31 Ocak 2014 Cuma

Diasporalar, Lobiler, Öcalan’ın Sınırları ve Açmazları

Öcalan’ın talihi ve aynı zamanda talihsizliği şudur: bu güne kadar onu eleştirenler, ister PKK’dan ayrılmış olsunlar; ister son lobi tartışmasında olduğu gibi kimi Kürt, Ermeni veya Türk vs. başka aydınlar olsunlar; hiçbiri onu daha ileri ve tutarlı demokrat bir noktadan eleştirmemektedirler. Öcalan’ın teorisi, kavramları ve programı demokratik bir ulusçuluğa da dönüşebilir; bugünkü gerici ulusçuluğa taze kan da olabilir. Sonucu demokratik bir hareketin gücü belirleyecektir. Ama demokratik bir ulusçuluğun neredeyse bulunmadığı; bu yönde en küçük bir baskıyı ve eleştiriyi hissetmediği bir noktada Öcalan’ın bulunduğu yer hepsinden ileridir.
Radikal demokratik bir ulusçuluğun ve eleştirinin olmaması aslında Kürt hareketi ve Öcalan’a karşı korkunç bir kötülüktür; onun kendisini geliştirmesini engellemektedir.
Örneğin PKK’dan ayrılan muhalifler veya Beşikçi gibi aydınlar, Öcalan’ı daha demokratça değil, daha gerici milliyetçi bir noktadan eleştirmektedirler. Öcalan’ı bir Kürt devleti kurma amacı gütmediği veya bu amaca uygun davranmadığı noktasından eleştirirler.

30 Ocak 2014 Perşembe

Yeldeğirmeni Don Kişot’ta Cezaevlerine Kitap Yollama Etkinliği Ve “Gezi Direnişi Yazıları” Kitabı Hakkında Son Durum

Değerli Dostlar,
Dışarda Deli Dalgalar girişimi, Yeldeğirmeni Dayanışması ve Uluslararası Ankara Öykü Günleri Yarışması, hep birlikte bu hafta sonu, 2 Şubat Pazar günü, saat 11’de başlayacak, Yeldeğirmeni, Karakolhane Caddesi, Duatepe Sokak’taki Don Kişot Sosyal Merkezi’nde cezaevlerine kitap yollama etkinliği yapacaklar.
(Aynı gün aynı yer ve saatlerde ayrıca Kazova Direnişi İşçileri için Göçmen Dayanışma Mutfağı, Kader Kısmet Atölyesi’nin de desteklediği bir Dayanışma Kermesi de var.)
Biz de geçenlerde Gezi Direnişi Yazıları kitabının çıkışı üzerine yaptığımız duyuruda, 1000 kadar kitabın Cezaevlerine yollanmak üzere, Dışarda Deli Dalgalar girişimine vereceğimizi duyurmuştuk. Dolayısıyla bu kitap gönderme etkinliğinde diğer bağış olarak gelen kitapların yanı sıra bu kitaplar da yollanacaktır.

29 Ocak 2014 Çarşamba

Faizin Yükselişi Erdoğan’ın Düşüşü

İkinci Dünya Savaşı Sonrası’nda Türkiye’nin tarihine bakanlar, büyük devalüasyonlar ile büyük politik değişiklikler, hatta darbeler arasında bir ilişki bulunduğunu görmezden gelemezler.
1958 devalüasyonunu 27 Mayıs Darbesi ve Menderes’in düşüşü; 1970 devalüasyonunu 12 Mart Darbesi ve Demirel’in düşüşü; 1977, 1978, 1979 devalüasyonlarına aynı zamanda hükümet buhranları ve değişiklikleri izler.
1980 yılındaki meşhur 24 Ocak Kararları’nı ve % 32 devalüasyonu, 12 Eylül darbesi izledi.
Bundan sonra günlük kur ayarlamaları biçiminde damla damla veya kronik bir devalüasyon politikası izlendi. Buna rağmen bir türlü kapatılamayan dış ticaret açığı nedeniyle 1994 yılında tekrar bir devalüasyon oldu, 1997 yılında “post modern darbe” ile Çiller hükümeti düştü.
En son 22 Şubat 2001 yılındaki devalüasyon ve Derviş’in paketini, eski partilerin neredeyse hepsini tasfiye eden ve AKP’yi iktidara taşıyan büyük değişiklik izledi.
Eski Devalüasyonlar ne ise, bugünkü faiz yükseltilmesi de aynı durumdadır.

