31 Ekim 2011 Pazartesi

Kongre Divanı ve Demokrasi - Halkların Demokratik Kongresi Üzerine Notlar (4)


Kongre’nin ilk günü Kongrenin akışında pek bir aksama görülmedi. Çünkü henüz herşey önceden belirlenmiş plana uygun gidiyordu. Tanıtımlar, vekillerin konuşlmaları, sonra misafirler. Salondan da bir kaç kişiye kısaca söz verilmişti.

Sonra Tüzük ve Program Komisyonları hazırlıklarını anlatmışlar ve değişiklik önerilerinin zaman kaybını önlemek için yazılı olarak yapılması kararlaştırılmıştı.
Artık sadece Programın bütünü üzerine genel olarak konuşmak isteyenlere söz verilecekti. Ondan sonra da, program ve tüzük komisyonlarının gelen önerilere göre yaptığı değişikliklerin oylanıp onaylanması ve ondan sonra da seçimlere geçilmesi, böylece herşeyin tıkır tıkır yürümesi planlanmıştı.

29 Ekim 2011 Cumartesi

Hafızasızlık ve “Aufhebung” - Halkların Demokratik Kongresi Üzerine Notlar (3)


Hafızaları şöyle kısaca bir tazelemek gerekiyor önce, bu hafızasını yitirmiş ve gazetecilerin “fikri takip” dediği şekilde, bir konudaki tüm gidişi göz önüne almayı bilmeyen bu ülkede ve bu ülkenin sosyalistlerinde. Ve bu nedenle, her yeni adım, Amerika’yı bir yeniden keşif denemesi, dolayısıyla bir güç ve zaman kaybından başka bir anlama gelmemektedir.
Geçmiş yok sayılarak, unutularak, eleştirel bir şekilde değerlendirilmeden aşılamaz.
Ama eleştirel bir değerlendirilmesinin de yapılabilmesinin çok banal, çok basit ve kaba gibi görünen, fakat “barut yoktu” gibi çok temel bazı koşulları vardır: en azından olgular hakkında asgari ölçüde doğru bir bilgi.
Bu bilgi olmadan, bu bilginin kaynaklarına herkes erişebilir olmadan; bu bilgi yazılı olmayan hafızaya bir şekilde işlemeden, bırakalım geçmişi aşmayı ve dersler çıkarmayı bir yana; o geçmişin ulaştığı noktalara bile ulaşılamaz.

24 Ekim 2011 Pazartesi

Kongre’yi (HDK) Bekleyen Tehlikeler - Halkların Demokratik Kongresi Üzerine Notlar (2)

Türk sosyalistleri Kendi Cenazelerini Kaldırırken” başlıklı ilk yazıyı okuyan kimi okurlar, burada kastedilenin mantıksal anlamda; soyut anlamda bir cenaze kaldırma olduğunu anlamayarak, Türk sosyalist yuvarlarının hiç de öyle yazıda söylendiği gibi ölmediği itirazını yapıyorlar.

Bu arkadaşlar bir düşünce ve davranışın tarihsel ve toplumsal anlamı ve bunun mantıki sonuçlarıyla; bu mantıki sürecin tarihsel süreçte gerçekleşmesinin (hatta gerçekleşmemesi durumunda tersinden doğrulanmasının) farklı şeyler olduğunu görmüyorlar.
Bu farkı görüp ayıramayış, biraz da Marksist gelenekleri ve düşünce sistemini bilmemek ve unutmuş olmakla ilgili.
Marksizm'de, mantıksal ve tarihsel hareket diye bir ayrım vardır. Mantıksal hareket, tarihsel hareketin gerçek tarihteki çarpılmalarından arınmış hareketidir, soyut harekettir.

