12 Ekim 2019 Cumartesi

Tarihin, Marksizm’in ve Kıvılcımlı’nın Kayıp Halkası: Komün


2019’da Tekrar Yayınlanma İçin Kısa Bir Sunuş

Aşağıdaki metin 2001 yılında Almanya’da Wremen kasabası yakınlarında yapılan Kıvılcımlı Sempozymu’na sunduğum bildirinin yazılı şeklidir.
Sunumu sözlü olarak yaptığım 2001 yılı ile yazıya geçirdiğim 2012 yılı arasında teorik evrimimde önemli bir gelişme oldu ve 2004  yılında Marksizm’in Kizi’nin aslında Din’in ve Ulus’un ne olduğu konusunda bir teorisi, daha genel bir ifadeyle bir üstyapı teorisi bulunmaması nedeniyle olduğu, sonucuna ulaştım ve sonrasında Marksist bir Ulus ve Din teorisini oluşturmaya çalıştım. Ve sanırım esas olarak başardım ve alt üst edici sonuçlara ulaştım. Bunları dağınık da olsa yazılarımda işlemeye çalışıyorum.

10 Ekim 2019 Perşembe

“Savaş” ve Demokrasi

Demokrasi mücadelesi başarıya ulaşabilseydi, bu “savaş” yaşanmaz ve aslında bütün Türkiye, Kürdistan ve Ortadoğu nispeten bir barış ülkesine dönüşebilirdi. (“Savaş”ı tırnak içinde yazıyoruz, çünkü “savaş” sözcüğü nötrdür. Ortadaki haksız bir savaştır, bir işgaldir, bir baskı düzenini sürdürmek içindir, bu kahrolası devleti yaşatmak içindir.)
Demokrasi mücadelesi başarıya ulaşamadı. Ulaşamazdı da. Çünkü demokrat yoktu. Demokratlık, her şeyden önce, devletin hiçbir dile, dine, ulusa, ırka vs.  göre tanımlanmaması, böyle tanımlanmaya karşı tanımlanmasıdır.
Yani dil, din, kültür, ırk vs. körü bir devlet ve ulus olmadan demokrasi olmaz.
Böyle bir programı olan bir hareket yoktur. Ne Türkiye’de, ne Kürdistan’da ne de Orta Doğu’da, hatta dünyada da yok.
Yokluğunun nedeni dünyadaki bütün Marksistlerin birer gerici milliyetçi olmasındandır.

29 Ağustos 2019 Perşembe

Tekrar Öcalan, Gandi , King vs. ve Pasif ve Aktif Direnişlerin Toplumsal ve Tarihsel Temelleri

Birkaç gün önce HDP'ye çağrı olarak "HDP Bizi Dinlemiyorsa Bari Öcalan’ı Dinlesin – Öcalan ve Gandi (Devrim’i Korkaklar Yapar)" başlıklı bir yazı yazmış, 7 Haziran seçimleri sonrasından beri  önerdiğimiz, hem birbirleriyle benzer kutuplar gibi birbirini iten ve bir araya gelemeyen tüm muhalefeti birleştirebilecek, hem en geniş katılımı sağlayacak ve mücadeleyi tüm Türkiye'ye yayabilecek biçimi önermiştik. Anaları HDP yöneticilerini büyük işler için doğurduğundan bizim gibi tek tabanca birinin önerisini kaale alan olmadı.
Bugün de Ertuğrul Kürkçü Yeni Yaşam'da, "Öcalan ve Gandi" diye bir yazı yazmış. Kürkçü'nün yazısının bağlamı biraz farklı, (Selahattin Erdem'in kaçırdığımız bir yazısını da ele alıyor) somut bir öneriden ziyade, konuya daha kategorik yaklaşıyor. Aslında bir bakıma aşağıdaki yazıda ifade edilen görüşlere benzer şeyler söylüyor.

22 Ağustos 2019 Perşembe

HDP Bizi Dinlemiyorsa Bari Öcalan’ı Dinlesin – Öcalan ve Gandi (Devrim’i Korkaklar Yapar)


7 Haziran seçimlerinden beri bir savunma dönemine girildiği, bunun için döneme uygun örgüt ve mücadele biçimleri bulmak, önermek ve uygulamak gerektiği üzerine kafa patlatıyor, öneriler yapıyoruz.
Örneğin Programatik ve stratejik düzeyde, Kürt Sorunu’nu değil, Türk sorununu çözmeye yönelik, Kürtlere statü değil, Türklüğün statüsünün yok edilmesi şeklinde özetlenebilecek, yani ulusun dil, din, tarihle tanımlanmaya karşı tanımlanmasından söz ediyoruz.
Şu ana kadar bir tek Allah’ın kulu çıkıp “bu program yanlıştır” bile demedi.
Susarak, yok sayarak eleştiriyorlar.
Örneğin örgütsel düzeyde ilk olarak HDP’ye bileşen hukuku yerine birey hukukunu öneriyor, bu sistemin Hindistan’daki gibi bir kastlaşma yarattığını söylüyoruz.

