31 Ekim 2014 Cuma

29 Ekim 2014 - Bir Kırılma Noktasında Geleceğe İlişkin Projeksiyonlar

Aslında askeri olmaktan ziyade politik ve sembolik anlamı dolayısıyla önemli olan, Peşmergelerin Türkiye toprakları üzerinden, tezahürat nedeniyle,  “6 saatlik yolu 16 saatte alarak” Suruç’a gelişleri bir dönüm noktası veya “kırılma noktası”dır.
Dönüm veya kırılma noktalarında, var olan güçler ve hedefleri üzerine bir “durum değerlendirmesi” yapmak gerekir.
Bu dönüm noktasını mümkün kılan, her şeyden önce PKK’nın Ortadoğu’da bir güç olarak aniden öne fırlamasıydı. Elbette bu öne fırlama, uzun yıllar süren bir birikim ve mücadelenin ürünüydü.
Örneğin PKK’nın ideolojisinde ve pratiğinde tüm dillerden insanların eşitliği vurguları olmasaydı; PKK gerçekten dinler ve inançlar karşısında tarafsız olmasaydı, IŞİD’in Ezidilere, Türkmenlere ve diğer illerden dinlerden insanlara yönelik saldırıları karşısında böyle aktif ve uyanık bir çaba göstermesi, böylesine az güçlerle böylesine büyük başarılara imza atması beklenemezdi.

30 Ekim 2014 Perşembe

ABD’li Generalin Kobani Kehanetleri

Kobane Kuşatmasının başından beri yazdığımız birçok yazıda Kobane’nin düşebileceğine ilişkin ABD generalleri beyanlarının bir durum saptaması değil, birer tehdit olduğunu yazıyorduk.
Örneğin daha birkaç gün önce yazdığımız “Bir Resim İki Haber” başlıklı yazıda, şöyle diyorduk:
“Günlerdir, ABD generallerinin “Kobane düşebilir” beyanlarının bir durum saptaması değil bir tehdit olduğunu, isterse ABD’nin IŞİD’i oraya yaklaştırmayabileceğini ve tek başına YPG’nin bile böyle bir destekle ve silah yardımıyla IŞİD’i Kobane Kantonu’ndan bile çıkarabileceğini yazıyorduk.
Dünkü yazıya da şöyle başlamıştık
“Kobane’nin askeri olarak IŞİD’in eline geçmesi, yani “düşmesi” olasılığı artık neredeyse sıfırdır.”
Çünkü artık ABD ve müttefikleri Türkiye ve Barzani, Kobane’yi düşürmüşlerdi.
Tahminimizde yanılmamışız.

29 Ekim 2014 Çarşamba

Yanlış Soru: “Kobani” veya “Ayn El Arap” Kürt Şehri mi, Arap Şehri mi?

Önce bir anekdot.
Saraybosna’nın kuşatıldığı, eski Yugoslavya’nın parça parça olduğu yıllarda, Hamburg’a da epeyce bir eski Yugoslavyalı savaştan kaçarak mülteci olarak gelmişti. Bunlardan bazılarının çalıştığımız taksiye müşteri olarak bindikleri olurdu.
Bir gün yine genç birisi bindi, kırık Almancasından, tipinden ve aksanından eski Yugoslavya’dan geldiği anlaşılıyordu. Zaten gitmek istediği yer de, limandaki gemiden yapılmış mülteci yurtlarıydı ve orayı dolduranların ezici çoğunluğu eski Yugoslavya’daki savaştan kaçanlardı.
Genç müşteriye, nereli olduğunu sordum. Saraybosna dedi.
Peki, nesin diye sordum?
Hırvat mı (Batı Roma ile uygarlığa geçmiş, Katolik Güney Slavı mı?), Sırp mı (Doğu Roma, yani Bizans ile uygarlığa geçmiş, Ortodoks Güney Slavı mı?), Boşnak mı? (Ne doğu ne Batı Roma’nın uygarlaştıramadığı (Bogomil) Osmanlı ile uygarlığa geçmiş Müslüman (Bektaşi) Güney Slavı mı?)
Genç “Saraybosnalıyım” dedi.

Barzani’nin Yorumcuları Barzani’nin Kobani’yi Nasıl Düşürdüğünü Anlatıyor

Geçen hafta, hem bir uyarı olarak hem de olan bitenin özünü vermek için “Kobani Düştü” başlıklı bir yazı yazmıştık.
Birçokları, özellikle Barzani'ye yakın olanlar, bizi “Kürtlerin arasına nifak sokmak”la itham ettiler.
PKK’ya yakın olanlar ise sanki hiç böyle bir şey yokmuş da biz kendi hayal hanemizden yazıyormuşuz anlamına gelen yorumlar yaptılar.
En hafif eleştiriler, “durumu abartmak” veya “amacını aşmak” biçimindeydi.
Aslında her şey ortadaydı. Çok basit hem de Kobani'dekiler Silah ve ilaç istiyorlar; sözüm ona Kobane’ye Yardım etmek isteyenler de olmaz ille de silahlı güç (Peşmerge veya ÖSO) diyorlardı.
Bu arada İŞİD saldırılara devam ediyor. Asker yollamak isteyenler silah yollamaktan imtina ediyor. Nedense onun ikmal yollarında ABD’nin uçakları fazla etkili olamıyor ve IŞİD her gün biraz daha güçlü olarak Kobani’nin son nefes borusuna yükleniyordu. Kobane de mecburen yavaş yavaş dilini değiştiriyor; asker yollanmasının mücadeleyi güçlendireceğini söylemeye başlıyordu.