20 Ekim 2011 Perşembe

Türk Sosyalistleri Kendi Cenazelerini Kaldırırken - Halkların Demokratik Kongresi Üzerine Notlar (1)

Roj TV’de seçim gecesi, gece yarısından sonra çıktığımız programda moderatör, seçimlerden sonra Bloğun ne olacağını ve sosyalistlerle bir birlik olup olmayacağını sormuştu.
Yanlış hatırlamıyorsam, aşağı yukarı şöyle demiştim: “Türk sosyalistleri hayatiyetini yitirmiş bir ceset gibidir. Bu bakımdan Kürt Özgürlük Hareketi, Türk sosyalistlerine pek fazla bel bağlamamalı. Ama bundan Türk sosyalistleriyle bir araya gelmemeli gibi sonuç çıkarmamalı. Özgürlük Hareketi, Türkiye’deki demokratik muhalefeti, Türk sosyalistlerine havale etmeyi bırakmalı, bunu kendi örgütlemeye ve birleştirmeye çalışmalı. Türk sosyalistleri bunu başlatmak için bir işlev görebilir. Eskiden tulumbalar vardı su çekmek için. Ama su çekebilmek için, bu tulumbalara bir kaç maşrapa su dökmeniz gerekirdi. Elinizde bir tulumba, kuyuda su olsa da, pis de olsa bir maşrapa suyunuz yoksa, suya ulaşamaz onu yukarı çekemezdiniz. İşte Özgürlük Hareketi sosyalistleri böyle, Türkiye’nin demokratik güçlerine ulaşmak ve onları örgütlemek için, bir maşrapa su gibi değerlendirmelidir. Sosyalistlerin bir hayatiyeti yoktur. Sadece fiziki olarak güçsüz değiller; entelektüel olarak, teorik olarak da tükenmiş durumdalar.
15-16 Ekim’de Ankara’da toplanan, “Kongre Girişimi” kurdunun “Halkların Demokratik Kongresi” kelebeğine dönüştüğü bir koza işlevi gören toplantı, özünde seçim akşamı ifade ettiğimiz beklentinin bir gerçekleşmesiydi.

11 Ekim 2011 Salı

Bir Dönemin ve Bir Kuşağın ve Bir Çevrenin Aynası Olarak Ziya Yılmaz

5 Ekim günü ““Kürt Sorunu”ndan Türk Sorununa – Kongre Girişimi İçin Bir Durum Değerlendirmesi” başlıklı yazıyı bir an önce bitirmeye çalışırken, bir ara yorulup küçük bir ara vermek için Facebook’a baktığımda, Sayın Sait Tabak’ın “ziya yılmazı -4- ekim akşamı,, maltepe-süreyyapaşa ğöğüs hastanesinde kaybettik. başımız sağolsun. siz niğde cezaevinde beraber yattınız sanırım. anılarınız çoktur. Selamlar” şeklindeki mesajı ile karşılaştım.
Mesaj yollanalı epey olmuştu. Cenazenin ne zaman kalkacağını yine mesaj olarak sordum. Hemen bir cevap görmeyince, herhalde çıktı diye düşündüm. Cenazenin ne zaman nereden kalkacağını bilseydi yazardı her halde diye düşüdüm.
Ziya Yılmaz ile yıllarca Niğde’de Cezaevinde yatmıştık. Özellikle Niğde’ye gittiğimiz ilk yıl, oldukça yakın olduğunuz bir dönem olmuştu. Her gün saatlerce konuşurduk. Konuşabileceğim tek kişiydi adeta. Sonra yavaş yavaş konuşmalarımız azalmış, teorik ve siyasi diyalogumuz bitmiş, karşılıklı saygılı ama bir merhaba veya gündelik yaşama ilişkin bazı konuşmaların ötesinde bir ilişkimiz kalmamıştı. Niğde’den ayrıldıktan sonra da bir daha görmedim. Uzaktan haberlerini alıyordum. Karadeniz’in öncülerinden, Türkiye sosyalist ve devrimci hareketinin tarihinde bir yeri olan bu hapishane arkadaşımı uğurlamayı çok isterdim.