sosyoloji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sosyoloji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
21 Şubat 2023 Salı
Milletler ve Milliyetçilik Nedir? 16 Şubat Perşembe akşamı yapılan Sunum
Milletler ve Milliyetçilik Nedir? Renkler ve Pencereler Grubunda 16 Şubat 2023 Perşembe akşamı birçok izleyicinin online katılımıyla yapılan sunumun videosu. Bu sunumda aslında Marksizmin Yeniden İnşası - Uluslar ve Ulusçuluk Teorisine Giriş başlığı altında bir seri yazı olarak ve daha sonra da dijital kitap olarak yayınladığım yazıların kısa bir versiyonu sayılabilir.
16 Şubat 2023 Perşembe
"Milletler ve Milliyetçilik Nedir?" Konulu Sunum
Değerli Arkadaşlar, "Renkler ve Pencereler" grubunun düzenlediği "Perşembe Söyleşileri" serisinde bu hafta, 16 Şubat Perşembe akşamı, Türkiye Saati ile 21.00 - 23.00 arasında "Milletler ve milliyetçilik Nedir?" konulu bir sunum yapacağım ve sonra da tartışılacak. Epeydir geliştirdiğim tezlerimi bu vesileyle açıklamak ve tartışmak isterim. Dilerim ilgi duyan herkes katılır ve verimli bir tartışma olur. Toplantının linki Perşembe günü gruba iletilecek. Link üzerinden katılmak mümkün. Bu nedenle şimdiden bu toplantıyla ilgili olarak açılmış olan “Milletler ve Milliyetçilik” isimli WhatsApp grubuna katılırsanız, hemen haberiniz olabilir ve katılabilirsiniz. Gruba katılma linki:
https://chat.whatsapp.com/GVeKplFfZQR7u53yKYS7wo
Toplantı konusuyla ilgili iki kitap (“Marksizm Milletler ve Milliyetçilik (Sosyalizmin Milliyetçilikle
İmtihanı)” ve “Uluslar ve Ulusçuluk
Teorisine Giriş”) PDF ve EPUB formatlarıyla, konuyla ilgili bir Power Point
Sunumu, Konunun Önemine ilişkin kısa açıklama ve Sunumu yapacak olanın
biyografisi, kitaplarının listesi ve adreslerini içeren dosyalar şuradan
indirilebilir:
27 Mayıs 2019 Pazartesi
Ulus’un, Din’in ve Toplum’un ne Olduğunu Anlamak Niçin Çok Zordur ve Çok Önemlidir?
Önce okuyucuya pek alışılmamış birkaç soru:
Ulus hakkındaki tanımınız ulusçuların ulus tanımıysa ve siz
bunu bilmiyorsanız, ulusun ne olduğunun sosyolojik (bilimsel) bir tanımına
nasıl ulaşabilirsiniz?
Din’in ne olduğuna ilişkin tanımınız bir Din’in Din
tanımıysa ve siz bunu bilmiyorsanız, Din’in ne olduğunun sosyolojik (bilimsel) bir
tanımına nasıl ulaşabilirsiniz?
Toplum hakkındaki tanımınız, bu modern toplumun kendisini
tanımlamasıysa ve siz bunu bilmiyorsanız, Toplum’un bilimsel ya da sosyolojik bir
tanımına nasıl ulaşabilirsiniz?
Yani ulus tanımınızın ulusçuların ulus tanımı, din
tanımınızın kendini bu tanım aracılığıyla var etmiş bir dinin din tanımı,
toplum tanımınızın bu modern toplumun toplum tanımı, yani aslında kendisinin kendisi
hakkındaki tanımı olduğunu da bilmiyorsanız ve bunun farkında değilseniz, bunun
farkına nasıl varırsınız? Bunu nasıl bilebilirsiniz?
7 Ocak 2018 Pazar
Münir Özkul’un Ardından Şabanların Sonuncusu Gider Receplerin Diktatörlüğü Gelirken
Münir Özkul’un gidişi aynı zamanda bir dönemin sembolünün
gidişi, bir dönemin bitişi anlamına geliyor.
Geçenlerde bir programda Bekir Ağırdır, tamı tamına öyle
olmayabilir ama anlamca, “Şabanlar Recep
İvedikleşiyor” diyerek toplumun kültüründe, değerlerinde, psikolojisindeki
değişmeyi ve çürümeyi bu çok bilinen iki imgeyle özetleyivermişti.
Bir resim bin sözden çok daha fazlasını anlatır derler, bir
imge de bin kavramdan da daha çok şey anlatır bazen.
Belli tiplerin, müziklerin, sembollerin, giyinişlerin,
sözcüklerin belli dönemlerde tutması, onların, toplumun derinliklerinde yaşanan
değişmelerin yüzeye vuran izleridir.
Türkiye’de 1960’larda başlayan, 12 Mart döneminde kısa bir
yenilgi yaşasa da, 1980’e kadar süren, aşağı yukarı yirmi yıllık bir devrimci
kabarış, geniş ezilen kitlelerin bir politizasyonu ve radikalleşmesi yaşandı.
3 Ocak 2018 Çarşamba
Bir Devrimin Eşiğinde (10) – Harari’nin “Hayvanlardan Tanrılara: Sapiens”inin Eleştirisi (2)
Harari kitabının ilk bölümünde insan türünün evriminin kimi
sorunları hakkında birtakım açıklamalar yapıyor.
“Bir Devrimin Eşiğinde”
yazı serisini okuyanlar bilirler ki, biz de bu serinin önceki bölümlerinde,
yine aynı evrimin bir kronolojisini yapmış ve bu evrimin kimi sorunlarına bazı
açıklamalar getirmiştik
Son verilere dayanarak bu kronoloji yuvarlak rakamlarla
şöyledir.
3,5 milyon yıl önce
ilk taş “alet”lerin kullanılmaya başlandığı, kemiklerin kırılıp iliklerinin
çıkarıldığı görülüyor. Meşhur Lucy
veya diğer deyişle Australopithecus böyleydi.[1] (Elbette şunu veri olarak
kabul etmek gerekiyor: Australopithecus var
olan benzeri türlerden sadece biriydi. Ama biz kolaylık olsun diye, en meşhur
örneği belirtmekle yetiniyoruz.) Yani Dik duran, taş el baltasını ve sopayı cansız bir organ olarak kullanabilen
insan ve maymun arasındaki tür diyelim buna. (Kimileri Australopithecus ve benzerlerini bir insan türü olarak kabul
etmiyor.)
27 Kasım 2017 Pazartesi
Bir devrimin Eşiğinde (6) – Biyolojik ve Toplumsal Kategoriler ve Toplumsal Bir İlişki Olarak Nesneler
Marksizm, maddi ya da manevi, herhangi bir nesnenin,
sosyolojik olarak toplumsal bir ilişki
olduğundan ve öyle ele alınması gerektiğinden söz eder.
Bu hayati önemde bir önermedir. Tarih ve toplum üstü bir insan özü olmadığı (örneğin “insanoğlu özünde bencil bir yaratıktır gibi saçmalıklar ve bunları eskiden öğrendiklerini unutup Marksist bir önermeymiş gibi söyleyenler göz önüne getirilsin.) önermesi de aslında bu önermenin bir mantık sonucundan başka bir şey değildir.
Bu hayati önemde bir önermedir. Tarih ve toplum üstü bir insan özü olmadığı (örneğin “insanoğlu özünde bencil bir yaratıktır gibi saçmalıklar ve bunları eskiden öğrendiklerini unutup Marksist bir önermeymiş gibi söyleyenler göz önüne getirilsin.) önermesi de aslında bu önermenin bir mantık sonucundan başka bir şey değildir.
Bu ne demektir?
Örneğin bir traktörü ele alalım.
Traktör, örneğin kapitalist bir toplumda sosyolojik olarak
bir üretim
aracı; ama ekonomi politik
olarak aynı zamanda bir sabit sermaye olabilir.
17 Kasım 2017 Cuma
Bir Devrimin Eşiğinde (4) – Robotlar Niçin Artı Değer Üretemez?
