31 Ekim 2016 Pazartesi

Okulların Ayrılmasının Yanlışlığı ve Anti Demokratik Karakteri Üzerine



Bu videoda Anadilde Eğitim Hakkı ile Okulların Ayrılmasının yanlışlığı ele alınıyor.
Önce sanki bu sorunların Türkiye’deki Erdoğan Diktatörlüğünü ve Ortadoğu’nun kanamasını durdurmakla ilgisi yokmuş gibi görünmesi ama aslında bunlar için tek yol olduğu; çünkü stratejik ve programatik olarak doğru bir hat olmadan hiçbir başarı kazanılamayacağı vurgulanarak acil bir sorun olduğu anlatılmaya çalışılıyor.
Bundan sonra konuya geçmeden önce bazı çok karıştırılan kavramlar kısaca açıklanıyor.
1)   Anadilde eğitim hakkı” ile “ana dili öğrenme hakkı”nın farkı, birincisinin demokratik, ikincisinin anti demokratik niteliği;
2)   Resmi Dil” ile “Ortak Konuşma Dili” (“Lingua France”)  farkı. Birincisinin karşı devrimci ve anti demokratik karakteri ile ikincisinin demokratik karakteri;
3)   Okulların Birliği” veya ayrılığı kavramlarının mekânsal değil; içeriksel karakteri;
4)   Aydınlanmanın demokratik amaçlardan kaynaklanan, standart tek dil çabalarıyla; gerici bir dile dayanan ulusçuluğun bir dili baskı aracı ve politik olanı (Devleti, ulusu) tanımlama aracı olarak kullanmasının farkı birincisinin demokratik; ikincisinin gerici karakteri.
Bundan sonra kısaca 19. Yüzyılda ve yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde işçi demokrasisinin neden ve hangi gerekçelerle “Okulların ayrılması”na karşı çıktığı; faşit, ırkçı ve gericilerin bunu desteklediğine Lenin’den alıntılarla değiniliyor.
Bu talebin anti demokratik ve karşı devrimci niteliği kısaca açıklanıyor.
Bundan sonra Rojova’da aslında okulların ayrılmasının uygulandığı gösteriliyor. Rojava’nın ve onu destekleyenlerin demokratik özlemleriyle, bu gerçekleşen programın çeliştiği; bunun mücadeleyi zorlaştırdığı gösterilmeye çalışılıyor.
Bu konudaki videoyu isterseniz. Youtube’daki kanalımızdan izleyebilirsiniz. Adresi Şöyledir:
Ayrıca indirmek veya online dinlemek için ses (mp3) dosyası olarak da Soundcloud’ta bulunuyor. Adresi şöyle:
İyi seyirler veya dinlemeler.
Demir Küçükaydın
http://demirden-kapilar.blogspot.de/

19 Ekim 2016 Çarşamba

Demokrasi Nedir ve Türkiye’de Demokrat var mı?

Birkaç gün önce, daha önce yazdığım bir yazıyla ilgili olarak, çok değer verdiğim bir gazeteci arkadaştan şöyle bir eleştiri geldi:
“Demir,
şu paragraf senin yazından alıntılandı:
“Demokrat, ulusun, yani devletin ve politik olanın, bir dille, dinle, tarihle, soyla, ırkla, kültürle vs., tanımlanmasını reddedendir.
Türkiye’de (ve Kürdistan’da) maalesef bu tanıma uyan demokrat yoktur...”
Yoktur?
Böylesi bir genelleme Demir'in tarzı değil diye düşünürdüm. Öyle düşünmeye devam edeyim mi ?”
*
Demokrasi konusuna gelen bu eleştiri ile başlayabiliriz.
Evet, bu benim görüşümdür ve yıllardır birçok yazımda, (her zaman böylesine mantık sonuçlarına varmış ve net biçimde olmasa da) birçok kez ifade ettiğim bir önermedir.

17 Ekim 2016 Pazartesi

Görsel Sunumlarda Yeni Dönem ve İçerik Planlaması Hakkında



(Bu sunum esas olarak videoya kaydedildi ve Youtube'da yayınlandı. buradan izleyebilirsiniz.Ama aynı zamanda ses dosyası olarak indirilebilir. (Burada) Bir wlan olan yerde akıllı telefonunuza indirip yürürken, otobüs veya trende, mutfakta yemek yaparken, veya uyuma zorluğu çektiğinizde uyuyabilmek için :) dinleyebilirsiniz. Aşağıda ayrıca sunum için aldığımız notlar da bulunuyor. Okumayı tercih edecekler veya ayrıca notlara bakmak isteyenler aşağıda onları da okuyabilir).