23 Ocak 2014 Perşembe

Marksizm ve Din (2) - Modern Marksizmde Din Kavramı ve "Zındık Marksizmin" Katkıları

Marksizm'in Aydınlanmaya göre, ayırıcı özelliği, bizzat Marks’ın da belirttiği gibi,  sınıflar ve sınıf mücadelesi açısından tarihe ve topluma bakması değildir; toplumun yapısına ilişkin, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı’nın Önsözü’nde söyledikleridir. Sınıflar ve sınıf mücadelesinin varlığı Marks’tan önce Aydınlanmacı veya burjuva Tarihçiler tarafından bulunmuştur. Marks’ın teorisi bunu içerir ama aşar. O Önsöz’de görüleceği gibi, Marksizm, toplumun Yapısı’nın analizidir ve bu yapının tarihsel hareketi nasıl oluşturduğuna ilişkin bir teoridir..
Mars’ın formüle ettiği biçimiyle, bu teoriye göre, Yapı içinde din bir “bilinç biçimi” veya bazan da “ideoloji” olarak tanımlanarak, üstyapının içine yerleştirilmekte; bu bağlamda sınıf mücadelesine bağlanmaktadır.

22 Ocak 2014 Çarşamba

Marksizm ve Din (1) - Klasik Marksizm'de Din Kavramı

Türkiye’de tartışmalar, gerçeği aramanın değil, bir güç mücadelesinin aracıdırlar. Elbet sorunun gündeme gelmesinin ve tartışılmasının kaynağında, politik ve sosyal mücadeleler olabilir; ama o konular politik kaygılardan ve tartışmalardan bağımsız olarak ele alınmalı ve incelenmelidir.
Konuların doğrudan politik mücadelenin aracı olarak tartışılması, kavramların genel geçer; yaygın ama çoğu kez çok yanlış anlamlarıyla tartışılmasını da beraberinde getirmektedir. Bu durumda, herhangi bir tartışmaya birazcık girmek bile, öncelikle o yaygın ve yanlış kavramların eleştirisini gündeme getirmeyi gerekli kılmaktadır.
Örneğin Marksizm kavramını, yıkılmış bürokratik diktatörlükler ve ortadaki ruhsuz ve bürokratik örgütlerin görüşleri anlamında kullanmak başkadır; bunların fiilen baskı altına alıp sapkınlık olarak görüp dışladıkları, düşman gördükleri ve ezdikleri teorik görüşler anlamında kullanmak başkadır. Birinci anlam yaygın ve egemendir ama doğru değildir; ikinci anlam doğrudur ama bilinmez ve kullanılmaz.

19 Ocak 2014 Pazar

Türkler, Güvercinler ve İnsanlar

Hrant Dink’in “Ruh halimin Güvercin Tedirginliği” başlıklı yazısının son satırlarında umudunu ve güvenini şu sözlerle dile getiriyordu:
“Evet kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz.
Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler.
Evet biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce.”
Ama bu satırların, son yazının son satırları olması, aynı zamanda bu umudun ve güvenin hiçbir dayanağı olmadığını da kanıtlamış bulunmuyor mu?.
Niçin böyle?
Çünkü bu ülke Türkiye’dir ve Burada İnsanlar değil Türkler yaşıyor.
Dink’in anlamadığı veya iyi niyetle görmek istemediği Türklerin İnsan olmadığıydı.
Dink’in zikrettiği, bir zamanlar, aralarında güvercinlerin yaşamasına müsaade eden ve “bu ülkede” yaşayan insanları, Türk değil Müslüman’dılar.

17 Ocak 2014 Cuma

İstanbul Köpek Katliamı, Ermeni Katliamı ve Holacaust

"Yeryüzünde yürüyen hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, (onlar da) sizin gibi birer ümmet olmasınlar" (el-En'âm, 6/38)
Yüzyılın başında, İstanbul’un Sokak köpeklerinin Hayırsız Ada’ya sürüldüklerini; orada açlık ve susuzluk içinde inleyerek; birbirlerini yiyerek öldüklerini, yanlış hatırlamıyorsam, ilk kez, çocukluğumda her hafta evimize giren Hayat mecmuasında okumuştum.
Çırılçıplak bir kayadan ibaret hayırsız adadan, susuzluk ve açlık içinde, çaresizce İstanbul’un siületine bakan yüzlerce köpeğin imgesi[1], çocukluk yıllarımda kâbusum olmuş; aklıma geldikçe, kabuk bağlayamayan bir yara gibi, kanamıştı. Köpeklerin durumunu ve sonunu düşündükçe boğuluyor gibi olurdum.
Köpeklerle ilgili hep acılı ve korkunç imgeler kalmış aklımda. En acılı ve gariplerinden biri de çocukluğumun geçtiği Ege kasabası Soma’nın köpekleri ve büyük köpek katliamıydı.

