HDP’ye yönelik “Cephe” kökenli saldırı ve buna bağlı
çatışmalarla ilgili olarak kullanılan kavram “Sol içi şiddet”.
Ne var ki bu kavramı kullanmanın anlamı ve mantıki sonuçları
üzerine hiç düşünülmüş değil.
“Sol içi şiddet” sola ait bir kavram değildir ve anti
demokratik bir kavramdır.
Neden ve nasıl?
Demokrasi insanların biçimsel veya hukuki eşitliği demektir.
Yani fikrinizin içeriği, diliniz, dininiz, “ırkınız”, soyunuz, sopunuz,
kültürünüz diğer insanlarla eşit haklı olmanızı engellemez veya
engellememelidir demektir.
Sosyalizm bunun var olduğu bir düzeni var sayar. Sosyalizm
bu biçimsel ve hukuki eşitliğe maddi hayat şartlarında bir eşitliği katma
çabası ve hedefinden başka bir şey değildir. Ama biçimsel (hukuki) eşitlik olmadan
gerçek (İktisadi) eşitlik olamaz; ikincisi olmadan da birincisi uzun vadede
sürdürülemez.
“Sol içi şiddet” kavramı ise, hakları ve eşitliği fikrin
içeriğine göre tanımlamaktadır. Yani sol dışına karşı şiddet meşrudur veya
kabul edilebilir bir şeydir anlamına gelmektedir. Diğer bir deyişle, “Sol içi
şiddet” kavramı, insanların fikri ne olursa olsun eşit olduğu ve bu fikri
savunma hakkının garanti altına alındığı bir program ve düzenin fiilen reddi anlamına
gelmektedir.
Şiddet’in meşruiyeti, sol içi veya dışı diye fikrin içeriği
ile belirlenmeye başladığı an, demokrasinin temel ilkesi, yani insanların fikri
(dili, dini, vs.) ne olursa olsun eşit olduğu veya hukuken eşit olması
gerektiği ilkesi çiğnenmeye başlamış olur.
Demokrasi şiddeti reddetmez; şiddeti eşitliği sağlamak ve
korumak için kabul eder ve kullanır.
Demokrasi, “Sol içi” veya “dışı” olarak tanımlamaz şiddetin
kabul edilebilir veya uygulanabilirliğini; şiddetin meşruiyetini sol içi veya
dışı olarak tanımlamayı demokrasiye karşı bir saldırı ve şiddet olarak görür.
Yani bir akım, devlet veya güç, diyelim ki insanlara karşı
fikrinin içeriğinden; dilinden, dininden dolayı eşit haklı olarak kabul
etmiyorsa; demokratlar ya da sol, bu güce, devlete veya akıma karşı insanların
dili, dini, fikri vs. nedeniyle ayrımcılığa ve baskıya uğramayacağı bir düzen
için mücadele eder ve bu mücadelesinde gereğinde şiddet araçlarına başvurur ve
vurmalıdır.
Fransız Devrimi, insanların eşit olduğunu kabul etmeyen mavi
kanlılara karşı insanların eşit olduğu ilkesine dayanan bir düzeni kurmak için
şiddet uygulamak zorunda almıştır.
Amerika Birleşik Devletleri, siyahları eşit kabul etmeyen Güney
eyaletlerinin anayasada yazılı olan ayrılma haklarını bile tanımamış ve iç
savaşta onlara şiddet yoluyla siyahların da beyazlarla eşit olduğu bir düzeni
ve hukuk sistemini egemen kılmıştır. (Bunun fiili gerçekleşmesi ise ayrı bir
konudur.)
İnsanların eşitliğini vaaz eden insan hakları evrensel
beyannamesi tür olarak insanların eşitliğinden söz etmez; insan (yurttaş)
sayılabilmek için insanların dili, dini, soyu, sopu, fikri nedeniyle bir
ayrımcılığa uğramamasının kabul edenlerin insan olduğunu ve insan haklarından
yararlanabileceğini söyler.
O halde, sol ve demokratlar, insanların fikri, dili, dini,
etnisi, soyu, sopu nedeniyle ayrımcılığa uğramaları karşısında, bu nereden
gelirse gelsin, buna karşı öz savunmayı
ve direnişi örgütlemekle görevlidir.