21 Ağustos 2019 Çarşamba

Zihni Çetiner'e Veda

Zihni Çetiner, "Bombacı Zihni", "Serseri Zihni",  Rahmetli Deniz'in İsmet Paşa'dan alıp takıldığı adıyla "Talat'ın üç buçuk adamı"ndan biri idi. 21 Mayıs darbesinde Harp Okulunu örgütleyen birkaç kişiden biri. Darbe teşebbüsü, Yargılama hapislik ve hapiste giderek solculaşma.
Ölünceye kadar kendine "ihtilalci" dedi.
DÖB'ten arkadaştık. Ruhen de, ideolojik olarak da pek uyuşmazdık. Ama birbirimizi sever ve sayardık. Ses bombası yapmayı 68 kuşağına o öğretti.
Filistin'e beraber gitmiştik. Sonra o orada El Saika'ya geçti.
Marksist değildi ama anıları bir çok, eskiden Marksist olanınkinden, daha çok gerçeği anlatır.
Sözünü esirgemezdi.
60'ların ilk yarısının dünyasının şekillendirdiği bir insandı.
Eğer Rusya ile bir tarihsel analoji kurulup 60 sonrasında sosyalist hareketin yeniden doğduğu var sayılırsa, 21 Mayısçımar ve YÖN'cüler, Türkiye'nin Dekabristleri idiler.
Ama Rusya'nın aksine, Aydınlanmadan değil, soğuk savaş dönemininin ulusal kurtuluş savaşlarından ve bağlantısızlar hareketinden ilham alıyorlardı.

5 Ağustos 2019 Pazartesi

Ulusların, Avrupa’nın ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Sonuna Doğru


Dünya Ulusları, Avrupa ve Türkiye özünde aynı karakterde krizler içindeler. Kendilerini yok ederek krizden çıkabilirler, ama kendilerini yok etmeyi aşmayı başaramadıkları takdirde bu sefer acılı bir şekilde yine yok olacaklardır.
Kısaca tek tek ele alalım.
Dünya’da toplumun temeli, altyapısı yani ekonomik ilişkiler çoktan ulusal sınırları parçalamış, bir tek dünya ekonomisi yaratmış bulunuyor.
Ama üstyapı, dünya ticaretinin esas olarak üst sınıflar ve lüks mallarla sınırlı olduğu, klasik antik uygarlıklar ve imparatorluklardan bile daha küçük ve sınırlı uluslara ve ulusal devletlere bölünmüş bulunuyor. Bu durum insanlığı boğuyor. İki dünya savaşı tam da bu nedenle çıkmıştı. Ki o zamanlar globalleşmenin çapı henüz bugün vardığı noktadan çok uzaklardaydı.

9 Temmuz 2019 Salı

Vedat Orakçıoğlu’nun Ardından

Ferdinand Hodlers’in “Hayat Yorgunları” isimli resmi ve Kıvılcım gazetesi davası sanıklarının ilk ve tek toplu resmiyle yaptığımız kolajın hikayesini bir yıldan az bir süre önce ölen Selim Ergunalp’in ardından yazdığım Selim’i Uğurlarken başlıklı yazıda kısaca anlatmıştım. O resimden iki kişi kalmıştık. Vedat Orakçıoğlu ve ben. Resimde iki uçta oturanlar.
Dün Vedat Orakçıoğlu’nun öldüğü haberi geldi. Şimdi o resimden son kalan olarak Vedat’ın anısına bir şeyler yazma görevi bana kaldı.
Bu, bir annenin ölen çocuklarını gömmesi gibi.
Bir anlamda “politik çocuklarımdı” hepsi. En azından hepsinin önce “Doktorcu” sonra da bir kısmının (Selim ve Vedat’ın) “Troçkist” olmasına vesile olmuştum. Benimle ilişkilerinden sonra hayatları olağan bir akışı bırakarak başka bir yöne akmaya başlamıştı. Dolayısıyla bir sorumluluğum vardı hep.
Aslında önce benim ölmem gerekirdi. Resimdekilerin içinde en sağlıksız, en sık ve ağır hastalanan bendim. Ama hepsi benden önce gittiler. Bana da arkalarından yazmak düştü.