16 Ocak 2014 Perşembe

Ermeni Katliamı Üzerine Eski Bir Yazı ve Eski Bir Özeleştiri

Hrant Dink’in ölüm yıldönümü geliyor. Bu vesileyle Ermeni Katliamı’nın gündeme gelişi ve ele alınışında nerelerden nerelere gelindiğine dair bir fikir edinilmesi için, bir belge olarak 1980’lerin başında yazdığımız bir yazıyı ve 1990’lerin sonundaki bir özeleştiriyi aşağıya aktarıyoruz.
1980’lerin başındaki yazı, solda bu konuda yazılmış en eski yazılardan biridir. Ayrıca Cezaevinde, 12 Eylül döneminde ve Türk diplomatlarına ASALA’nın saldırılar düzenlediği “zor zamanlarda” yazılmış bir yazıdır
Aşağı yukarı 30 yıldan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen, kanımızca bugün bile yayınlanabilir olma özelliğini ve aktüalitesini korumaktadır.
Okunduğunda görüleceği gibi yazıda öylece geçer ayak söylenmiş görüşler şimdi birçoklarınca yeni keşfedilmektedir.
Yazı ayrıca günümüzün aktüel tartışmalarıyla da yakından ilgilidir.

15 Ocak 2014 Çarşamba

Nazım’ın Doğum Günü Vesilesiyle Değişik Bir Anma (Nazım Hikmet’in Irkçılığı - Bir Metin Analizi)

Bugün Nazım Hikmet’in değum günü. Yel değirmeni Dayanışmasındaki arkadaşlar doğum gününde Nazım Hikmet için bir anma planlıyorlardı. Ancak önce 17’si sanıyorlardı, sonra bugün, yani 15’i olduğu ortaya çıktı ve bir Nüfus Cüzdanı ile belgelendi.
Gün önemli değil. Muhakkak ki bir şekilde anılacak. Biz de bu anmaya alışılmadık bir küçük katkı sunalım. En iyi niyetli ve mücadeleci sosyalistlerin bile nasıl farkına varmadan pek ala ırkçılığı savunup dışa vurabileceklerini Nazım Hikmet’in bir şiirinin analiziyle göstermeyi deneyelim.
 Aşağıdaki metin çok başka bir bağlamda yazılmıştı. Hikmet Kıvılcımlı ile Kürt Ulusal Hareketinin karşılıklı etkilerini incelediğimiz bir yazıydı. Orada Nazım Hikmet’in hem Kıvılcımlı’dan hem de Kürtlerden söz eden bir şiiri konuyu ve yaklaşım farklılıklarını göstermek için ilginç bir örnek sunuyordu. Bu nedenle Nazım’ın yiirini analiz konusu yapmıştık.

10 Ocak 2014 Cuma

Alevilik, Aleviler ve Beşikçi

İsmail Beşikçi “Kürt Sorunu”na hangi yöntemle yaklaşıyorsa, aynı yöntemle Aleviler ve Alevilik sorununa da yaklaşmaktadır. 2004 yılında yazdığımız koca bir kitapta bunu ayrıntılı olarak analiz edip göstermiştik.
Aslında orada Beşikçi’nin bir Bilim Adamı olmadığını, bir dindar, bir Teolog ve Ahlak Zabıtası olduğunu da göstermiştik.
Ancak bu kitabı ve yazıları sadece Beşikçi değil; Kürtler değil Aleviler de görmezden geldi.
Bu görmezden gelişin ardında demokrat olmamak; Kürt ve Alevi milliyetçisi olmak vardır. (Evet “Alevi Milliyetçisi” de olur. Politik olanın Alevilikle de tanımlanmasını istemek, yani devletin Aleviliği tanımasını istemek özünde Alevi Milliyetçiliğidir. Ama milliyetçiler milliyetçiliğin ne olduğunu anlayamayacaklarından bunun da bir milliyetçilik olduğunu anlayamazlar.)