Örneğin bir devlet (ki yeryüzündeki devletlerin neredeyse
hepsi böyledir) insanları dili, dini, fikri, soyu, sopu vs. nedeniyle eşit
kabul etmiyorsa, ona karşı direniş sadece bir hak değil, bir görevdir.
Aynı şey her alanda geçerlidir. Herhangi bir grup, parti,
hareket vs. çoğunlukta olduğu veya egemen olduğu bölgede insanları fikri, dili,
dini, soyu, sopu nedeniyle eşit olarak görmüyor ve eşitliğine karşı bir
saldırıda bulunuyorsa, ona karşı direnmek farzdır.
Maraş’ta birileri Suriyelilere karşı onların haklarına karşı
şiddet uyguluyorsa, demokratik bir devlette şiddet bu şiddeti uygulayanlara
karşı uygulanır. Karadeniz illerinde veya İstanbul’un bir mahallesinde seçim
propagandası yapanlara karşı en küçük bir engellemede, demokratik bir devletin
bu hakkı garanti almak için şiddet uygulayanlara şiddet uygulaması gerekir. Devlet
bunu yapmıyorsa, o devletin kendisi de kendisine karşı öz savunma yapılacak demokrasi
ve eşitlik düşmanı bir organ olarak görülmeli ve mücadele ona göre
düzenlenmelidir.
Bir Ege kasabasında Çingenelere veya Kürtlere karşı kasaba
halkı ayaklanmışsa, gerçek bir demokraside devlet o kasabanın çoğunluğuna karşı
şiddet uygulayarak bir tek Çingene veya Kürdün orda yaşama, çalışma hakkını garanti
altına alır. Amerika’nın güney eyaletlerinde ırkçılar çoğunluktaydı, Amerikan
Devleti o çoğunluğa karşı şiddet uygulayarak siyahların eşitliğini sağlayabildi.
Örneğin, Türkiye’de ne zaman bir tek Çingene veya Kürde
karşı, şiddet uygulandığında, örneğin o kişinin o şehirde yaşama hakkına karşı
çıkıldığında, devlet gereğinde bütün
kasaba halkını tutuklar veya onlara zorla ve o bir tek Çingene yurttaşın orada
yaşama ve barınma hakkı kabul ettirir ve garantiye alır; ancak o zaman
demokrasiden söz edilebilir.
Elbet aynı şey, din için de, fikirler için de vs. geçerlidir.
O halde, diyelim ki, sadece HDP’nin değil, herhangi bir partinin
fikrini ifade için yaptığı bir toplantıya veya bir propaganda standına yapılan
saldırılara karşı, bu ister soldan, ister sağdan, ister devletten gelsin
direnmek demokrasi hakkı ve görevidir.
Ancak bunu yaptığınızda ve böyle davrandığınızda bu devletin
karşısında demokrasinin organı olacak bir karşı
iktidarın, bir ikili iktidarın
bir diyarşinin tohumunu atmış
olursunuz.
O halde yapılması gereken “sol içi şiddeti reddetmek” veya “sol
içi şiddet”e karşı aklıselime davet beyanları vermek değildir; fikrin özgürce
ifadesine karşı saldırılara direnmeyi sağlayacak öz savunmayı örgütlemektir.
Bu öz savunmanın ne zaman hangi biçimlerde yapılacağı;
savaşı bu şiddeti uygulayanların istediği koşullarda kabul edip etmeme vs.
artık savaş taktikleri kısmına girer. İcabında geri çekilerek onların egemen
olduğu alanlarda gerekli güç ve örgütlenme başarılıncaya kadar görünmemekten;
onarı zayıf olduğu veya uyuduğu anlarda sürpriz saldırılarla dağıtmaya kadar bin
bir biçim politika ve savaş sanatının alanına girer. Bu apayrı bir konudur.
O halde, mantık sonuçlarına götürüldüğünde, “sol içi şiddet”
kavramını kullananlar, aslında demokrat olmayan ve demokrasiyi savunmayan;
fikrin içeriğine göre özgürlükleri sınırlayan bir anlayışı savunduklarından;
iktidar olduğu yerlerde kendisine karşı öz savunma örgütlenmesi gereken bir
anlayışı da temsil ederler.
04 Ağustos 2014 Pazartesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder