Kürt Özgürlük Hareketi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kürt Özgürlük Hareketi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Haziran 2014 Salı

Türk Bayrağı, Kürt Bayrağı ve Beyaz Bayrak

Bugünün Türkiye’sinde üç program, “üç tarzı siyaset” üç bayrakta ifadesini bulmaktadır: Türk Bayrağı, Kürt Bayrağı ve Beyaz Bayrak. Bunlar her şeyden önce ulusun nasıl tanımlanacağına ilişkin programlardır.
Birinci “Tarzı siyaset”in sembolü Türk bayrağıdır.
Bugünün Türkiye’sindeki bütün partiler, ulusun Türklükle tanımlanmasını savunmakta ve bunda bir sorun görmemektedirler. Türklüğün de kan, ırk ve Orta Asya’dan kaynaklanan bir tarihle tanımlanmasını savunurlar ve bunda da bir sorun görmezler.
Dolayısıyla bütün partiler, hepsi sömürgecilik ve 19. Yüzyıl usulü biyolojik ırkçılığa dayanırlar ulusu ve Türklüğü tanımlarken. Onun da geç gelmiş ve geç geldiği için de daha da saldırgan Alman emperyalizminden kaynaklanan versiyonuna dayanırlar.

29 Kasım 2013 Cuma

Bir Teorisyen Olarak Öcalan ve Komünden Uygarlığa Geçiş Olarak Kürt Hareketi

(Aşağıdaki yazıyı “Öcalan’ın savunması Üzerine Notlar” başlığı altında 2002 yılında yazmıştık. Yazıda görüleceği gibi Öcalan’ın çok önemli ve ciddi bir teorisyen olduğunu söylüyor ve bunun nasıl mümkün olabildiğini de açıklamaya  çalışıyorduk..
Yazıda aynı zamanda Kürt Ulusal Hareketini, komünden uygarlığa geçiş olarak başka bir ışık altında ele almaya çalışmıyor, bu somut konudan hareketle Öcalan’ın teorisyen niteliklerini ve teorisinin içeriğini açıklamaya da çalışıyorduk.
O zamanlar Öcalan’ın teorisyen, hele önemli bir teorisyen olduğunu söylemek hem Türkler, hem de sosyalistler arasında lanetlenmek demekti. Öyle de oldu.
Ama bu yazı aynı zamanda Kürt Özgürlük Hareketi’nin de sansürüne uğradı. Yazıyı yazdığımızda o zamanlar Avrupa’da çıkan Özgür Politika’ya da yollamıştık yayınlamaları ve en azından bu vesileyle Öcalan’ın savunması üzerinden bir tartışma başlatmaları ve aynı zamanda hareketin teorik gelişimini böyle bir tartışma içinde sağlayabilmeleri için.

27 Kasım 2013 Çarşamba

35 Yıl Önce Bugün PKK’nın Kuruluşu Vesilesiyle İki Yazı

PKK'nın 35 yıl önce kurulduğu Fis köyündeki ev.
27 Kasım 1978’de, 35 yıl önce Fis köyünde yapılan kongre ile PKK kuruldu.
Son yıllarda “Çözüm Süreci”nin başlamasıyla ve hareketin gücününde etkisiyle PKK’ya karşı ön yargılar yavaş da olsa yıkılıyor ya da eskiden onunla aynı karede görünmekten çekinenler, artık aynı karede yer almaya çaba gösteriyorlar veya almaktan çekinmiyorlar.
Ancak bütün bu gelişmelere rağlmen, PKK’nın ne olduğu konusunda hala pek doğru dürüst bir analiz, bir değerlendirme bulunduğu söylenemez.
Aşağıda biri 1992’de, Vedat Aydın’ların öldürüldüğü, Özel Savaş’ın başladığı zamanlarda, yani yirmi yıl önce yazılmış: diğeri 2006 yılında yazılmış, PKK ve Öcalan’ı inceleyen iki yazıyı paylaşarak bu önemli olayı anmış ve değerlendirmiş olalım.
Yazıları okuyanlar, analizlerin doğrulandığını ve güncelliğini koruduğunu görürler.
27 Kasım 2013 Çarşamba – Demir Küçükaydın

17 Temmuz 2013 Çarşamba

Parklarda Öcalan Posteri veya Kürt Renkleri Niçin Gereklidir?

Gezi Hareketi de Kürt Özgürlük Hareketi de aynı demokratik özlemlerden kaynaklandığı için nesnel olarak müttefiktirler ve birleşmek zorundadırlar. Bu buluşma er veya geç gerçekleşecektir ve gerçekleşmelidir.
Ancak toplumsal mücadelelerde, hele zamanın hızlandığı zamanlarda sınıfların, farklı güçlerin aynı noktaya eş zamanlarda değil de farklı zamanlarda gelişleri, bir buluşmayı engelleyebilir ve taraflarda bir aldatılmışlık duygusu, kırılma yaratabilir.
Zaten şu an Gezi Hareketinin karşısında Kürt hareketinin gösterdiği soğukluk; zaman zaman temsilcilerle, beyanat düzeyinde ve “misafir sanatçı”lıktan öteye gitmeyen bir destek; yani harekete uzak durma;  bir yanıyla Kürt Hareketinin uzun yıllar süren bekleyişine, kimsenin gelmemesinin yarattığı kırgınlığın bir görünümünden başka bir şey de değildir.

