25 Ekim 2012 Perşembe

Kurban Bayramının Ekonomi Politiği (Şölenler, Bayramlar, Kurban Bayramı ve Sosyalizm)


Bir toplumun refah ve zenginlik düzeyini emek üretkenliğinin yüksekliği belirler; emek üretkenliği ise son duruşmada, daha büyük ve başka enerji kaynaklarının üretim sürecine katılması demektir. İnsanlık tarihi ve insanlığın yaşadığı belli başlı toplum biçimleri, temel enerji kaynaklarına göre de sınıflanabilir ve bu tamı tamına farklı üretim biçimlerine de denk düşer.
Kabaca insanın kol ve kas enerjisine dayanan üretim “Vahşet”; bitki ve hayvanların ehlileştirilmesiyle birlikte, adeta güneş enerjisine dayanan organik robotlarla yapılan üretim “Barbarlık”; rüzgar ve su gücü klasik tarıma dayanan tefeci ve bezirgan sermaye uygarlığı; fosil yakıtların enerjisine dayanan üretim de modern kapitalist uygarlık demektir.
Homo Sapiens, ateşin çocuğudur. Ateş sayesinde insan denen canlı türü, ilk giyinen, ilk mezarı olan canlı olmuştur. Ateş sayesinde, o maymun benzeri, alet kullanan yaratık Afrika savanlarının ılıman iklimini terk ederek tüm iklimlerde yaşayabilen ilk canlı, hasılı insan  olabilmiştir.

11 Ekim 2012 Perşembe

Kıvılcımlı Niçin ve Nasıl Bir Gerici Milliyetçiydi?


Yukarıdaki başlık ve aşağıdaki satırlar birçoklarını şaşırtacaktır.
Çünkü bu satırların yazarı, aynı zamanda Kıvılcımlı adına bir Sempozyum düzenlemeye kalkıyor; Kıvılcımlı hakkında yazdığı yazılar kalınca bir kitap dolduruyor; kıvılcımlı için siteler açıyor; Eserlerini yaymak ve okunması için kendi yazılarına harcayacağı zamandan alıp uğraşıyor.
Ama Kıvılcımlı’ya böylesine değer veren, onun kitaplarını ve fikirlerini suskunluktan kurtarmak, tartışılması ve anlaşılması için bunca çaba gösteren insan, aynı zamanda Kıvılcımlı’nın gerici bir milliyetçiliği savunduğunu, gerici bir milliyetçi olduğunu söylüyor?
O Kıvılcımlı ki, “İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)” adlı çalışmasıyla milliyetçiliğe karşı enternasyonalist ve sosyalist tavrın ilk ve hala en önde geleni olarak görülmektedir. Kıvılcımlı’yı adeta eleştirilemez görüldüğü noktadan eleştirip bir de sadece “milliyetçi” bile değil, bir de önüne “gerici” sıfatı takarak “gerici bir milliyetçi” olduğunu söylemek; hem de Kıvılcımlı’nın bilinmesi, okunması, tartışılması için çabalamak!..
Bu bir çelişki değil mi?
Değil.
Aksine, Kıvılcımlı’yı anmak, onun mirasını sürdürmek ancak böyle olabilir.
Çünkü Kıvılcımlı’yı okumuş olmasaydık; onun fikirleri ve hayatıyla tanışmış olmasaydık, onu şimdi böyle eleştiremezdik. Kendisinin bu eleştirisini bizzat ona borçluyuz; aslında Burada Kıvılcımlı’yı eleştiren biz değiliz, bizdeki Kıvılcımlı’dır.
Tabii burada Kıvılcımlı bir semboldür. Bütün bu önermeler, Marks, Engels, Lenin, Troçki, Luxemburg gibi bütün diğer Marksist teorisyenler için de söylenebilir.
Aşağıda iki ayrı yazıda Kıvılcımlı’nın bir gerici milliyetçi olduğu iddia edilmekte, bu kanıtlanmakta ve eleştirilmektedir.

28 Eylül 2012 Cuma

Karaburun Bilim Kongresi ve Sunulan Bildiri(ler)

Bu sene Karaburun Bilim Kongresi’nin ana teması “Kapitalizmin Kıskacında Doğa Toplum Teknoloji” idi.
Geçen yıl ilk kez bir izleyici olarak katılmıştık. Epey bir ulusalcı bir vurgu hissedilmesine rağmen yine de akademik alemden gerek öğretim görevlisi, gerek öğrenci olarak iyi kötü sosyal konulara ilgi duyan ve kendini en azından solda, sosyalist veya Marksist gören insanlar katılıyordu. En azından bizim kuşağın yüzde doksan dokuzu geçmişin özlemiyle yaşayan ve oralarda takılmışlarındansa, buradaki genç insanlarla bir diyalog ve tartışma içinde olmaya çalışmak, kafalarda kimi soru işaretleri oluşturma çabasında olmak denemeye değerdi.
Bu nedenle bu yıl konuya ilişkin bildiriler ile katılmayı denedik. Kongreyi örgütleyenlere beş konuda bildiri sunacağımızı ve sunacağımız bildirilerin özetlerini yolladık. Bunlardan sadece birisine izin verildi. Tek bildirinin kabul edilmesinin nedeni genç araştırmacıların önünü tıkamamızdı.
Kabul edilen konuda bildirimizi hazırlayıp önceden yolladık. Ancak gelen diğer bildiriler veya özetleri de kongrenin internet sayfasında yayınlandığından onları okuyunca, konuşmamızda bildiriye bağlı olmadan, daha farklı konulara değinmemiz gerektiği sonucuna ulaştık ve sunumu öyle yaptık.
Aşağıda, beş konuda sunduğumuz bildiri taslakları; kabul edilen konuda sunduğumuz bildirinin önceden yolladığımız yazılı versiyonu ve sözlü olarak yaptığımız sunumun aklımızda kaldığı kadarıyla kısa bir özeti yer almaktadır.