Bu yazı serisine gelince gerek sosyalist veya Marksist
olduğunu düşünenlerin, gerek böyle bir iddiası bile olmayanların, üretici
güçlerdeki bu eşi benzeri olmayan eşiğinde bulunduğumuz devrimi, ekonomi politiğini ve sosyolojinin, yani kısa adıyla
Marksizmin, kavramlarıyla ele almaktan ne kadar uzak olduğu, bu devrimi kimi
“bilim kurgu” yazarlarının saçma denebilecek kavram ve bakış açısıyla anlamaya
çalıştıklarını ve bu nedenle yazdıklarımızı anlayamadıklarını, çok farklı
diller konuştuğumuzu görünce, geçen yazıda açtığımız bu parantezi biraz daha
uzatıp, bazı somut örneklerle kavramsal netlikler sağlayarak konuyu açmayı
deneyelim.
Geçen yazıda temel bir yanlış anlamayı engellemek için, aslında
geleceğe ilişkin tahminler yapmadığımızı, gelişmeleri sadece bazı sabitler
bağlamında ele alıp ortaya çıkacak aşılmaz sınır ve çelişkileri göstermeye
çalıştığımızı yazdık.
Işık hızı veya büyüyen bir cismin yüzeyinin karesi hacminin
küpü kadar artacağı gibi örnekleri verip, bunların yaratacağı aşılmaz sınırlardan söz ettik.
Toplumdan bir örnek olarak da robotların bütün kullanım
değerlerini “ürettiği” bir toplumda artı değer üretiminin, dolayısıyla da
kapitalizmin mümkün olmadığını, çıkarsamalarımızın örneğin böyle bir ekonomi
politik ve sosyolojik bir sabite dayandığını söyledik.
2 Kasım 2017 Perşembe
Ekim Devrimi Sosyalist Bir Devrim miydi?
Bu başlığı okuyan okuyucunun aklına, Ekim Devrimi’nin bir
devrim değil bir darbe olduğu; sosyalist bir devrim için koşulların
olgunlaşmadığı geri bir ülkede olması; yozlaşmasının nedenleri ve nasıl başladığı
üzerine tartışmalar gelmesin.
Sorumuz, aslında bütün bu tartışmaların hepsinin dayandığı
varsayımların ve kavramları eleştiriden geçirmeye ve aslında bu tartışmaların
aynı ortak kavram sistemine ve varsayımlara dayandığını göstermeye yöneliktir.
Bu tartışmalar aynı devrim kavrayışına dayanırlar. Biz bu
devrim kavrayışını sorgulayacağız.
Bir yanlış anlamaya yer vermemek için, yukarıdaki
tartışmalar bağlamında temel görüşlerimizi de başlangıçta belirtelim.
16 Mart 2017 Perşembe
Çağımızın En Büyük Hilesi: Tanımlar Üzerinden Egemenlik
Çağımızı ve onun en temel sorunlarını anlamak ve çözebilmek
hem son derece kolaydır; hem de son derece zordur. Esher’in resimleri belyki de
bu zorluğun imgesel ifadeleridir.
Bunun nedeni egemenliğin bizzat tanımların kendisi
aracılığıyla kurulmuş olmasıdır.
Yani o egemenliğe karşı çıkarken bile o tanımları
sorgulamadan, kabul ederek karşı çıktığınız için, o egemenliği yaymaya ve
güçlendirmeye devam edersiniz.
Sizin öznel niyetleriniz ile tarihsel ve toplumsal olarak
nesnel yaptıklarınız birbiriyle çelişir.
Aslında bu son iki yüz yılda Marksizm’in ve Marksistlerin
kaderi bu olgu üzerinden açıklanabilir.
Çağımızın iki temel sorunu Din ve Ulus’tur (veya Ulusçuluk).
Bu iki temel sorun da aynı yapıdaki, yani tanımın kendisi aracılığıyla
egemenlik diyebileceğimiz, iki “hile”ye dayanmaktadır.
11 Şubat 2017 Cumartesi
“Terörist”, “Terör Örgütü”, “Terörist Başı”, “FETÖ” Gibi Kavramların Bir Terör Aracı Olarak Kullanımı
“Terör” sözcüğünün anlamı, yıldırma, korkutmadır. Bir
eylemin adıdır.
Ancak bizler onu bu nötr (tarafsız) korkutma yıldırma
anlamıyla kullanmayız. Kullandığımız takdirde tamamen saçma görünecek sonuçlar
görülür.
