de koyuyoruz. Özellikle çalışanlar, zamanı olmayanlar, okumayı sevmeyenler ve görme özürlü olanlar için kullanışlı bir yöntem. İndirilip öyle de dinlenebilir. Özellikle görme özürlü tanıdıklarınızı haberdar etmenizi dileriz.

Tanrı’nın Nasıl Bir Varlık Olduğu Üzerine İnananların ve Pozitivistlerin Ortak Kabulleri

Böyle bir konu ilk bakışta günümüzün sorunlarıyla ilgisiz gibi görünebilir.
Ancak bu konu, zıt gibi görünenlerin aslında hiç de zıt olmadıklarını görmemizi ve o zıtların sürdürdüğü dövüşün, bir kayıkçı dövüşü olduğunu anlamayı ve kayıkçı dövüşünün kendisine karşı bir mücadeleye başlamamızı sağlayabilir.
Bu ortak kabulleri ve kayıkçı dövüşünü, onların Allah ya da Tanrı konusundaki ortak kabullerinde görmek mümkündür.
Örneğin Yaradılışçılar ve Darvinciler veya evrimciler kavgasını ele alalım.
İkisi de çok farklı ve birbirine karşı tezleri savunuyor görünürler. Bir taraf Allah’ın varlığını, diğerleri Allah’ın yokluğunu kanıtlamaya çalışır.
Ancak bunların getirdikleri argümanlara baktığımızda, aynı ortak kabullerle konuyu tartıştıklarını görürüz.

10 Mart 2017 Cuma

Erdoğan Putin’e Ne Verecek? Suriye’de Yeni Strateji

Erdoğan Putin ile görüşmeye giderken oradaki görüşmelerin ve Erdoğan’ın yeni stratejisinin ne olabileceği üzerine bir öngörüde bulunulabilir.
Bugünkü yazısını Murat yetkin şu sözlerle bitiriyordu:
“Önümüzdeki birkaç gün, Türkiye’nin Suriye siyasetinin durumu ve geleceği bakımından ve ayrıca PKK ile mücadelenin alacağı şekil bakımından belirleyici olabilir.”
Biz eldeki verilerin nasıl bir doğrultu gösterdiğine bakalım.
Kısaca şöyle toparlayabiliriz:
Rojava’da 2013’teki gelişmeler Erdoğan’ı ve Türk devletini Kürtlerle Barış stratejisine zorlamıştı; Bu stratejinin Kürt hareketinin güçlenmesini engellemediğini görünce, 2015’te Rojava’yı kuşat ve ez stratejisine geçtiler.
Şimdi bu ikisi de iflas edince, Suriye rejimi ile barış, Rojava’yı durdur stratejisine doğru geri adım atacaklar.

8 Mart 2017 Çarşamba

Kadınlar ve Kürt Özgürlük Hareketi Üzerine

Bugün 8 Mart. Aşağıda 2000 yılında, yani 17 yıl önce yazılmış iki yazı yer alıyor. Bu yazılar o zamanlar Avrupa’da çıkan, yazarı olduğumuz Özgür Politika’da yayınlanmışlardı.
Bu yazılar yazıldığı zaman, yani 2000 yılında, Kürt hareketine kimse değer vermiyordu. Bütün Türk sosyalist hareketleri şu veya bu ölçüde ulusalcıydı ya da ulusalcılığın baskısıyla Kürt hareketinden uzak duruyordu.
Kürtler içinde de Öcalan ve onun temsil ettiği çizgi yediği ağır darbenin etkisi altındaydı. Kürt hareketinin bittiği düşünülüyordu.
Öcalan’ın her görüşmede kadınlara selam yollaması basit bir denge hesabı, bir retorik ve örgüt içi dengelerle ilgili diplomatik manevralar olarak görülüyor; kimse tarafından ciddiye alınmıyordu.

7 Mart 2017 Salı

Erdoğan’ın “Kardan Zarar” Hesabı ve Sivil Direniş Gereği

Referandumda #HAYIR çıkması durumunda, hukuken Erdoğan elindeki OHAL yetkilerini bulundurmaya devam edecek ve şu an var olan fiili başkanlık ve diktatörlük sistemi de olduğu gibi sürecektir.
Yani #HAYIR sonucu bile onun için “kardan zarar” gibidir.
Ancak #HAYIR aynı zamanda Erdoğan’ın bugünkü fiili diktatörlüğüne de #HAYIR anlamına gelecektir.
En azından Demokratlar, Liberaller, Kürtler, “Laik yaşam tarzındakiler”, Aleviler için.
Ancak “Türk milliyetçileri” ve “devletin bekasını” savunanlar için, yani Ulusalcılar (yani CHP’nin önemli bir bölümü) ve MHP’liler için, Erdoğan’ın bu yetkilerle yerinde kalması ciddi bir sorun oluşturmayacaktır.
Hatta bunlar Erdoğan’ın istifası talepleri karşısında, Erdoğan’ın yanında yer alabilirler veya tarafsız kalabilirler.