Epey önce görsel sunumlara başladık ve sadece üç yayın yapabildik
·        21 Nisan – “Sözlü , yazılı ve Görsel Kültür”
·        13 Mayıs – “Doğa Boşluk Sevmez mi?”
·        21 Mayısta da “Hayaller ve Gerçekler”i kaydetmişiz (bunu birkaç gün önce yayınladık)
Neredeyse beş ay geçti.
Arada teorik çalışmalara yöneldik.
Ama, Türkiye’de herşey böylesine freni patlamış kamyon gibi felakete giderken ne mümkün uzun vadeli ve teorik çalışmalara yönelmek.
Bu nedenle yine yazmaya, sözlü ve vizüel (görsel) biçimlerde elimizden geleni yapmaya çalışalım.
Sanki dinleyen varmış gibi.
Yok, ama elimizden başka bir şey de gelmiyor. Eskiler ne demiş, “İyilik yap denize at balik bilmezse halik bilir”, veya bir Ermeni ustanın dediği gibi. “Emek zayi olmaz”.
Böyle olduğunu umalım. Çırpınmaya, debelenmeye devam edelim.

Görsel Sunumlarda Yeni Dönem ve İçerik Planlaması Hakkında



(Bu sunum esas olarak videoya kaydedildi ve Youtube'da yayınlandı. Ama aynı zamanda ses dosyası olarak indirilebilir. Bir wlan olan yerde akıllı telefonunuza indirip yürürken, otobüs veya trende, mutfakta yemek yaparken, veya uyuma zorluğu çektiğinizde uyuyabilmek için :) dinleyebilirsiniz. Aşağıda ayrıca sunum için aldığımız notlar da bulunuyor. Okumayı tercih edecekler veya ayrıca notlara bakmak isteyenler aşağıda onları da okuyabilir).

11 Ekim 2016 Salı

Yirmi Birinci Yüzyılda Din - İndirip Dinleyebilmek için ses dosyası olarak

Akıllı telefonlarla kolayca dinlenebilmesi için ilk elde videoları sadece ses dosyası olarak yükleyeceğim. Ayrıca bu ses dosyaları isteyen tarafından indirilebilecek, böylece sürekli online gereği olmadan da dinlenebilecek.
Aşağıda 2014 yılı Mart ayında Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesinin daveti üzerine orada yaptığımız Din konusundaki sunuş yer alıyor. Elbet isteyen Youtube'dan görüntülü olarak da izleyebilir. Din konusundaki ezberlerin bozulması ve bizim temellendirmeye çalıştığımız bilimsel ve Marksist din teorisini kavramak bakımından bir giriş gibi kabul edilebilir.

10 Ekim 2016 Pazartesi

“Türkiye Nereye Gidiyor?” ve Ne yapmalı?

Başlıktaki konu Mesele’nin Ekim sayısının tartışma konusu olarak belirlenmiş. Bu konuda bir yazı yazmam istendi. 20.000 vuruşu aşmaması gerektiği söylendi. On bin vuruşu aşmamayı deneyelim.
Birinci vuruş: Türkiye diye bir “şey” yoktur.
Bir toprak parçasının resmi adı olabilir ama bu coğrafyanın konusudur, politik veya sosyolojik bir analizin konusu değildir.
Türkiye adı, Frenklerin Osmanlı Devletine ve onun sınırı içinde bulunan topraklara verdiği isimdi. Osmanlı Devleti kendini Roma’nın bir varisi ve devamı olarak görüyor ve o nedenle kendini “Devlet-i Ali” olarak adlandırıyordu.
Osmanlı’nın çöküşü sürecinde, Balkan Savaşı’ndan sonra, Osmanlı “Devlet Sınıfları” Müslüman ahaliden bir ulus yaratırken, bu ulusu, Frenklerin devlete ve ülkeye verdiği isimle tanımladı.

Hayaller ve Gerçekler - (Doğa - Toplum - Bilim ve Politika - 03)

Doğa, toplum Politika ve Bilim diye bir seri halinde görsel, (Video ile) yayına başlamış ve başlangıçta iki tane (Sözlü, Yazılı ve Görsel Kültür; Doğa Boşluk Sever mi?) yapmıştık. Ne var ki, sonraki dönemde buna devam etme imkanı pek olmadı. Arada Hayaller ve Gerçekler diye üçüncü bir program da yapmış ama çok uzun olduğundan yayınlamamıştık. Şimdi yayınlara tekrar başlamayı düşünüyoruz. Biraz hatırlatma ve ısınma bağlamında o zaman uzun diye yayınlamadığımız üçüncü programı da bu vesileyle yayınlayalım. Aynı konuya tekrar dönmek zor oluyor. İsteyen tamamını isteyen atlayarak izler.