Çocuğu yanlış bir şey yapıp kendine zarar vermesin diye onu
örneğin “orada öcüler var, sonra seni yerler oradan uzak dur” diyen anne bir “terör”
eylemi, (Korkutma, yıldırma) eylemi yapmaktadır. Çocuğunu sözle korkutmakta,
yıldırmaktadır. O anne, kelimenin gerçek anlamıyla teröristtir.
“Bunu yapmayın, yoksa cehennemde şöyle yanarsınız” diyen din
adamı, cemaati korkutmakta, yıldırmakta, yani bir terör eylemi yapmaktadır. Kelimenin
gerçek anlamında bir teröristtir.
19 Ocak 2017 Perşembe
Güvercinler, Müslümanlar, Türkler ve İnsanlar
Hrant Dink “Ruh halimin Güvercin Tedirginliği”
başlıklı yazısının son satırlarında umudunu ve güvenini şu sözlerle dile
getiriyordu:
“Evet, kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde
görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz.
Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında
dahi yaşamlarını sürdürürler.
Evet, biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce.”
Ama bu satırların Dink’in son satırlarından biri
olması, aynı zamanda bu umudun ve güvenin hiçbir dayanağı olmadığını da
kanıtlamış bulunuyor.
Niçin böyle?
Çünkü Hrant’ın unuttuğu
bir şey vardı, biyolojik bir kavram
olarak insan ile (yani küçük harflerle insan olmakla), sosyolojik olarak İnsan (büyük harflerle
İnsan) olmak arasındaki farkı göremiyordu.
Yani unuttuğu “bu ülkede” İnsanların değil Türklerin yaşadığı idi.
17 Ekim 2016 Pazartesi
Görsel Sunumlarda Yeni Dönem ve İçerik Planlaması Hakkında
(Bu sunum esas olarak videoya kaydedildi ve Youtube'da yayınlandı. buradan izleyebilirsiniz.Ama aynı zamanda ses dosyası olarak indirilebilir. (Burada) Bir wlan olan yerde akıllı telefonunuza indirip yürürken, otobüs veya trende, mutfakta yemek yaparken, veya uyuma zorluğu çektiğinizde uyuyabilmek için :) dinleyebilirsiniz. Aşağıda ayrıca sunum için aldığımız notlar da bulunuyor. Okumayı tercih edecekler veya ayrıca notlara bakmak isteyenler aşağıda onları da okuyabilir).
Epey önce görsel sunumlara başladık ve sadece üç yayın yapabildik
Epey önce görsel sunumlara başladık ve sadece üç yayın yapabildik
· 21 Nisan – “Sözlü , yazılı ve Görsel Kültür”
· 13 Mayıs – “Doğa Boşluk Sevmez mi?”
· 21 Mayısta da “Hayaller ve Gerçekler”i kaydetmişiz (bunu birkaç gün önce yayınladık)
Neredeyse beş ay geçti.
Arada teorik çalışmalara yöneldik.
Ama, Türkiye’de herşey böylesine freni patlamış kamyon gibi felakete giderken ne mümkün uzun vadeli ve teorik çalışmalara yönelmek.
Bu nedenle yine yazmaya, sözlü ve vizüel (görsel) biçimlerde elimizden geleni yapmaya çalışalım.
Sanki dinleyen varmış gibi.
Yok, ama elimizden başka bir şey de gelmiyor. Eskiler ne demiş, “İyilik yap denize at balik bilmezse halik bilir”, veya bir Ermeni ustanın dediği gibi. “Emek zayi olmaz”.
Böyle olduğunu umalım. Çırpınmaya, debelenmeye devam edelim.
Görsel Sunumlarda Yeni Dönem ve İçerik Planlaması Hakkında
(Bu sunum esas olarak videoya kaydedildi ve Youtube'da yayınlandı. Ama aynı zamanda ses dosyası olarak indirilebilir. Bir wlan olan yerde akıllı telefonunuza indirip yürürken, otobüs veya trende, mutfakta yemek yaparken, veya uyuma zorluğu çektiğinizde uyuyabilmek için :) dinleyebilirsiniz. Aşağıda ayrıca sunum için aldığımız notlar da bulunuyor. Okumayı tercih edecekler veya ayrıca notlara bakmak isteyenler aşağıda onları da okuyabilir).