1 Temmuz 2013 Pazartesi

Kürt Hareketi ve Gezi Hareketi

Gezi Hareketi ve Kürt Hareketi birleşmeden ikisinin de bir başarı, yani Türkiye ve Orta Doğu’nun, demokratikleşme şansı yoktur.
Ama birleşebilmeleri için önce kendi içlerinde bölünmeleri gerekmektedir.
Sınıflar mücadelesinde ve onun yoğunlaşmış ifadesi olan politikada, birilerini kaybetmeden birilerini kazanamazsınız, birileriyle bölünmeden birileriyle birleşemezsiniz.
Kanarya sevenleri birleştirmek istiyorsanız, kanarya sevmeyenlerle bölünmek zorundasınızdır.  “Yok, ben kanarya sevenleri ve sevmeyenleri de birleştireceğim, kimseyi ötekileştirmeyeceğim” diyorsanız, kanarya seven ve sevmeyenlerin birleşemeyeceğini, kanarya sevenlerin ancak kanarya sevmeyenlerle bölünerek birleşebileceğini savunanlarla bölünürsünüz, onları “ötekileştirirsiniz.  Sorun hiçbir zaman bir birleşme veya bölünme sorunu değildir. Çünkü her birleşme bir bölünmedir. Soru, kiminle birleşildiği, kiminle bölünüldüğüdür; kimin ve neyin “ötekileştirildiği”dir, “ötekileştirmemek” mümkün değildir.

29 Haziran 2013 Cumartesi

Gezi Hareketinin Evrimi

Gezi Hareketi özellikle dün akşam Beşiktaş ve Kadıköy’deki Lice’yle dayanışma gösterileriyle çok önemli bir aşama kaydetti. Müslümanlara, laikçi değiliz, sizin başörtünüzle, inancınızla, giyiminizle sorunumuz yok mesajını vermişti. Dün akşam Kürtlere, biz bildiğiniz Türklerden değiliz, sizin uğradığınız baskı ve haksızlıklar için de mücadele ediyoruz ve edeceğiz masajını verdi. Bu hareketin evriminde en kritik dönemeçtir ve başarıyla aşılmıştır.
Diğer yandan Gezi Hareketi başlayalı neredeyse bir ay oldu. Bu bir ayda nasıl bir evrim geçirdi?
Bir ilk bilanço taslağı çıkarmanın zamanıdır.
*
Hareketin patlamasıyla birlikte, bütün büyük devrimci kabarışlarda olduğu gibi, on yılların on günlerde aşıldığı zamanlar gelmişti. Devrimi eğitecek kimse yoktu ama devrim kitleleri hızla eğitiyordu. Şu bir ayda kat edilen yol, son otuz yılda kat edileni, kat be kat aşar.

28 Haziran 2013 Cuma

Bir Ulusal Hareket Olarak Gezi Hareketi

Evet, Gezi Hareketi de tıpkı Kürt Hareketi gibi ulusal baskıya karşı bir harekettir.
Gezi Hareketini “Ulusal Hareket” tanımlamak ilk bakışta herkese çok garip ve saçma gelebilir.
Ulusal hareket denince herkesin aklına Kürt Hareketi gibi bir hareket gelmektedir.
Ne var ki “Ulus nedir? Ulusçuluk nedir?” gibi sorular sorulup üzerine düşünüldüğünde, bu hareketin bir ulusal hareket olduğu görülmektedir. Sorun bizlerin ulus kavramının ulusçuların ulus kavramı olmasındadır. Olguda değil, olgunun tanımlandığı kavramlardadır sorun.
Aşağıda görüleceği gibi, Gezi hareketini “yaşam tarzı”na yönelik baskılara direniş olarak betimlemeyici olarak tanımlamak aslında onu analitik olarak ulusal baskıya karşı bir hareket olarak tanımlamaktan başka bir anlama gelmemektedir.

25 Haziran 2013 Salı

“Kürt Sorunu”nun Çözümü Gerçek Bir Laiklikten Geçer

(Aşağıdaki yazı, dört yıl önce yazılmıştı. Hem bugünkü olayları anlayacak kapıyı açacak anahtarları sunuyor; hem de gerek bu yeni hareketin, gerekse “barış süreci”nin ilerlemek için ne yapması gerekitğini açıklıyor. Tarihinin eskiliğine bakmadan okuyuz lütfen. Bu harakat bizim yıllardır hazırladığımız teori ve programla buluşamazsa, sönümlenmekten kurtulamaz.  Demir Küçükaydın, 25 Haziran 2013 Salı.)
Bir aralar Mesut Yılmaz, “Avrupa’ya giden yol Diyarbakır’dan geçer” diye bir söz etmişti.
Biz o zamanlar buna nazire olarak, “Kürt sorunu”nun çözümünün işçi sınıfının demokratik hedeflere ve mücadeleye öncülük etmesi ve sahiplenmesinden geçtiğini ifade edebilmek ve Türkiye’nin ekonomist ve sendikalist sosyalistlerine temel yanlışlarını gösterebilmek için, “Diyarbakır’a giden yol İstanbul’dan geçer” demiştik.
Bu formüller özünde çok temelden bir ilişkiyi bir paradoksla ifade etmenin araçlarıdırlar. Örneklerde olduğu gibi, “Batı”ya ulaşmak için Doğu’ya gitmek ve “Doğu”ya ulaşmak için de “Batı”ya, yani tam ters yola gitmek veya onu kazanmak gerekir.
Hükümetin “Kürt Açılımı”nın yine böyle paradoksal biçimde ifade edilebilecek bir ilişki nedeniyle fazla ileri gidemeden soluğunun kesileceği şimdiden görülebilir.