27 Ekim 2014 Pazartesi

Bedir Gazvesi’nden Kobani Kuşatması’na - Küçük Ama Büyük Savaşlar

Bugün dünyada ve Türkiye’de en önemli olay Kobani’dir.
Neden?
Örneğin Brezilya’da Seçimleri İşçi Partisi adayının kazanması; Almanya’da Irkçı holiganların salafistleri bahane ederek alanları doldurması veya Validebağ’da İstanbul’un son soluk borularından birini daha tıkamak ve yeni rant alanları yaratmak için AKP iktidarına karşı İstanbulluların, tıpkı Gezi öncesinde olduğu gibi sabaha kadar soğuk ve yağmur altında beklemesi gibi daha saymakla bitmeyecek, yüzlerce gelişme, olay ve direniş sıralanabilir.
Kobani’deki savaş bunların hepsinden daha önemlidir.
Keza Irak’ta IŞİD’e karşı kimi şehirlerin Kürtler veya Hükümet güçlerince ele geçirildiğini duyuyoruz. Veya tarsinden IŞİD’in bazı yerleri ele geçirdiğini okuyoruz. Oralarda savaşan güçler çok daha büyük niceliklere tekabül edebilirler. Daha büyük şehirler kazanılmış ve kaybedilmiş olabilir.
Ama onların hiç birisi, dünya tarihsel önemi bakımından Kobani ile kıyaslanamaz.
Çünkü Kobani’deki savaş nitelik olarak bütün bu mücadele ve savaşlardan farklıdır.
Hatta Kobani’deki savaş bu farkın korunup korunamayacağını belirleme savaşıdır.
Askeri bakımdan Kobani küçücük, bir birkaç kilometre eninde ve boyunda bir kasabadır. Orayı savunanların sayısı taş çatlasa birkaç bini de geçmiyordur. Zenginlikleri, coğrafi ve stratejik bir önemi de yoktur.

26 Ekim 2014 Pazar

Politik Azınlıklar ve Matematik Azınlıklar

Ulus sorununda ve kavramında “azınlık” kavramının iki farklı kullanımının ve anlamının ayrılmaması her zaman büyük kafa karışıklığına ve demokrasi mücadelesinin zayıflamasına yol açar: Azınlığın politik ve matematik anlamlarının farkı.
Bu fark sadece iki farklı alana has bir fark değildir; aynı zamanda farklı ulus kavrayışlarına da karşılık düşer. Aynı zamanda bu mücadelenin de bir aracıdır.
Politik bir azınlığı yok etmenin yolu politik çoğunluğu yok etmekten geçer.
Ama matematik bir azınlık yok edilemez, adı üstünde sayısal bir azınlıktır. Bunun yolu azınlığı bir takim niceliklerle (kotalar, hasılanın bir bölümünü aktarmalar vs.) eşitlemekten geçer.
Örneğin bir ulus, bir dille (Örneğin Türk, Kürt ve Arap ulusları) bir dinle (İran veya İsrail) bir kültürle (Avrupa) vs. tanımlanmışsa, o tanımlanan dilden, dinden, kültürden olmayanlar politik olarak “azınlık” olurlar. Tanımlanan dil, din veya kültürün nüfusun çoğunluğunu oluşturması bile şart değildir. Ama genellikle, hatta kural olarak, resmi olarak tanımlanmış dil, din veya kültür vs. aynı zamanda çoğunluğun veya nüfus içindeki en büyük grubun dili, dini, kültürü ile özdeştir.

25 Ekim 2014 Cumartesi

Kobani ve Ortadoğu’da Yol ve Yordam Bulmak İçin Bir Manifesto

Aşağıdaki Program/Manifesto, 2004 yılında, yani bundan on yıl önce, “Açılım” adlı bir dergi projesine çıkış bildirisi taslağı olarak yazılmıştı.
Bu Program/Manifesto’yu Marks-Engels’in yazdığı Komünist Manifesto’ya öykünerek; onlar bugün Ortadoğu’da yaşasalar, arada geçen zamandaki olgular hakkındaki bilgi birikimine ve kavramlar alanındaki teorik katkılara da dayansalar, nasıl bir şey yazarladı diye düşünerek yazılmıştı.
Edebi bakımdan da Marks-Engels’inkine benzeyen bir uslup kullanılmaya çalışılmıştı..
O dergi girişimi başarısızlığı uğradıktan sonra, Ortadoğu İçin Demokrasi Manifestosu başlığıyla birkaç kez internette yayınlandı.
Orta Doğu’daki son gelişmeler ve Kobane Kuşatması bu programın ne kadar doğru ve hayati olduğunu bir kez daha kanıtlamış bulunuyor.
Kobane için kalpleri ve yürekleriyle Kobane’nin yanında saf tutanların yollarını şaşırmamaları için bu programın hayati önemi vardır.
Ayrıca yazılarımız ancak bu programın ışığında daha iyi anlaşılabilir.
Bu program on yıldır yok sayılmaya devam edilmektedir.