11 Ekim 2016 Salı
Yirmi Birinci Yüzyılda Din - İndirip Dinleyebilmek için ses dosyası olarak
Akıllı telefonlarla kolayca dinlenebilmesi için ilk elde videoları sadece ses dosyası olarak yükleyeceğim. Ayrıca bu ses dosyaları isteyen tarafından indirilebilecek, böylece sürekli online gereği olmadan da dinlenebilecek.
Aşağıda 2014 yılı Mart ayında Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesinin daveti üzerine orada yaptığımız Din konusundaki sunuş yer alıyor. Elbet isteyen Youtube'dan görüntülü olarak da izleyebilir. Din konusundaki ezberlerin bozulması ve bizim temellendirmeye çalıştığımız bilimsel ve Marksist din teorisini kavramak bakımından bir giriş gibi kabul edilebilir.
Aşağıda 2014 yılı Mart ayında Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesinin daveti üzerine orada yaptığımız Din konusundaki sunuş yer alıyor. Elbet isteyen Youtube'dan görüntülü olarak da izleyebilir. Din konusundaki ezberlerin bozulması ve bizim temellendirmeye çalıştığımız bilimsel ve Marksist din teorisini kavramak bakımından bir giriş gibi kabul edilebilir.
16 Ocak 2016 Cumartesi
“4 maddelik Yeni Bildiri” Üzerine – Her şey Yanlış, Her şey Karmakarışık
Önce aşağıdaki haberi ve haberdeki bildiriyi okuyunuz:
“Aydınlardan 4
maddelik yeni bildiri: Erdoğan rejimi Kürtleri öldüremez; PKK kör terörle
sivillere zarar veremez!
Güneydoğudaki
çatışmaların bir an önce durdurulmasını talebiyle "Suça ortak
olmayacağız" bildirisine imza atan ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan
tarafından 'ihanet'le suçlanan 1128 akademisyen hakkında başlatılan
soruşturmalar ve evlerine polis baskınları eşliğinde gözaltlılara tepkiler
sürerken 4 maddelik yeni bir bildiri daha geldi.
Ankara Düşünceye
Özgürlük Girişimi ve aralarından Prof. Baskın Oran'ın da bulunduğu 100'den
fazla aydın, sanatçı, yazar ve aktivist tarafından hazırlanan bildiride
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a yönelik tepki, 12 Eylül hatırlatması ve PKK'ya
kör terör uyarısı var. "Erdoğan rejimi
26 Eylül 2015 Cumartesi
Milliyetçiliğin Milliyetçi ve Sosyolojik Tanımları
Sınıf mücadelesinde en büyük ve başarılı hile, kendi
normatif tanımınızın sanki sosyolojik bir tanımmış gibi kabul edilmesidir. Bu durumda
size karşı çıkanlar bile sizin tanımınızı kabul ederek size karşı
çıktıklarından aslında size hizmet ederler.
Ne demek istiyoruz?
Bunu biraz açalım çünkü bunu anlamadan hiçbir şeyi
anlamak mümkün değildir.
Örneğin, bugün her yerde din bir “inanç”
olarak tanımlanır. Herkes bunu kabullenmiştir. Kimse artık bu kabul ve tanımın yanlışlığından
şüphe etmeyi aklına bile getirmez. Kimse “İnanç nedir? Bu kullanımda inanç
nasıl tanımlanmaktadır. Sosyolojik olarak inanç diye bir kategori var mıdır?” gibi
sorular sormaz.
İşte klasik kavramlarla ifade edilirse “ideolojik
egemenlik” ya da sosyolojik kavramlarla bir dinin yerleşmesi tamı tamına budur.
25 Eylül 2015 Cuma
Toplum’un Ortaya Çıkışı ve Kurban’ın Sosyolojisi
Bugün Kurban Bayramı.
Kurban ve Bayram! Kurban
ölümdür, bayram yaşam ve sevinci.
Böylesine birbirine zıt
kavramlar nasıl olup da bir araya gelebilmektedir?
Kurban yeryüzündeki
birbirinden en farklı toplumlarda bile görülen en evrensel olgulardan biridir.
Bu bile Toplumsal varoluş ile Kurban arasında bir ilişki olduğunu sezdirir.
Toplum’un olduğu her yerde Kurban, Kurban’ın olduğu her yerde toplum vardır.