6 Mart 2017 Pazartesi

Erdoğan’ın “Beka Sorunu” – Neyin Karşılığında Ne Verebilir?

Son yazımızın sonunda şu sözlere yer veriyorduk:
Her sonu gelen sistem, sınıf ve güç, kendi sonunu dünyanın sonu olarak görür ve kendisiyle birlikte her şeyi yok etmek için sonradan intihar anlamına geldiği söylenecek bir hamle yapar.
Ve bu hamle genellikle onun sonunu hızlandırmaktan başka bir işlev de görmez.
İşte şimdi böyle bir kritik kavşağa gelmiş bulunuyoruz.
Ne yapacağını bilmiyoruz.
Ancak her türlü çılgınlığı yapacaklarından emin olabiliriz.
Erdoğan’ın neler yapabileceğine geçmişe bakarak, kategorik bir cevap verilebilir belki.
Kategorik cevabımız şudur: büyük güçlerden birine (ABD ya da Rusya) bir şeyler verme karşılığında, Kürtlere ve Rojava’ya saldırı hakkı?
Sorun Erdoğan’ın bu olanağı bulup bulamayacağında toplanıyor. Yoksa akla gelebilecek her şeyi vermeye hazırdır.
Geçmiş hep böyle olduğunu gösteriyor.

5 Mart 2017 Pazar

#HAYIR İçin Yazılar - Sesli olarak okunmuş dinlemek için - İndirilebilir veya Online dinlenebilir

#HAYIR kampanyası bağlamında yazdığımız yazıları bu dinleme listesinde bir arada bulmak, online olarak veya indirdikten sonra istenen yer ve zamanda dinlemek mümkündür.. Şu ana kadar 22 yazıyı koymuş bulunuyoruz ve her gün yeni bir tanesini ekliyoruz. Bu yazıları sesli olarak okuyan arkadaşa da teşekkürü borç biliyoruz.

3 Mart 2017 Cuma

Erdoğan’ın Menbiç Provokasyonu – Bir Sıçrarsın Çekirge, İki Sıçrarsın Çekirge

Birkaç gün önce Barzani’nin Ankara ziyareti üzerine “#HAYIR’sız Gelişmeler - Kötü Kokular Geliyor” başlıklı yazıda sözünü ettiğimiz kötü kokular gelmeye başladı ve Barzani Peşmergelerini Şengal’e yollayıp oranın öz savunma güçlerine (Şengal Direniş Birlikleri) karşı baskı yapmaya, çatışma çıkarmaya çalıştı.
Herhalde gereken cevabı almış olmalılar ki, “Peşmerge Güçleri Şengal Basın Sözcüsü Xelil Şivan, çatışmaların sona erdiğini belirterek, çatışmaların bir daha yaşanmaması için Peşmerge bakanlığı ile YBŞ arasında görüşmelerin sürdüğünü” söylemiş Sputnik’e verdiği demecinde.
Şimdi de Menbiç ve Almanya provokasyonları başladı.  Kılıçdaroğlu’nun Almanya konusunda Erdoğan’ın yanında saf tutmasını not edip, Almanya’yı şimdilik bir tarafa bırakalım. Menbiç’e bakalım.

1 Mart 2017 Çarşamba

Erdoğan’a Hakaret Hakkı

Hiç kimseye ve hiçbir şeye hakaret edilmemelidir.
Ama “hakaret” ne?
Neyin “hakaret” olduğunu veya olmadığını kim belirleyecek?
Biri için son derece yerinde bir eleştiri olan, diğeri için “hakaret” olur.
Bu nedenle, anlamı son derece belirsiz, kullanan ve algılayana göre değişen, hele fiili toplumsal ilişkiler içinde fiilen güçlünün rakiplerini susturmasının veya baskı altına almasının aracı olan bir kavramla bir hukuk oluşturulamaz.
Hukuk matematik gibi son derece net ve açık olarak tanımlanmış, hiçbir öznelliğe yer vermeyen kavramlara dayanabilir.
Bu nedenle, “hakaret” diye bir suç tanımı yapmak yanlıştır.
Hakaretleri engellemenin bir tek yolu vardır: kesin ve sınırsız bir fikir özgürlüğü.
Eğer birisi bir iddiada bulunmuşsa bunun kanıtlanması ve kanıtlanmadığı takdirde yaptırım uygulanması ile yetinilmelidir.