24 Eylül 2012 Pazartesi

Yapılacak Bir Kıvılcımlı Sempozyumu ve Bunun hazırlıkları İçin Kurulan Gruba İlişkin Duyuru

2013 yılı 17-18 Ocak tarihlerinde, İstanbul Mimar Sinan Üniversitesi’nde bir Hikmet Kıvılcımlı Sempozyumu yapılması planlanmaktadır.
Bu sempozyumun hazırlıklarını organize etmek için bir Kıvılcımlı Sempozyumu Girişimi adı altında  bir e-mail haberleşme grubu kurulmuştur.
Böyle bir sempozyumun hazırlıklarına katılmak, bunları etkilemek veya sadece izlemek için bile bu gruba üye olunabilir. İlgilenenlere duyurulur.
Bu gruba üye olmak için kivilcimli-sempozyumu-girisimi+subscribe@googlegroups.com adresine BOŞ bir e-mail yollamak yeter. Bunun için yukarıdaki adresi tıklamanız ve çıkan boş mailde gönder tuşuna basmanız yetebilir.
Grub birkaç gün önce kurulup faaliyete geçmiş bulunuyor. Bu mail, her hangi bir şekilde bu girişimden haberi olmayanları haberdar etmek için yapılıp yollanmıştır.
Girişimin son şekli 30 Eylül’de yapılacak bir toplantıda ortaya çıkacaktır.
Şu ana kadar yapılan yazışmalar hakkında bir fikir sahibi olunması için de bu yazışmalar aşağıda ek elarak sunulmaktadır.

8 Ağustos 2012 Çarşamba

Mehmet Güneş'in Mahkeme'de Söyledikleri

Değerli dostum Mehmet Güneş'in bu savunmasını yayınlamak ve yaygınlaştırmak devrimci bir görevdir. kendi yazım yerine onun savunmasını burada yayınlıyorum. herkesten de bunu olabildiğince çoğaltıp yaymasını dilerim.
Demir Küçükaydın

Mehmet Gunes'in 7 Agustos 2012'de Devrimci Karargah davasinda söyledikleri, aşağıdadır
Sonunda soyledigi dizelere diger tutsaklar eslik etmistir.
Durusma bugun, 8 Agustos'ta 10:00 dan itibaren devam edecek.   

17 Haziran 2012 Pazar

Kılıçdaroğlu ve Erdoğan buluşması ve Leyla Zana’nın Açıklamalarının Politik Anlamı?


Dünyadaki gelişmeleri anlamak, olaylar mahşerinde yolunuzu yitirmek istemiyorsanız her şeyden önce uluslara karşı (Dikkat edilsin “milliyetçilere karşı” demiyoruz, uluslara yani milletlere karşı diyoruz. Ve de Enternasyonalist de demiyoruz. Çünkü Enternasyonalizm de bir Milliyetçiliktir.) bir programınız ve duruşunuz olması gerekir.
Böyle bir program ve duruş olmadan ne bugünkü Dünya krizini ne de örneğin son Avrupa krizini anlayamazsınız ve somut bir programınız olamaz. Şu veya bu politikanın peşinde oradan oraya savrulur bel kemiğinizi kırarsınız veya bel kemiğinden yoksun bir politika yaparsınız.
Aynı ilişki Türkiye için de şöyle formüle edilebilir. Türkiye’deki gelişmeleri anlamak; olaylar mahşerinde yolunuzu yitirmek istemiyorsanız, her şeyden önce Gerici ulusçuluğa ve ulusa karşı demokratik ulusçu ve demokratik ulusu savunan bir duruşunuz ve programınız olması gerekir.

7 Haziran 2012 Perşembe

“Marksizm’in Güncelliği Sempozyumu” Vesilesiyle Marksizm’in Sorunları Üzerine


Marksizmle Karşılaşabilmenin Sorunları

Marksizm, Diğer adıyla “Tarihsel Maddecilik” veya “Tarihin Maddeci Anlayışı” konusu ve içeriğiyle toplumu ve onun değişim yasalarını anlamaya çalışan bir bilimdir. Yani Toplum Bilimidir. Diğer bir deyişle: “Sosyoloji”dir.
Bu gün Sosyoloji başlığı altında toplanan çeşitli tarih ve toplum teorileri ise, özünde, Tarihsel Maddecilik adlı Toplum Bilimine karşı, gerçeğin özünü gizlemeye yarayan bilim kaftanı giymiş İdeolojilerdir.
Tarihsel Maddecilik”, içeriği ve konusu bakımından gerçek Toplum Bilimi olduğu halde, onun adının yanlış olduğu; zarf ile mazruf arasında bir uyum bulunmadığı ve hatta bu durumun kendisi için bir handikap oluşturduğu görülür.
Toplum Bilime (Sosyolojiye) verilen bu “Tarihin Maddeci Anlayışı” veya “Tarihsel Maddecilik” adlandırması, yani insanların varlıklarını bilinçlerinin değil, varlıklarının bilinçlerini belirlediği önermesini temel alan bu adlandırma, varlık ve bilinç arasındaki bu ilişkinin, yine bizzat bu teorinin kurucularınca sürekli vurgulanmış ve fiilen uygulanmış olan, diyalektik niteliğine gereken vurguyu yapmaz. Yani, son duruşmada, var oluş tarafından belirlenmiş bilincin, bir kere ortaya çıktıktan sonra kendi bağımız evrimine ve var oluşu etkileyip değiştirmesine; yani ilişkinin diyalektik karakterine gereken vurguyu yapmaz.