Bu kurban bayramı vesilesiyle
Kurban ve Bayram’ın bu diyalektiğini ele alıp incelemeyi deneyelim.
26 Kasım 2014 Çarşamba
“Çok Kültürlülük” – Neden Yanlıştır ve Niçin Mümkün Değildir? (1)
Günümüzde kimsenin dilinden düşürmediği bir sürü saçma ve
yanlış kavram ortalığı doldurmuş bulunuyor. Bu çoğu kez düşünmeden kullanılan
kavramlar dünyamızı öyle şekillendiriyor ki devrimci ve eleştirel bir duruş;
gerçekten radikal ve demokrat bir politik çizgi olanaksız hale geliyor. Örneğin
Gezi Direnişi’nin neredeyse izinin ve tozunun kalmamasında bu gibi kavramların
görünmez egemenliğinin ki gerçek tehlikeli ve kendisiyle mücadele edilmesi zor
egemenlik görünmez egemenliktir, çok önemli bir yeri vardır. Yeri geldikçe bir
seri yazıda bunları ele alalım. “Çok Kültürlülük” bunlardan biri.
Kültür kavramının eğitim ya da sanat gibi kavramlar
karşılığı sık sık kullanıldığı olur. Kültürlü insan dediğimizde genellikle iyi
bir eğitim almış olmayı kastederiz. Şehrin kültür hayatı dediğimizde, şehirdeki
sanat etkinliklerini kastederiz. Bu gibi başka anlamlarda kullanımları konumuz
açısından bir kenara bırakıyoruz.
8 Kasım 2014 Cumartesi
Din Nedir?
Din’in ne oluğunu herkes bildiğini sanır?
Ancak din kavramınızın kendisinin bir dinin din kavramı
olduğunu düşünürseniz Din’in ne olduğunu anlamadığınızı anlamaya başlarsınız.
Dinleri sembolize ettiği düşünülen yandaki resmin kendisinin
bir dinin din veya dinler tanımı olduğunu hiç düşündünüz mü?
Üstüne üstlük dinsiz olmanın mümkün olmadığını, sizin sadece
dininizin ne olduğunuzu bilmediğinizi anlamaya başlarsınız.
Diğer bir ifadeyle din kavramınızın dinin ne olduğunu
olanaksızlaştırdığını anlarsınız.
Bunun için bir başlangıç olarak şu videoyu öneriyoruz:
Şu linki izleyiniz lütfen:
Ayrıca bu konferansla birlikte kullandığımız görsel malzeme
de yararlı olabilir ve şuradan izlenebilir:
(İşte uzun yazdığımdan şikayet edenlere kısa bir yazı. Hepsi
bu kadar. J)
24 Nisan 2014 Perşembe
Ermeni Katliamı’nın 99. Yıldönümü Vesilesiyle “Soykırım” ve “Özür Dileme” Kavramlarının Sorunları Üzerine
Ermeni Katliamı üzerine sanırım Türkiye’deki sol içinde ilk
yazanlardan ve en radikal tavır koyanlardan biriyimdir.
Ermeni Katliamı üzerine ilk yazıyı, 1980’lerin başında
ASALA’nın Türk Diplomatlarını vurmaya başlaması; böylece konunun gündeme gelmesi
ve unutulmaktan çıkması vesilesiyle hapiste yazmış, bunu gizlice dışarıya
çıkarmıştım. Almanya’da çıkan Yol (Der
Weg) dergisinde yayınlanmıştı[1].
Daha sonra bugünkü internet tarayıcılarının temelini oluşturan
tekniğin Tim Berners-Lee tarafından henüz CERN’de geliştirildiği dönemlerde;
internetin çok dar bir çevre dışında bilinmediği ve kullanılamadığı dönemlerde,
usenet tartışma gruplarında gündemleştirmeye çalıştım. Eğer bir yerlerde arşivleri
varsa oralarda bulunabilirler.
Sonra internet yaygınlaştı “forum”lar tartışmaların
yapıldığı yerler oldu. Oralarda da gündemleştiren ve tartışanlardan biriydim.
Daha sonra yıllarca konu üzerine yazdım ve konunun gündeme
gelmesine çalıştım. Şimdilerde artık epey yol kat edilmiş görünüyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)