https://youtu.be/Q8BYWYz3-J8
Doğa Toplum bilim ve politika bayşlığı altında yayınladığımız üç video şuradan izlenebilir:
https://www.youtube.com/playlist?list=PLX4HUvfzUBeEvMzGYPu6zarxAFHZwTDeq


29 Eylül 2016 Perşembe

“Ermeni’yi Dövdürmeyecektik” – Başkanlık Seçimindeki İlk büyük Yanlış

Sırrı Süreyya’nın zaman zaman anlatmayı sevdiği bir mesel vardır. Bir Türk, Kürt ve Ermeni’nin kısa vadeli ve dar görüşlülükleri, kıytırık imtiyazlarının kölesi olarak bir tek zorba tarafından sırayla dövüldüklerine dair. HDP’nin, 2014 Başkanlık seçimlerinde (aslında Plebisit) yapılan ilk büyük hata da, Ermeni’nin dövdürülmesine rıza göstermeye benzer. Sonra sırayla aynı temel yanlışa dayanan yanlışlar birbirini izledi ve hala da izliyor.
Erdoğan karşısında HDP politikalarının yanlışlığı üzerine bir şeyler yazmayı düşünüyordum. Zaman zaman bir konuda yazmadan önce, daha önce neler yazmışım, nerelerde yanlışım olmuş diye bir muhasebe çıkarmaya çalışırım.
İşte böyle eski yazıları ve olayları gözden geçirirken 2014’teki “Cumhurbaşkanlığı seçimleri” denen gerçekte ise plebisiter bir başkanlık rejiminin onaylandığı dönemdeki yazılara bakınca, demokratik muhalefetin, özellikle de HDP’nin ilk büyük yanlışını bu seçimde yaptığı daha bir netleşti. İşin

20 Eylül 2016 Salı

İhtiyaç Olan Dürüst ve Cesur Gazeteciler Değildir ve Olmamalıdır (Özgür Gündem Dayanışmacıları Mahkemeye Çıkarken Medya ve Yapı Üzerine)

Bugün, Özgür Gündem’le dayanıştığı için Ragıp Duran ve Ayşe Düzkan’ın Mahkemeye çıkarılması vesilesiyle, Yapı’yı sorun etmeyenler, yani demokratların yokluğu bahsinde Medya konusuna girelim.
Yapı’ya yönelik olmayan eleştiri ve programların eninde sonunda bir ahlaki eleştiri ile sonuçlanmasının en tipik örnek örnekleri medya alanında görülebilir.
Açın bakın, Türkiye’de hala iyi kötü muhalif gazetecilik yapan gazetecilerin “havuz medyası” denen yayınlara yönelik eleştirilerinin tamamına, örneğin T24’e, Diken’e vs.. Hepsi iktidarın desteklediği yayınlarda yazanları, son duruşmada, gazeteciliğe uygun davranmamakla; yani bir bakıma “meslek ahlakına” uymamakla eleştirmektedirler. Yani onları gereğinde aç kalmaya ama iktidar organında yazmamaya çağırmakta; onları cesur ve ahlaklı olmaya davet etmektedirler.

19 Eylül 2016 Pazartesi

Yapı ve Politika: Cemaatlerin “Sızma” Hakkını Savunmak

Açın bakın en demokrat bilinenlerin eleştirilerine ve önerilerine, hepsi Politika’nın eleştirisine takılıyorlar ve yapıyı gündeme almayan politika eleştirisinin, bu yapının sürmesi varsayımına dayanan egemen gündeme ayaklarıyla oy vererek, zımnen ve fiilen var olan Yapı’yı savunmak anlamına geldiğini unutuyorlar.
Bir demokrat, bir devrimci ya da bir sosyalist ise Yapı’yı eleştirir, onun alternatiflerini oluşturmaya ve egemen kılmaya çalışır; tartışmayı yapı üzerine çekmeye; gündeme yapıyı getirmeye çalışır.
Bu çabalar günlük politikanın bataklıklarında debelenenlerce ve bir ömür yitirenlerce hor ve etkisiz görülebilir; ütopyacılık olarak değerlendirilebilir.
Ama uzun vadede kalıcı etkiler yaratacak olan; örneğin Gezi gibi, “yıldızın parladığı anlar”da yol açıcı olabilecek olan, her zaman böyle çabaların tortusudur.
Gezi’nin en büyük zaafı böyle bir “tortu”dan, “miras”tan, “hazırlık”tan yoksunluğu idi. O nedenle şimdi izi ve tozu kalmadı.